Suriye de Kamboçya gibi hata değil

  • 11/23/2018
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Öteleme, hiçbir şey yapmamaktan iyidir! Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’den gelen son haberleri işittiğinde insanın aklına gelen budur. Kamboçya tarihinde ilk defa olmak üzere Kızıl Kmer hareketinin iki lideri yargılanarak soykırımdan suçlu bulundu. Bu iddialar, 70’li yıllara dayanmaktadır. İki liderden Nuon Chea’nın yaşı 92 iken Khieu Samphan’ın yaşı ise 87’dir. Söz konusu iki lider, on yılı aşkın bir süredir kendilerine nispet edilen suçların, ya ‘tarihin bir parçası’ olduğunu ya da devlet başkanlarını görevden ayrıldıktan sonra yargı takibinden muaf tutan ‘egemen dokunulmazlık’ kapsamına girdiğini iddia etmeye çalışıyorlar. Khieu Samphan’ın devlet başkanlığı görevini yürüttüğü sırada Nuon Chea, iktidar partisi Pol Pot’un başkan yardımcısı idi. Hükmü verilen karar, tüm bu iddiaları reddetmektedir. Nitekim evrensel olarak kabul edilen ilkeye göre soykırım suçları, zamanaşımına uğramaz ve ‘egemen dokunulmazlık’, soykırım suçları, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar için geçerli değildir. Ayrıca Phnom Penh mahkemesi BM tarafından yapılan ve böylesi tüm davalarda bağlayıcı olan soykırım tanımını esas almıştır. Çıkan karar, Kızıl Kmer’in yürüttüğü faaliyetlerin soykırım mı yoksa etnik temizlik mi olduğuna yoğunlaşan başka bir tartışmanın da yolunu tıkıyor. Bu ülkede yaşayan Vietnamlılarla Kamboçyalı Müslümanların kıyımına öncülük etmelerine bakılarak bu iki adam, bir bakıma etnik temizlik suçlusudur. Kamboçyalı Müslüman nüfusun üçte birinden fazlası, söz konusu kanlı olaylarda soykırıma maruz kalırken diğer kısmı ülkelerinden sürüldü. Vietnamlı etnik gruplar ise 200 bin erkek, kadın ve çocuğu kurban verirken kalan yaklaşık çeyrek milyon vatandaş ise Vietnam’a geri dönmeye mecbur edildi. Bu iki Kızıl Kmer liderinin yaptığı savunmalardan biri de şu: Hâkim rejimin o esnada uyguladığı şiddet eylemleri, belirli etnik gruplardan ziyade ‘sınıfsal saldırıya’ yönelikti. 1975-79 yılları arasında bu iki liderin iktidarı, savaşçı Vietnam ordusu güçleri tarafından devrildiğinde Kmer, ülkede iki milyondan fazla kişinin canına kastetti ve bunlar arasında yerli Kamboçya vatandaşları çoğunluğu oluşturuyordu. Kızıl Kmer hareketi, tarih boyunca tam anlamıyla ortadan kalkmasa da Fransız sömürgesi eşliğinde ülkeye gelen Batı etkinliği ve medeniyet dalgaları süresince bulandırma ve çarpıtmaya maruz kaldığına inandıkları ‘yeterlik sahibi’ kırsal Kamboçya topluluğunu yeniden inşa etmek istiyordu. Yargı kararları, Kamboçya Hükümeti’nin çıkmaması yönünde verdiği yoğun çabalara rağmen verildi. Daha önce Kızıl Kmer hareketinin etkin bir üyesi olan Kamboçya Başbakanı Hun Sen’in bizzat öncülük ettiği bu engelleme girişimleri, görgü tanıklarının dava takibi ile ilişkili ifadelerini ve kesin delilleri örtbas etmeye yönelik asılsız iddialar ve gerekçeler ile yargı sürecini bulandırma ve adaletin işleyişini aksatmaya yöneliktir. Öte yandan haklarında başka suçlamalar da bulunan bu iki lider, hâlihazırda gözaltında tutuluyorlar. Son zamanlarda çıkan kararlar çok etkili görünmeyebilir ancak şu iki nedenden ötürü önem kazanmıştır: Öncelikle 70’li yıllarda Kamboçya’da yaşananların soykırım olup olmadığı yönündeki açık tartışma kapısını kapatır. Şu acı gerçeği unutmuyor olabiliriz: Kızıl Kmer hareketi soykırım suçlarına ortak olduğunda Batı’daki bazı solcu ve liberal entelektüeller, ‘sömürgeciliğin ortadan kaldırılması’ bahanesi ile bu korkunç cinayeti aklamaya çalışıyor ve hatta ‘kırsal sadeliğin geri dönüşü’ ve ‘kapitalist sanayi toplumunun’ reddedilişi gibi çılgınca bir projeden övgüyle bahsediyorlardı. Eski devrimciler, orada gördüklerinden duydukları memnuniyeti ifade etmek için Avrupa’dan Kamboçya’ya döndüler ve bu gelişmeyi üçüncü dünyanın ülkedeki ‘emperyalist’ Batı modeline alternatif olan bir kalkınma ve ilerleme girişimi olarak değerlendirdiler. Birtakım Batılı aydınlara göre Kızıl Kmer’in aslında BM ve Sovyetler Birliği yandaşlarına kafa tuttuğu gerçeği, tüm korkunç suçları aklamaya tek başına yeterliydi. Phnom Penh’in vermiş olduğu yargı kararlarını önemli kılan ikinci sebep, uluslararası topluma soykırım ve savaş suçları ile insanlığa karşı işlenen suçların çağdaş dünyanın başka bir noktasında hala devam ettiğini hatırlatmasıdır. Ruanda’daki kitlesel kıyımlar ve Yugoslavya’da her iki cenah tarafından işlenen etnik temizlik suçları BM’nin olaylara zamanında ve etkin bir şekilde müdahale edemeyişinin acıtıcı bir yadigârı olarak saklı durmaktadır. Günümüzde soykırım ve savaş suçları ile insanlığa karşı işlenen cinayetlerin en gözde sahnesi, Beşar Esed rejimi ve onun İran ve Rusya’daki destekçilerinin adaletin hâkimiyetini engellemeye çalıştıkları Suriye’dir. Öyle ya Rusya, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye Devlet Başkanı ve en yakın yardımcısının yargılanmasına ilişkin resmi adımların atılmasına yönelik onayını almasını engellemek için veto hakkını kullanmakla tehdit etmişti. Bununla beraber olası resmi yargılama işlemlerinin başladığı zaman için zemin hazırlamaya çalışan üç paralel girişim de bulunmaktadır. Bu çabalardan biri BM ile bağlantılıdır. Nitekim yoldaki iniş çıkışlara rağmen en azından iç savaşın yıkıma uğrattığı ülkelerde yaşanan gerçekliği gözlemlemeyi sürdürdü. Diğer bir çaba da özel kuruluşlar ve insan hakları örgütlerine aittir. Bunlar da mevcut Suriye çekişmesinde Rusya ve İran’ın yapmış olduğu müdahalelerin karanlık yönlerine mümkün olduğunca ışık tutma konusunda kararlı bir duruş sergilemektedir. Çaba gösteren üçüncü taraf ise Cumhurbaşkanı Esed ve müttefiklerinin yolun sonunda yargılanması için altyapı hazırladığı görülen Avrupalı ülkelerdir. Avrupalı çabalar, iki milyondan fazla belgenin toplanması ile sonuçlandı ki bu belgeler arasında bizzat Beşşar Esed tarafından imzalanan ve Suriye’deki dramı detaylandıran suç belgeleri de bulunmaktadır. Şu zamana kadar toplanan ve adı belirtilmeyen bir Avrupa başkentinde korunan belgelerin toplamı, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Nazi liderleri için kurulan meşhur Nuremberg mahkemeleri sırasında müttefiklerin toplayıp biriktirdiklerinden ‘kat kat daha büyük’ olarak niteleniyor. Uluslararası 22 avukattan oluşan bir ekip, Suriyeli insan hakları savunucuları ve eski Suriye rejimi yetkililerinin işbirliğinde bu proje için yakından faaliyet yürütüyor. Avrupalı girişim, 2012 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 1.2 milyon doları aşmayan bir bütçe ile desteklemesiyle gün yüzüne çıktı. 2013 yılında ve hala bilinmeyen sebeplerle Başkan Barack Obama, bu projeyi tümden iptal etmeye karar verip ayrılmış bütçeye el koydu. Bir sürelik duraklamanın ardından Avrupalı ülkeler, Hollanda ve Almanya’nın mali desteğiyle projeyi yeniden işleme sokmaya karar verdiler. Şurası kesin ki çağdaş dünya, Suriye’deki dram ile ‘olaya katlanıp gülümsemeye devam’ yaklaşımı ile başa çıkamaz. Yarım milyondan fazla insan toprağa düştü ve bunların çoğu, o uğursuz savaşa kurban gitmiş silahsız sivillerdi. 10 milyon insan da ya içerilerde yer değiştirmeye ya da dışarıya sığınmaya mecbur bırakıldı. Suriye rejiminin esir ve muhaliflere karşı başlatmış olduğu bu korkunç barbarlık, Sovyet ve Nazi zulmünü aşarak gücünün doruklarına erişti. İngiliz yazar William Shawcross, 1979 yılında çıkan ‘Sideshow’ adlı kitabında şu ifadeyi kullanıyor: “Kamboçya bir hata değildi; bir suçtu”. Bugün bu ifade, Suriye’deki durumu ve insanlığa karşı akla gelebilecek en kapsamlı suçu ifade etmek için harfi harfine kullanılabilir. Er geç bu suçun bedelinin ödenmesi gerekir. Ünlü bir deyişin de işaret ettiği üzere: İyilikte acele edilmelidir.

مشاركة :