Güçlü Kardeşlerin cephesi Mısır ve Suudi Arabistan

  • 11/28/2018
  • 00:00
  • 10
  • 0
  • 0
news-picture

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Kahire’ye düzenlediği ziyaret, Mısır ve Suudi Arabistan’ın uzun yıllara dayanan ilişkileriyle ilgili hatıraları akla getirdi. İki ülke arasında ziyaretler ve ilişkiler 1945 yılında Mısır Kralı Faruk’un Suudi Arabistan’a düzenlediği ziyaret, ardından  Suudi Arabistan’ın kurucusu Kral Abdülaziz bin Suud’un El-Mahrusa yatı le Mısır’a düzenlediği tarihi ziyaretten itibaren gittikçe gelişmiştir. İki ülke arasındaki resmi ilişkilerin ömrü, 70 yıldan fazla bir süreye dayanır. Ama Arap yarımadasından Mısır’a yapılan göçlerin tarihi bundan çok öncesine yani İslam’ın doğuşundan ve Mısır’ın Araplar tarafından fethedilmesinin öncesine kadar uzanır. Bazı Arap kabilelerinin Kinane (Mısır) topraklarına göçleri, kimi tarihçiler tarafından ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir. Öyle ki günümüzde Mısır’da halâ Arap kabilelerin adlarını taşıyan kentler ve köyler bulunur.  İki bölge arasındaki ilişkiler; insan doğasının aşina olduğu ve hayatın ölçülerinin olumlu ya da olumsuz etkilediği farklı aşamalardan geçmiştir. Ama tüm güçlü fırtınalara ve şiddetli rüzgarlara karşı her zaman güçlü ve sağlam bir şekilde durmayı sürdürmüştür. İki tarafta değişimlere ayak durmak için güçlü bir irade ve duruş sergilemiştir. İki kardeş ülke; birlikten güç, ayrılıktan ise zayıflık doğacağına her zaman inanmıştır. Mısırlılar, büyük felaketler ve sorunlar ile karşı karşıya kaldığında Suudi Arabistan’ın Mısır’a verdiği destekten büyük bir övünçle bahsederler. Bu desteğin modern tarihte iki örneği vardır ki cahil ya da gafiller bile inkâr edemez: Birincisi; şanlı 1973 Mısır-İsrail savaşı ve rahmetli Kral Faysal’ın sahadaki askeri başarılara momentum kazandıracak bir etken olarak Arap petrolünü kullanma kararıdır. İkincisi ise Mısır’ı ele geçirmeye çalışan siyasal İslam cemaatlerine karşı Mısırlıların 30 Haziran’da başlattığı devrimin başarıya ulaşmasının ardından Suudi Arabistan’ın benimsemiş olduğu aşırı ve büyük insani ve etik tutumdur.  O zamanlar rahmetli Suudi Dışişleri Bakanı Suud Faysal tüm dünyayı dolaşarak herkese Mısır’ın içişlerine karışmama ve halkın kararına saygı duyma uyarısında bulunmuştu. Bunun arkasında da rahmetli Kral Abdullah bin Abdülaziz’in direktifleri vardı. Buna karşılık Mısır deneyim ve kanıtlarla aralarında Suudi Arabsitan’ın da bulunduğu büyük kardeşlerinin yanında tüm sadaketi ve samimiyeti ile yer aldığını kanıtlamıştır. Saddam Hüseyin Kuveyt’e saldırıp işgal ettiğinde ve tüm Körfez bölgesinin güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiğinde Mısır sözlerle yetinmeyip bilfiil harekete geçerek sadakatinin boyutunu göstermiştir. Günümüzde küresel sahne dünden çok da farklı değildir. Bilakis Körfez ve Ortadoğu’da hala çözüm bekleyen sorunlar, BAE’deki kardeşlerimizle birlikte Mısır ve Suudi Arabistan’ın oluşturduğu güçlü cepheyi desteklemek ve güçlendirmek için gerçek bir neden oluşturmaktadır. Bir zamanlar Arap binasının temelini oluşturan Irak, Suriye ve Libya gibi bazı köşe taşlarının binadan kopmasına neden olan felaketlere ve fırtınalara karşı bugün Kahire ve Riyad bu binayı ayakta tutan iki dayanak noktasıdır. Karşılıklı ziyaretlere ve ortak tavırları netleştirmek; ekonomi, askeri, sosyal ve kültürel alanda güçlülerin hüküm sürdüğü  bir dünyada hem sert hem de yumuşak gücü bir arada kullanmaya duyulan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Veliaht Prens’in Kahire ziyareti; Suudi Arabistan’ın imajını karalamak, toplumsal dokusunun güvenliğini sarsarak onu tehdit etmek, hatta Veliaht Prens Muhammed’in 2030 vizyonu aracılığıyla yönettiği ve barışı tesis etmeye çalıştığı ilerici kalkınma sürecini devre dışı bırakmak isteyen karanlık kuşların çirkin ve büyük kampanyasının ardından gerçekleşmiştir. Bu çerçevede; her daim olduğu gibi Mısır yine Suudi Arabistan’ın yanında yer aldı. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin açıklamalarını iyi bir şekilde takip edenler başlangıçtan itibaren birçok kez Suudi Arabistan’ı destekleyen bir tutum benimsediğini gözlemleyecektir. İlk olarak; Körfez bölgesinin güvenliği ve istkrarını Mısır’ın ulusal güvenliğine eşit olduğunu açıkça belirtmiştir. O ünlü “beş dakikaya oradayız” ifadesi bunu vurgulamak için söylenmiştir. Kısacası; Körfez ülkelerinin ve bilhassa Suudi Arabistan’ın güvenliğini ve istikrarını  hedef almayı düşünenlerin bugün olduğu gibi yarında karşısında Mısır’ı bulacağını bilmelidirler. Kahire ve Riyad’ı tehdit eden ortak tehditlerin başında her daim İran ve mollalar rejimi ile bilhassa Yemen’deki milis güçlerinin ve Babül Mendep Boğazı’ndaki denizcilik faaliyetlerinin güvenliğini tehdit etmesinin olduğu bilenen ve açık bir gerçektir. Son olarak bu ayın başlarında Mısır’ın Şerm El-Şeyh şehrinde düzenlenen Uluslaraarsı Gençlik Formu çerçevesinde Cumhurbaşkanı Sisi yaptığı konuşmada Mısırlılar ile Suudi Arabistanlılardan oluşan güçlü cepheye ve rahatsız edici kara kuşlara açık ve seçik bir şekilde şunu deklare etmiştir: ”Suudi Arabistan, hiç kimsenin istikrarını sarsamayacağı büyük bir devlettir. Ülkelerin istikrarını koruyan şey dış destek değil iç destektir”. Suudi Arabistan’ın bilge bir yönetime sahip olduğuna dikkatleri çekerek Suudi Arabistanlılara Kral Selman’ın cesaretine ve bilgeliğine güvenme çağrısında bulundu. Bugün Mısır ve Suudi Arabistan’ın oluşturduğu güçlü cephe arasından gerçekleşen bu büyük görüşmede; herkesin katil örgütlerin zihniyeti ile değil siyasi çözümler aracılığıyla sona erdirme beklentisi içinde olduğu Yemen’den, uzun süredir devem eden ve çok daha trajik olan Suriye sorununa ve İran’ın hem Körfez hem de Ortadoğu bölgesinin göğsüne bir hançer gibi saplanmış olan tehditlerine kadar tüm sorunlar ele alınmalı ve ümmetin bedeninde açılmış olan yaraların nasıl sarılacağı görüşülmelidir. Güçlü cepheyi oluşturan Riyad ve Kahire’nin her ikisi de Filistin davasını destekledikleri için büyük ve yüksek bedeller ödemişlerdir. Dolayısıyla bu iki ülke olmadan Filistinlilerin haklarını koruyan çözümlere ulaşmak imkansızdır. İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirecek olan asrın anlaşması ile ilgili ABD’nin yapacağı resmi açıklamanın işaretlerinin görüldüğü bu dönemde iki ülke arasındaki koordinasyonun artması gerektiğini belirtmemize gerek bile yoktur. Unutmayalım ki Kahire-Riyad görüşmelerinin bir başka yaratıcı yönü daha bulunmaktadır. Dev NEOM projesi, çok daha istikrarlı ve refah bir hayat için çabalayan halkların yararına olan ve iki ülkenin ekonomik ilişkilerinde bir patlamayı temsil eden Mısır-Suudi Arabistan Yatırım Fonu’nun oynadığı büyük rol gibi iki ülkenin ortak ekonomik hayelleri bu iki ülke arasındaki ilişkilerin yaratıcı boyutunu oluşturmaktadır.

مشاركة :