Suriye çatışmasına katılan taraflar arasında Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen 11’inci müzakere turuna paralel olarak Suriye sahnesinde 4 gerçeğin meydana geldiğini gözlemleyebiliriz: Birinci gerçek; Astana süreci, kayda değer bir ilerleme gerçekleştiremeyen Cenevre müzakerelerini bypass etmede açık bir rol oynuyor. Başlamasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen Cenevre müzakereleri, dayanaksız fikirlerin ve uygulanması zor planların çatışma platformuna ve zaman kaybına dönüştüğü izlenimini vermeye başladı. Bu durum, Suriye halkının en basit beklentileriyle uyumlu siyasi bir çözüme ulaşmayı zorlaştırmaktadır. 2012 yılındaki Cenevre bildirisine göre Suriye’deki kanlı çatışmayı engelleyen uluslararası konferansla Astana toplantısı arasında büyük bir fark bulunuyor. Zira Astana toplantısı, sponsorlarına bu çatışmayı yönetme ve ortak çıkarlarına göre yönlendirme yetkisi vermektedir. Siyasi değişiklik konusunda çoğu Suriyelinin beklentilerini karşılayan Cenevre 1 bildirisinin 6 maddesiyle çatışmasızlık bölgeleri inşa etme ve Suriye’nin kuzeyine zorla göç ettirilmeden önce silahlarını teslim etmeleri için muhalif gruplara çözüm ve uzlaşma dikte etme gibi çatışmayı yavaş yavaş durdurmaya yönelik atılan adımlar arasında büyük bir fark var. 10’uncu Astana toplantısı, Anayasa komisyonunu oluşturmak için sözlü destekle, tutukluların ve zorla gözaltına alınanların durumunu çözme vaadiyle yetinmişti. 10’uncu Astana toplantısının ülkede önemli siyasi değişimi tesis edecek geçici hükümetin kurulması düşüncesini kontrol etmesi bu gerçeği doğrulamaktadır. Yine şu anki toplantıda İdlib gelişmelerine öncelik verilmesi bu gerçeği teyit etmektedir. Nitekim İdlib, şehri Heyet Tahriruş Şam gibi İslamcı terör gruplarından temizlemek amacıyla Moskova ve Ankara arasında imzalanan Soçi Anlaşması’ndaki gerekli maddelerin etkinleştirilmesi için son bir fırsat verilmesinden ve Rusya’nın gözetiminde Suriye rejimi ile İran’ın İslamcı terörü zorla itaat altına almak için Suriye’nin kuzeyine şiddetli bir savaş başlatacak olmasından dolayı endişelenmektedir. Rusya’nın muhaliflerin Halep kırsalında kimyasal silah kullandığı bahanesiyle birkaç gün önce İdlib kırsalını yoğun bir şekilde bombalaması bu savaşın habercisidir. İkinci gerçek; Moskova’nın Suriye çatışmasını yönetmekle görevlendirilmesine yönelik bölgesel ve uluslararası uzlaşmanın, Kremlin yönetimini İran’ın Suriye’deki varlığını sınırlandırmaya teşvik etme isteğinden, İsrail’in güvenliğini garantilemesinden ya da radikal İslami grupları tasfiye etmek için tecrübesini ve caydırıcı gücünü kullanmasından kaynaklanmamaktadır. Aksine Rus kuvvetlerinin son iki yılda sahada gerçekleştirdiği askeri kazanımlardan dolayı bu uzlaşma meydana gelmiştir. Rusya’nın askeri kazanımları, Moskova’yı Suriye meselesinde bireysel hareket etme imkanı sağlamıştır. Fakat bu gerçeği zayıflatan pek çok etken bulunmaktadır. Örneğin Tahran, Suriye çatışmasının barışçıl yollarla çözülmesine yönelik girişimleri engellemeye devam ediyor. Son zamanlarda meydana gelen bazı askeri sonuçlardan dolayı rejimden güç alarak Moskova’nın uzlaşma ve çözümleri kabul edenlere yönelik verdiği garantiler ihlal ediliyor. Mesela, Kürt endişesine karşı koymaya ve müzakerelerdeki konumunu iyileştirmeye yönelik İslamcı grupları kullandığı sürece Suriye’nin kuzeyinde İslamcı cihadist grupların varlığını bitirme noktasında Ankara’nın girişimleri net değil. Ankara’nın Kürtlere yönelik kaygıları arasında ülkenin doğusunda Amerikan varlığının büyümesi de yer alıyor. ABD, DEAŞ ceplerine karşı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) askeri rolüne itimat ediyor. Ayrıca Avrupa devletleri, yeniden imar planına katkı yapmadan önce ülkede siyasi bir değişimin meydana gelmesi şart koşuyor. Üçüncü gerçek; dış güçler, “Suriye rejimi kazandı, muhalifler kaybetti” çıkarımından uzak bir şekilde hem siyasi hem de askeri düzlemde yerel gruplar adına Suriye çatışmasını kontrol ediyor. Rejim, imkânlarının, nüfuzunun ve kararlarının çoğunu kaybetti. Artık rejimin Rusya ve İran’dan destek almadan yönetmeye ve savaşı yönlendirmeye devam etmesi mümkün değildir. Bugün rejim, ekonomik krizin altında ezilirken ve işlediği suçlara karşı yargılama ve cezalandırma meseleleri kendisini takip ederken ve halk tabanında savaşın izlerini onarmaktan acizken ve baskı mekanizmasının yol açtığı tahribatı ve mağdurları azaltmaya yönelik en basit yardımları dışarıdan talep ederken durumlar nasıl olacak? Buna karşılık bölgesel ve uluslararası desteğe aşırı bir şekilde bel bağlamasından ve kendi içerisindeki bölünmüşlükten, çatışmalardan ve nüfuz bölgelerini idare edememesinden dolayı muhalif oluşumlar, siyasi ve askeri yönden zayıflıyor. Bugün aktif siyasi bir rol oynamaktan aciz olan muhalif oluşumlar, en kötü günlerini yaşıyor. Bu durum, İslamcı radikalizmi ve Heyet Tahriruş Şam’ın insanların canlarını hiçe sayan yöntemini daha da kötüleştiriyor. Nitekim Heyet Tahriruş Şam, güç dengelerini ve kendisini terör olarak nitelendiren uluslararası kararları analiz etmek istemiyor. İdlib’te meydana gelebilecek tahribat ve kurbanlar Heyet Tahriruş Şam’ın umurunda değil. Heyet Tahriruş Şam, 2015 yılında İdlib’e hâkim olduğundan beri çeşitli askeri gruplara baskı yapmaktan ve Kefrenbil’de öldürülen Suriyeli aktivist Raid Faris ve Hammud Cüneyd gibi barış yanlısı ulusal şahsiyetlere suikast düzenlemekten vazgeçmediği sürece Nusra Cephesi yerine Fetih el-Şam ve Heyet Tahriruş Şam gibi yeni isimler üreterek, sivil meclisler kurarak, kurtuluş hükümeti oluşturarak ve herkesi bu hükümete katılmaya çağırarak görüntüsünü değiştirmeye yönelik girişimler, Heyet Tahriruş Şam ‘a fayda getirmeyecektir. Dördüncü hakikat; Suriye’de devlet kurumları, rejim, muhalefet, güvenlik, yaşam koşulları, çatışmanın şekli ve şiddeti, toplum, etnik gerilim, ekonomik durum ve kurutuluş yolu kötüye gidiyor. Dolayısıyla Suriye sahnesini insani sonuçların dışında analiz etmek doğru değildir. Devam eden şiddet, yüz binlerce insanın ölmesine, insanların kaybolmasına ve tutuklanmasına, insanların yaralanmasına, birçok insanın ülke içerisinde göç etmesine ya da komşu ülkelere sığınmasına neden oldu. Daha kötüsü de devam eden şiddet, Suriye toplumunu ve geleceğini parçalayarak Suriyelilerin bağımsızlıktan bu yana gerçekleştirdikleri başarıları yok etti. Sıradan insanlar, basit taleplerine karşı şiddetli ve nankör bir şekilde karşılık vereceğini ve kendi iktidarını ve imtiyazlarını korumak için öldürmeyi ve yıkımı mubah görmesini asla tahmin etmedikleri bir rejime karşı ayaklandı. Yine bu sıradan insanlar, sloganlarıyla sahneyi işgal eden ve ajandasını dikte eden radikal İslami akımların bu kadar büyüyeceğini tahmin etmedi. Sonuçta ötekine karşı şiddet kullanıldı, dışlama mubah görüldü ve Suriyelilerin özgürlük ve onur istekleri ve meşru hakları hor karşılandı.
مشاركة :