Washingtonın popülist eğilimleri Marakeşteki konferansa damgasını vurdu

  • 12/15/2018
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Marakeş’te 7’inci oturumu gerçekleştirilen Atlantik Diyalogları Konferansı’nın yoğun bir gündemi vardı. “Atlantik Dinamikleri: Ayrım Noktalarının Aşılması” başlığıyla Fas Kralı 6. Muhammed’in himayesinde gerçekleştirilen konferansta “popülist eğilimlerin yükselişi, ABD’nin dış politika yönelimleri, korumacılık eğilimi, kuzey ile güneyin Atlantik seviyesindeki ilişkileri, göç krizinin insani boyutu, Amerikan dünya düzeni, dijital çağ ve modern sosyal sözleşme” ve benzeri meseleler tartışıldı. Fas merkezli Yeni Güney için Politikalar Merkezi, devlet başkanları, eski bakanlar, diplomatlar, üst düzey yetkililer ve uzmanlar gibi küresel siyasi arenada önemi role sahip isimlerin katılımıyla 2014 yılında Rabat’ta kuruldu. 90 ülkeden 350 katılımcının yer aldığı ve Atlantik Diyalogları olarak bilinen bu yılki oturum aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerin sorunlarının güney vizyonu vasıtasıyla dört ana programa ilişkin stratejik kararlar alınmasının kolaylaştırılması hedefleniyor. Bunlar arasında tarım, çevre, gıda güvenliği, ekonomi ve sosyal gelişim, hammadde ve finansal konular, siyasi coğrafya ve uluslararası ilişkiler yer alıyor. Konferans çalışmaları, Atlantik Akımları başlığı altında beşinci yıllık raporun sunumu ile başladı. Raporun sunulduğu oturumun katılımcıları, söz konusu sunumun Başkan Donald Trumpın Beyaz Saraya gelmesinden bu yana takip edilen yeni ABD politikası nedeniyle tehlikede olan “çok taraflılık” kavramının geleceğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çok taraflılığın yıllardır başarılı olan bir yaklaşım olduğunu vurgulayan katılımcılar söz konusu stratejinin halen gelecek vaat ettiğini dile getirerek Trumpın söz konusu kültürün bir ürünü olduğu değerlendirmesinde bulundular. Ayrıca sadece savaştan ve çatışmalardan sonra dile getirilen barış kavramının yeniden düşünülmesi çağrısında bulunarak kalıcı bir barış isteniyorsa derin sorunların çözülmesi ve başarılı yönlere odaklanılması gerektiğini ifade ettiler. Fas Dışişleri ve Uluslararası İş Birliği Bakanlığında Afrika İşlerinden Sorumlu Bakan Muhsin el-Cezuli, Atlantik’in kuzey ve güney arasında denge kurulması çerçevesinde yeniden yapılandırılması gerektiğini söyledi. Bu jeopolitik düzlemin tarihsel olarak ağırlık merkezi kuzeyde olacak şekilde inşa edildiğini dile getiren Cezuli, güneyin etkili bir oyuncu olmadığı değerlendirmesinde bulundu. Ayrıca Afrika Kıtası’nın yönetim ve demokratik yapı bakımından önemli ilerlemeler kaydettiğine işaret ederek Afrika ekonomilerinin dünyanın en hızlı büyüme oranlarına sahip olduğunu belirtti. ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright da konuya dair şu açıklamalarda bulundu: “Küreselleşme iki ucu keskin bir kılıçtır. Onu açıkça tanımlayamadığımız gibi birçok yönünü kavramamız da mümkün değildir. Tartışmayı sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra kamu ve özel şirketleri de kapsayacak şekilde genişletmeliyiz. Bunlar, özellikle şirketler, ulusları ayıran ve bazen gerilimlere yol açan durdurulamaz güç olan küreselleşmenin ana motorudur. Trumpın dış politikasına ilişkin bir dizi endişem var. Bunlar arasında en önde gelenlerden biri de dünyayı sarsan bu tartışmalardan ABD’nin geri durmasıdır. ABD gibi bir ülke uluslararası bir ölçekte olan böyle bir alanı nasıl terk ederek geri çekilebilir? ABD’nin bu yönde bir rol oynaması gerekiyor.” Yeşil Burun Adaları’nın eski Cumhurbaşkanı Pires de küreselleşmeden pek çok ülkenin yararlandığını fakat en büyük kaybedenin Afrika olduğunu dile getirdi. Ayrıca küreselleşmenin geri dönülemez bir fenomen olduğuna işaret ederek ondan kaçmak yerine onunla yüzleşmek gerektiğini söyledi. Afrika’nın her zamankinden daha fazla fırsatları kullanması gerektiğine dikkat çeken Pires, Atlantik içerisindeki tartışmalara ve karar alma sürecine daha fazla dahil olması gerektiğini ifade etti. Katılımcılar, Kuzey ve Güney Arasındaki Karşıt Demografik Eğilimler başlıklı oturuma “Afrika için demografik dönüşümün gerçekleşmesi nasıl mümkün olabilir?” sorusuyla başladı. Bazıları 2050 yılı ile birlikte nüfusunun ikiye milyara ulaşacağını dile getirdiklerini Afrika Kıtası’nı karakterize eden demografik büyüme karşılığında kuzey yarım küredeki devletlerin nüfusunun yaşlandığı yorumunda bulundu. Oturumdaki sorulardan bir diğeri de söz konusu artışın Kıta’nın büyümesi için bir fırsat mı yoksa tehdit mi olduğuydu. Afrika ekonomilerinin nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterince hızlı büyümediğine dikkat çekilerek sosyal ve ekonomik fırsatlar taşıyan söz konusu demografik patlamaya hazırlanmak amacıyla eğitim, altyapı ve tarıma yatırım yapma zamanı olduğu ifade edildi. Bunun yanı sıra kuzey ve güney arasındaki demografik farklılığın göç meselesini etkilediği belirtildi. Ancak şu soru gündemdeydi: Bu durum yaşlanan bir Avrupa için bir fırsat mı olacak yoksa kuzey ve güney arasındaki bir başka gerilim unsuru mu? Söz konusu oturumdaki katılımcılar göçün bir çözüm olmadığını dile getirerek etkin kamu politikaları yürürlüğe konulduğu takdirde Afrika’nın Afrikalıların mutlu bir şekilde yaşayabileceği gelişmiş bir kıta olabileceğini ifade ettiler. Ayrıca demografinin, doğum kontrol mekanizmaları tarafından kontrol edilebilen bir ölçü olmadığını vurguladılar. “Yükselen Korumacılık Eğilimleri Karşısında Dünya Ticaret Örgütü ve Atlantik Ticareti” başlıklı oturumda konuşan katılımcılar da Atlantik ticaretinin özellikle dünyanın iki büyük ekonomik gücü olan ABD ve Çin arasında yükselen korumacılık ve ticaret savaşları nedeniyle gittikçe daha fazla tehdit ile karşı karşıya kaldığını dile getirdi. ABD tarafından yapılan serbest ticaret anlaşmalarının sorgulanması gerektiğini vurgulayan katılımcılar, gümrük engellerinin ve tariflerinin yeninden yürürlüğe girmesinin Dünya Ticaret Örgütü ve dünya düzeni için bir tehdit unsuru olduğunu ifade ettiler. Konuşmacılara göre Dünya Ticaret Örgütünün acil bir şekilde reform ve çalışmalarını yeniden belirleyerek tanımlanması gerekiyor. Katılımcılar ayrıca Afrika’daki ticari konuları da ele aldılar. Ticaretin Avrupa ülkeleri arasında yüzde 68 ve Asya ülkeleri arasında yüzde 48 gibi oranlara sahip olduğuna dikkat çeken katılımcılar, Afrika’nın bu başlıkta yüzde 15 gibi bir oranla en alt sırada geldiğini ifade ederek bu düşüşün nedenlerinin Kıta ülkelerine bağlı olduğunu belirttiler. Yani yatırımcılar için dış ihracatın iç pazardaki ihracatlara kıyasla daha kolay olduğunu kaydetti. 2012 yılından bu yana gerçekleştirilen Atlantik Diyalogları Konferansı’nın Güney Atlantik bölgesini küresel jeopolitik tartışma düzeyindeki yalnızlığından çıkarmaya çalıştığına işaret ediliyor. Nitekim konferans, asli meseleleri gerçeklere dayanan bir tartışma kapsamında ele alıyor. Ayrıca kuzey ve güneyden gelen çeşitli katılımcıların görüşlerinin karşılaştırılması ile konuşmaların şeffaflaştırılması ve çözümlerin somutlaştırılması hedefleniyor. Organizatörler Fas’ta gerçekleştirilen köklü diyalogların hedefinin Afrika kültürünün geliştirmesi, açıklık ve çeşitlilik ruhu olduğunu ifade ediyor.

مشاركة :