Arapça bizi her zaman kutluyor, biz onu ne kadar kutluyoruz?

  • 12/22/2018
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

18  Aralık, Arapçanın kutlandığı gündür. Bu tarih, 1973te BM Genel Kurulunun Arapçayı uluslararası örgütün resmi çalışma dillerine sokmaya karar verdiği gündü. Birçok Arap ülkesi, bu neticeye ulaşmak için uzun yıllar boyunca çabaladı. Kararın oylandığı esnada bazı Müslüman ülkelerin ve farklı kıtalardan diğer birçok ülkenin yaşadığı coşku ve heyecan, Arap ülkelerinin yaşadığı coşku ve heyecandan hiç de az değildi. BM’nin resmi çalışma dilleri, II. Dünya Savaşından zaferle çıkan ülkeler tarafından dikte edildi. BM’nin yapısını ve tüzüklerini kendi istek ve arzularına göre tasarladılar. Politik hesaplar, örgütün salonlarında İngilizce, Fransızca, Rusça ve Çince dillerinin konuşulmasını sağladı. İspanyolca dili ise bu dili konuşan ülkelerin çokluğu sayesinde çalışma dili olarak kabul edildi. Arapça bu kadar güçlü, etkin ve kalabalık diller arasına girmeyi nasıl başardı? Arap ülkelerinin gayreti, Birleşmiş Milletlerin kurulmasını izleyen yıllarda, özellikle de 1950lerin başlarından itibaren başladı. Arapça, Örgütün değişik birimlerinde birçok şekilde kullanılmaya başlandı.  Bu, dilimizin uluslararası resmi kutlamasıdır. Biz Araplar dilimizi nasıl kutluyoruz? Konuşma, yazılı ve sözlü zihnin harfleridir. İnsanı zamanın ilerleyişinde yükselten hafızanın da yapıcısıdır. Her dilin kendine has bir kimliği vardır.  Her kimliğin de bir dili vardır ve bu dil insanları özel bir kıvamda düzene sokan ana çizgileri oluşturur, insanları da zaman ve mekân boyunca yaşamın sonsuz sınırlarında tutarlı bir varlık olmaya sevk eder. Her düşüncenin meyveleri mutlaka harflere dökülür, böylece hayatın nefesleri bir anlamda ortaya çıkmış olur. Hayatların resimleri de yaşam dolu geniş bir dünyanın ortasında boyanmış olur. Arapça, Araplar tarafından geçmişte ve şimdiki zamanda bir kıvama getirilmiş bir varlıktır. Arap dilinin varlığının kaybolduğu konusunda uyarı mahiyetinde bazı sesler yükselmeye başladı. En az kötümser olanlar dahi, dilimizin yeni Arap kuşaklarının yaşamından çıkmaya başladığını, yabancı dillerin onlar için daha cazip hale geldiğini ve bu dilleri öğrenmek için çabaladıklarını dillendiriyorlar. Yerel lehçelerin (ammice) anadil fasih Arapçayı silmeye başladığını da dillendirmeye başladılar. Ayrıca, dilimizin artık teknik-bilim alanında rekabet edemediğini ve dünyayı sarsan teknolojik gelişime ayak uyduramadığını söylüyorlar. Dile getirdikleri bu hususları destekleyen çok fazla kanıt ortaya koymaya çalışıyorlar. Gerçekler ise başka şeyler söylüyor. Nasıl mı? İlk olarak, en doğusundan en batısına kadar bütün Arap dünyası Arapça konuşup, Arapça yazıyor. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar ve milyonlarca Arap, günde beş vakit kılmış oldukları namazda Kur’an okuyorlar, yani fasih Arapçayı kullanıyorlar. Yazılı, görsel ve sesli medyada, halk tarafından rahatça anlaşılabilen bir Arapça kullanıyor. Bilakis medya, üçüncü bir dil yaratmıştır, o da kolay anlaşılabilir ve basitleştirilmiş nezih bir Arapçadır. Bu, fasih Arapçayı yok eden değil, zenginleştiren bir durumdur. Arapçanın diğer dillerde olduğu gibi kendine özgü bir yapısı olduğunu bilmeliyiz. Arapça kelimelerin şekli unsurları, cümle içindeki durumuna göre değişebilmektedir ve bir kelimeden onlarca kelime türetilebilmektedir. Bu nitelik bir zenginlik olabildiği gibi beraberinde bazı zorlukları da getirebilmektedir. Öncelikle muhteşem bir ifade zenginliği sunmaktadır. Ancak, her dilde olduğu gibi bu dili konuşan herkesin Sarf ve Nahiv ilimlerinde, yani gramerde uzman olması beklenmemelidir.  Tüm dünyada, dil kurallarını bilen okumuş kesim arasında bile gramer bilgilerini kapsamlı ve bütün incelikleri ile anlayan çok az kimse vardır. Lehçeler, konuşulan tüm dillerde çeşitlilik gösterir ve değişir. ABD, İngiltere, Fransa, Latin Amerika, Çin, İtalya ve diğerlerinde onlarca lehçe var.  Çağlar boyunca Arap dili, bu dilin temellerini sağlamlaştırmış seçkin dil âlimleri tarafından yaşatılmıştır. Bundan dolayı bu dil, İnsanlık tarihinin tüm aşamalarına eşlik eden değişikliklerin ortasında sağlam ve canlı bir varlık olarak kalabilmiştir. Halil b. Ahmed el-Ferâhidi, İbn Cinni, Sibeveyhi, Ebu Amr bin Ala ve diğerleri, asırlar boyunca Arap diline sağlam ve sarsılmaz bir güç vermişlerdir. Arap (Cahiliye) şiiri, Arapların divanıdır, yani kültür hazinesidir. Geçmişte olduğu gibi şimdi de değerlerin deposu, dilin gücü ve güzelliği, hikmetin de evidir. İslam öncesi cahiliye ve Abbasi şiiri üzerinde araştırma yapanların sayısının, tüm Arap ülkelerinde her gün artması, bunun en büyük kanıtıdır. Hatta pek çok Arap olmayan araştırmacılar, meşhur Arap şiirleri üzerinde çalışmalar yapmaya başladılar. Yerel lehçelerin(ammice) fasih Arapça üzerindeki tehlikesine gelince, bunun üzerinde biraz durmak gerekir. Lehçeler, insanların günlük yaşamlarında kullandıkları, kalıpları bölgeden bölgeye ve çevreden çevreye değişen sözlerdir. Bu farklı gerçeklik, insanlar arasındaki pratik ifade ve iletişim ihtiyacından doğdu, ancak orijinal bir kaynağı vardır, o da ana dildir. Kaybolup gittiğini düşündüğümüz pek çok kelimenin, bazı ülkelerin yerel lehçelerinde kullanılmaya devam ettiğini görürüz. Yerel lehçelerde duymaya alıştığımız Sanat, özellikle de şarkı bugün, bir ülkede konuşulan kelimelerin vicdani ve duygusal bir ifadesidir. Lehçeler yerel dahi olsa, bu duygu seli başka ülkelere de akar durur. Bu genel Arap zevkinde ekstra bir bağlantı şeklidir. Şarkıların çoğunda hayallerin pek çok durumda fasih Arapça, sözcük ve ifadelerin ise ammice olduğunu görürüz.

مشاركة :