Büyük savaş orada yaşanmayacak

  • 1/7/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Suriye savaşı ve bu ülkenin topraklarında doğrudan ya da vekâleten yaşananlar, son birkaç yıldır tüm dünyanın bakışlarını üzerine çekmiştir. Ki bu çok normaldir. Çünkü Suriye, sahip olduğu konum nedeniyle bölgenin oldukça öneme sahip ana ülkelerinden biridir. Dolayısıyla Suriye topraklarında yaşananlar, doğrudan komşu ülkeleri, bölgesel denklemleri, başta Arap-İsrail çatışması olmak üzere tüm çekişmeleri ilgilendirmektedir. Buna ek olarak Suriye, birbiriyle rekabet içinde olan büyük devletlerin müdahalelerine ve bunun yanı sıra terör örgütlerine karşı yürütülen geniş çaplı bir savaşa da sahne olmuştur. Suriye savaşının, adına “Arap Baharı” denilen dizinin bir bölümü sayıldığını da unutmamalıyız. Lakin Arap Baharı’nın bu bölümü, çok sayıda Suriyelinin Avrupa’ya yönelmesiyle göçmenler ve muhacirler trajedisini de ortaya çıkarmıştır. Suriye’deki savaş, bazı yerlerde birbirine karışan bazı yerlerde ayrılan farklı çıkar ve amaçlara dayalı bir dizi savaşı kapsamıştı. Hatta Suriye topraklarında yaşanan çatışmaların şiddeti, birçok politikacının korkularında ve birçok analistin gözlemlerinde çok ileriye gitmelerine neden olmuştu. Kimileri “Büyük Savaş”ın Suriye topraklarında yaşandığına inanıyordu. Özellikle Rusya’nın doğrudan askeri müdahalede bulunarak diğer tarafların hesaplarını bozmasının ardından bu savaşın sonuçlarının, gelecek aşamada bölgesel ve küresel güçler arasındaki dengelerin belirleyicisi olacağı düşünülüyordu. Bir diğer kesim ise büyük devletlerin Suriye’ye müdahalesinin, altmışlı yılların başında yaşanan ve ABD ile Sovyetler Birliği’ni nükleer bir savaşın eşiğine getiren Küba Füze Krizi’ne benzer bir kriz yaratmasından korkuyordu. Hiçbir şekilde Suriye krizi ve Suriye dramını küçümsemek, önemsiz göstermek niyetinde değilim. Zira her ne kadar bazı genel çizgileriyle sonuçları açığa çıkmış olsa da bu kriz daha sona ermedi. Bu sonuçların hem Suriye’nin kendisinde hem de bölgedeki bazı ilişkilerde büyük iz bırakacağını da inkâr edemeyiz. Lakin krizin iç ve bölgesel doğası; kazanımlar ve kayıplar hakkında tam bir liste hazırlamadan önce birazcık beklemeyi gerektirmektedir. Zira bir ülkenin savaşta en güçlü olması yeniden inşa sürecinde de en güçlü olacağı anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde büyük müdahaleci güçlerin hesapları yerli müttefiklerinin hesapları ile her zaman uyuşmamaktadır. Buna ek olarak; korku ve krizler döneminde alınan kararlar ateşkes dönemlerinde aynı kalmak zorunda değildir. Uzmanlar, şu veya bu tarafın Suriye topraklarında elde ettiği askeri varlık ve güç nedeniyle sevinmekte erken davranmaması gerektiğini düşünmektedir. Çünkü Suriye halkı tarihi boyunca ne vesayet altında yaşamayı kabul etmiş ne de topraklarında birçok devletin bayrağının uzun süre dalgalanmasına izin vermiştir. Suriye krizinin; tüm dünyaya uluslararası alanda yeni Rusya’nın doğduğunu deklare etmek için Putin’e iyi bir fırsat sunduğunu inkâr edemeyiz. Aynı şekilde Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından kurulan ve ABD’nin Vietnam kompleksi gibi bir Afganistan kompleksine sahip zayıf Rusya’yı unutması gerektiğini Batı’ya bildirmesi için Suriye iyi bir fırsattı. Ama Rusya’nın askeri müdahalede bulunmadan çok önce Suriye’de bulunduğunu da unutmamalıyız. Yine hem Barack Obama hem de Donald Trump dönemlerinde ABD’nin, Suriye savaşını kazanmanın milyarlarca dolar harcamaya ve Amerikan askerlerinin kanına değmediğini düşündüğünü de hatırlamalıyız. Washington, Rus ordusunun Suriye’de konuşlanmasını, güç dengelerine yapılan bir darbe olarak görmemiş ve politikalarını buna göre belirlememiştir. Suriye’deki savaşın gidişatıyla ilgilenmemiş ve bunu son ya da büyük savaş olarak görmemiştir. Bunun yerine Washington; Suriye’nin kazanan taraf için bir yüke dönüşeceğini düşünmüştür. Çünkü kazanan tarafın aynı zamanda Suriye’nin yeniden inşasının maliyetini de tek başına karşılaması gerekmektedir. Bu görevi yerine getirememe halinde ise kazanımlarını diğer taraflarla paylaşmak zorundadır. Benzer şeyleri bölgesel oyuncular içinde söyleyebiliriz. İran; askeri danışmanları ve kendisine bağlı milis güçleri aracılığıyla Suriye rejiminin düşmesini engellemeye büyük katkıda bulundu. Hâlihazırda da Suriye sahasının güçlü bir oyuncusu haline gelmiş hatta Suriye’nin dokusu içinde güçlü bir konuma sahip olmuştur. Bu bağlamda, Suriye’nin daha savaş başlamadan önce İran’ın temel müttefiki olduğunu hatırlatmalıyız. Bunlar göz önüne alındığında cevaplanması gereken soru şudur: İran rejiminin sorunu; Suriye topraklarıyla mı ilgilidir yoksa İran’ın iç haritasıyla mı ilgilidir? Aslında İran’ın sorunu öncelikle ekonomiktir. İran’da 40. yılına ulaşan devrim ve karar alıcıların doğal ya da yarı doğal bir devlete dönüşmeyi kesin bir şekilde reddetmesi de bu sorunun büyütmektedir. Hem içeride hem de dışarıda devlet ve kurumlar mantığını benimseyerek kendini kurtarmayı başaran diğer devrimlerin aksine İran normalleşmeyi reddetmektedir. Aynı şekilde Türkiye de bu süreçte, ulusal güvenliğini tehdit eden Kürt tehlikesini gerekçe göstererek Suriye topraklarındaki varlığını genişletmiştir. Bu bağlamda Türkiye için de aynı soruyu sorabiliriz. Yani Türkiye’nin sorunu; Suriye topraklarıyla mı ilgilidir yoksa bir haritaya bağlı iç ve dış seçenekler ile mi ilgilidir? Türkiye, büyük bir bölgesel rol oynamanın sırtına yükleyeceği yükü taşıyabilecek bir ekonomiye sahip midir? Londra’da diplomatlar ve uzmanlar; dünyada stratejik konum savaşlarının geçmişte sahip oldukları önemi büyük ölçüde kaybettiğine ve açık “Büyük Savaş”ın askeri donanmalar, filolar ve müdahalelerle yürütülmeyeceğini düşünüyorlar. Dünyanın değiştiğine, büyük savaşın artık şiddetli bir hal alan ekonomik yarış kapsamında yürütüldüğüne inanıyorlar. Bu savaşın; dev şirketler, üniversiteler ve araştırma merkezleri içerisinde döndüğünün ve bu savaşta geçerli silahların; icatlar, yenilenme, başarı ve yaygınlık olduğunun altını çiziyorlar. Bu savaşın sonucunu satış rakamlarının, yatırımlar ve rekabet gücünün belirlediğini ifade ediyorlar Böyle düşünenler bugün dünyada fiili olarak yaşanan bir “Büyük Savaş”ın ilk sonuçlarından bahsediyorlar. Bu sonuçlara göre gelecek yıllarda savaşın 5 etkin ekonomik bloğun arasında devam edeceğine işaret ediyorlar. Bu ekonomik bloklar da Çin, ABD, Hindistan, Avrupa ve Rusya’dır. Bu acımasız yarış ve rekabetin bir dizi faktörden etkileneceğinin altını çiziyor ve bu faktörleri; teknoloji, nüfus, bir bütün olarak ekonomi ve askeri güç olarak sıralıyorlar. Bu bağlamda; toplumsal yaşlanma sorunu yaşayan Japonya’nın ekonomik olarak gerileme olasılığından, yine büyük bir nüfusa sahip olmamak gibi gerekli unsurlara sahip olmayan Brezilya ve Güney Afrika’nın dünyanın ilk 5 ekonomisi arasına giremeyeceğinden bahsediyorlar. Büyük Savaş dev ekonomiler ve mega şirketler arasında yürütülmektedir. Bu bağlamda gözlemciler; ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşının ve 5G destekli internet hizmetleri kapsamında yürütülen savaşların önemi üzerinde durmaktadırlar. Ki bu, ABD ve Avrupa’nın dünyanın 2. en büyük iletişim şirketi olan Çinli Huawei şirketi karşısında duyduğu endişenin nedenini de açıklamaktadır. Zira bu tür şirketler; rakip ülkelere orduların bile veremeyeceği kadar büyük zararlar verme gücüne sahiptir. İstesek de istemesek de yeni bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle; Suriye topraklarında yaşananlar ne denli önemli olursa olsun yine de “Büyük Savaş” orada yaşanmayacaktır.

مشاركة :