Brezilya seçimlerinin kaybedeni Rusya ve Çin, kazanını ABD

  • 1/10/2019
  • 00:00
  • 11
  • 0
  • 0
news-picture

Jair Bolsonaro, Brezilya devlet başkanı olarak yeminini etti. Bolsonaro’nun seçilmesi, Brezilya’da uzun yıllar iktidarda kalan sol hükümetlerin ardından sağa doğru keskin bir kayma olduğunun göstergesi niteliğindeydi. Fakat Bolsonaro’nun seçilmesi, sadece Brezilya’nın iç politikasını ilgilendirmemektedir. Bilakis bunun uluslararası düzeyde de çağrışımları olacaktır. Çünkü özellikle Bolsonaro’nun iktidara gelmesiyle Brezilya’nın ABD ile daha yakın ve güçlü ilişkilere sahip olacağını söyleyebiliriz. Bolsonaro’nun ABD’nin Brezilya’da askeri üsler inşa etmesine sıcak baktığını açıklaması, bunun ilk işaretidir. Bu aynı zamanda, Çin ve Rusya gibi diğer güçlerin bölgesel stratejileri için kötü bir haber olabilir. Brezilya, 200 milyon nüfusa sahip, GSMH’si 3.24 trilyon dolara ulaşan (dünyada 7. sırada yer almaktadır) yüz ölçümü 8.5 milyon kilometre olan bir ülkedir ve Güney Amerika’nın egemen gücüdür. Petrol, madenler ve ahşap gibi zengin doğal kanaklara sahip ve geniş bir tarımsal üretim alanı olan Brezilya’nın güçlü bir ordusu da bulunmaktadır. Brezilya, dünyanın yükselen güçlerini bir araya getiren BRICS grubunun bir üyesidir. Bu grubun diğer üyeleri ise Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika’dır. Aynı zamanda Brezilya bölgesi dışında da etkinliğini yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Ki sahip olduğu coğrafya da bu yaygınlığını kolaylaştırmaktadır. Atlantik Okyanusu’na erişimi bulunan Brezilya, bu sayede ABD ve Avrupa gibi zengin bölgelerin yanında Afrika ve Ortadoğu’ya da erişebilmektedir. Buna ek olarak Brezilya, başta Amazon havzasının büyük bir bölümü olmak üzere kıtanın geniş alanlarına da sahiptir. Ayrıca güneyde yer alan Rio de la Plata nehrine de erişimi bulunmaktadır. Bu coğrafik özelliklerinden ve üstünlüğünden yararlanan Brezilya, kendine belirli jeopolitik stratejileri belirlemiş bulunmaktadır. Bunların en önemlileri, Uruguay, Paraguay ve Bolivya’nın oluşturduğu bölgedeki nüfuzunu vurgulamak ve ABD, Avrupa ve Asya’nın doğusu ile ticaret yapabilmek için Atalantik Okyanusu’nu Pasifik Okyanusu’na bağlamaktır. Bu nedenlerden dolayı Brezilya, güçlü bir deniz gücü oluşturarak denizdek etkisini ve nüfuzunu genişletmeye çalışmaktadır. Diğer ekonomik, güvenlik ve politik sorunlarına rağmen Brezilya, Güney Amerika’nın en önemli gücü olmayı sürdürmektedir. Dolayısıyla kendisini kıtanın coğrafik-politik ekseni olarak nitelemek mümkündür. Brezilya’nın dış politikası, özellikle ABD ve rakipleri Çin ile Rusya açısından bu kadar büyük bir öneme sahip olmasının nedeni de budur. Bu konuda konuştuğum bir kişi bana şunu söyledi; Amerika kıtasında güçlü ve kararlı bir Brezilya, ileride ABD’ye meydan okuyabilen bir rakibe dönüşebilir. Özellikle ABD’nin rakiplerinin safında yer almayı seçmesi halinde Brezilya, en aşırı durumlarda ABD için bir güvenlik tehdidine dönüşebilir. Doğrusu Çin ve Rusya’da Brezilya’nın yükselişine olumlu bakmaktadırlar. Zira bunun ABD’nin hegemonyasını yıkacağını umdukları çok kutuplu dünya sistemi yolunda bir başka adımı temsil ettiğine inanmaktadırlar. Bu perspektiften bakıldığında Bolsonaro’nun cumhurbaşkanı seçilmesi, ABD (Donald Trump) açısından olumlu bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Bu şekilde düşünmemizin önemli nedenlerinden biri de bireysel dış politika düzeyinde, kişiliklerinde ve inançlarında iki devlet başkanının benzer olmasıdır. Çünkü ikisi de kendilerini, ülkelerine gücünü ve büyüklüğünü geri kazandıracak, güçlü bir lider olarak sunmaktadır. Aynı şekilde her ikisi de göç ve suç gibi istikrarı sarsan etkilerden ülkelerini ve halklarını korumaları gerektiği konusunda hemfikirdir. Trump ve Bolsonaro serbestleşme ile özelleştirme gibi serbest piyasa ekonomi politikalarını desteklemektedir. Yine her ikisi de ekonomik güç odakları tarafından (Trump petrol ve doğal gaz sanayisi tarafından)-(Bolsonaro ticaret ve tarım şirketleri tarafından) desteklenmektedir. Gerek Trump gerekse Bolsonaro, insanların kendilerini savunmaları için bireysel silahlanma hakkına sahip olduklarını savunmakta ve çevreyi ya da yerli halkın haklarını korumak yerine, kazançlı işleri desteklemeyi tercih etmektedir. İki lider arasındaki benzerlik bununla sınırlı olmayıp dış siyasete kadar uzanmaktadır. Çünkü her ikisi de ulusal çıkarlarını korumaya dayalılı bir vizyona sahip ve uluslararası kuruluşlara üye olmak konusunda çok da hevesli değiller. Aynı şekilde iki liderin de yaklaşımları temel olarak ekonomik odaklıdır ve İran ile Venezuela gibi diktatörlükleri eleştirmektedir. Bolsonaro’nun seçimleri kazanmasının ardından 10 Güney Amerika ülkesi, bugün başkanlık yemini edecek olan Nicolas Maduro’yu Venezulela’nın yasal başkanı olarak tanımama kararı aldı. Bolsonaro ise ABD’yi desteklediğini, ABD ve Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi  Asyalı müttefikleri başta olmak üzere diğer müttefikleri ile ilişkilerini güçlendirmek istediğini açık bir şekilde deklare etti. Bu bağlamda, Trump’ın dış politika ajandasını sürdürmek ve Güney Amerika’da Washington’ın nüfuzunu yeniden genişletmek için kendisine yararlı bir müttefik bulduğunu söyleyebiliriz. Bu çerçevede konuşmacım şunu da vurguladı; Her ne kadar eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry 2013 yılında, ‘Monroe Doktrini’nin sona erdiğini duyursa da Brezilya’nın bölgedeki önemli rolü göz önüne alındığında, aslında temel mantığının hala var olduğunu görürüz. Dolayısıyla Brezilya ile olumlu ilişkilere sahip olması ABD’nin Güney Amerika’daki ana jeopolitik hedeflerini gerçekleştirmesi için fiili bir güvence gibidir. Böylece ABD, kıtadaki hegemonyasını koruyabilir ve aynı zamanda kıtada etkin olmaya çalışan dış güçleri de engelleyebilir. Bu da Pekin ve Moskova için büyük bir felaket anlamına gelmektedir. Çünkü son 10 yılda Çin, Brezilya’nın da aralarında olduğu Güney Amerika ülkelerinde varlığını güçlendirmeye çalıştı . Bugün ise Brezilya’yı Çin’e güvenmeyen ve eski bir subay olan bir başkan yönetmektedir. Kuşkusuz gelecek 2 yıl içerisinde Trump ve Bolsonaro, iktidarda kalmalarını sağlamak için ekonomik ve siyasi ilişkilerini derinleştirecektir. Bu da iki ülke arasında uzun zamandır var olan ikili ilişkileri güçlendirmek için yeterlidir. Daha da önemlisi iki ülke arasındaki bu işbirliğinin, Çin’in ve daha az da olsa Rusya’nın şimdiye kadar Güney Amerika’da elde ettikleri nüfuzu önemli ölçüde geriletecek olmasıdır. Bundan yola çıkarak, Brezilya ve Bolsonaro’nun, ABD’nin kıta boyunca etkinliğini kolay bir şekilde genişletmesini ve rakip güçlerin etkinliğini sınırlandırmasını sağlayacağını söyleyebiliriz. Rusya ve Çin açısından bakacak olursak, her iki ülkenin de bu süreçte bölgede elde ettikleri tüm başarıların riske girdiğine şahit olacaklarını söyleyebiliriz. Çünkü en azından gelecek yıllar içerisinde Brezilya, Amerika kıtasında Washington ile mücadelede alternatif bir güçü temsil eden bir kutup olmayacaktır. Aynı şekilde Brezilya’nın ABD ile yakınlaşması zaten Çin-Hindistan gerilimleri nedeniyle zayıflayan BRICS grubunun daha çok sarsılmasına neden olacaktır. Bu bağlamda, Çin ve Rusya, Brezilya’nın yarattığı boşluğu doldurmak için bir başka bölgesel güce yönelebilir. Ancak  önlerindeki seçenekler çok sınırlıdır. Bu sınırlı seçenekler arasından en iyi alternatif Arjantin olabilir. Ama Rusya ve Çin, Arjantin’i kazansa bile bu onların Brezilya’yı kaybetmelerinin neden olduğu kaybı telafi etmeyecektir. Çünkü Arjantin’in ekonomik durumu iyi değil ve Brezilya’ya göre daha az bir güce sahiptir. Daha da önemlisi Arjantin güçlü mali istikrarsızlık sorunu yaşamaktadır. Meksika’da konumu sayesinde Çin ve Rusya için bir diğer dikkat çekici alternatif olabilir. Ancak Meksika’nın da çözmesi gereken karmaşık iç sorunları bulunmaktadır. Diğer yandan Bolsonaro’nun iktidara gelmesi başta Arjantin olmak üzere bazı bölgesel güçler için de faydalı olabilir. Bolsonaro, daha önce Arjantin Devlet Başkanı Mauricio Macri’yi desteklediğini açıklamıştı. Brezilya ile ortaklık Arjantin ekonomisinin canlandırılmasına yardımcı olabileceği için bu önemli bir gelişmedir. Aynı zamanda Macri, dolaylı yoldan ABD-Brezilya dostluğunun etkilerinden de faydalanabilir. Diğer yandan Brezilya’da yaşadıkları büyük felaketi telafi etmek için Çin ve Rusya Arjantin’e yatırım yapabilir. Sonuç olarak, Bolsonaro’nun başkan seçilmesi sadece Brezilya için önemli değildir. Bilakis diğer Güney Amerika ülkeleri için de önemli bir gelişmedir. Aynı şekilde Bolsonaro’nun başkan seçilmesi ABD için güzel, Çin ve Rusya için ise kötü bir haberdir.

مشاركة :