Parçalanmış bir ülke parçalanmış bir dünyaya nasıl ev sahipliği yapar?

  • 1/12/2019
  • 00:00
  • 4
  • 0
  • 0
news-picture

Cumartesi günü, Beyrut’un ev sahipliği yapacağı Arap Ekonomik Zirvesi’nin yapılması gerekiyor. Ancak Lübnan’daki kaotik siyasi durumdan dolayı zirvenin ertelenip ertelenmeyeceği etrafındaki tartışmalar hala devam ediyor, zira yaklaşık sekiz ay geçmesine rağmen hükümet kurulamadı. Durumu belirsiz kılan nedenlerden biri de Arap dünyasındaki mevcut durumdur; birden fazla Arap başkentine egemen olan kaotik krizler hala devam ediyor! Bu haftanın, Lübnanlı yetkililer arasındaki çelişkili demeçlerle başlaması ilginçti. Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Arap Ekonomik Zirvesi’nin bu ayın 19 ve 20’inde gerçekleşeceğini, Lübnan hükümetinin kurulma aşamasında olduğunu ve bunun erteleme sebebi olamayacağını, zirveyle ilgili tüm düzenlemelerin tamamlandığını, zirveyi takip etmek isteyen medya mensuplarının isimlerinin kaydedilmeye başlandığını, Lübnan’ın, umut verici konuları zirvede görüşmek üzere gelecek Arap liderlerini karşılamaya hazır olduğunu belirtti! Meclis Başkanı Nebih Berri ise, hükümet yokluğunun zirvenin başarısız olmasına neden olabileceğini, dolayısıyla hükümetin kurulmasına kadar ertelemenin daha isabetli olacağını ifade etti. Bazı kesimler, bu kadar önemli bir zirvenin, zamanlama olarak Lübnan’da hükümetin kurulmasına endekslenmesini garipsediler ve bu teklifi sorgulamaya başladılar. Ama Berrinin tutumunu iki şeye bağlayanlar var:  Birincisi, Karar mercii Arap Birliği olmasına rağmen, Suriye’nin zirveye davet edilip edilmeyeceği meselesi muallâktadır. Aynı şekilde Libya’nın katılıp katılmayacağı meselesi belirsizliğini korumaktadır. Zira Musa Sadr ve iki arkadaşının ortadan kaldırılması ile ilgili engel devam ediyor. İkincisi, bazı ülkelerin zirveye katılma konusunda istekli olmadıklarına ve temsil seviyelerinin henüz belirlenemediğine dair göstergeler var. Bu zirve için seçilen ‘Barış İçin Refah’ başlığı da dikkat çekicidir ve ateşli bir tartışma başlatmıştır. Zira 2002 Beyrut Zirvesinde kabul edilen ‘Barış İçin Arap Girişimi’ başlığının tekrarı gibi durmaktadır ki o dönem İsrail-Arap normalleşmesi tartışılıyordu. Ancak Cumhurbaşkanlığı mahfilleri, Lübnan’ın önereceği şeyin, mevcut Arap koşullarında gerekli ve acil kalkınma sorunlarıyla ilgili bir inisiyatif olacağını söyleyerek soru işaretlerini ortadan kaldırmaya çalıştı! Bazıları ise refah ve barış arasındaki bağlantıdan yola çıkarak zirvenin ismini değiştirmenin mümkün olduğunu söylemeye devam ettiler. Bu başlık onlara göre bazı siyasi çağrışımlar içermektedir. Zira bölgeye dair Amerikan önerisi, refahın barışa giden yol olabileceğine odaklanmıştır. Aynı şekilde Başkan Donald Trump’ın bahsettiği ‘Yüzyılın anlaşması’ bu denklemi yani barış-refah denklemini öne çıkarmaktadır. Ancak, zirvenin başlığı ev sahibi ülke Lübnan tarafından değil, düzenleme komitesi tarafından belirlenmiştir. Normalde bu işe Arap Birliği Genel Sekreterliği’nin bakması gerekiyordu! Beyrut’taki bazı kesimler Suriye’nin zirveye davet edilip edilmeyeceği meselesini tartışırken, Mısır dışişleri bakanı, Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönüp dönmeyeceği, Beyrut’taki Ekonomik Zirveye davet edilip edilmeyeceği meselesinin Arap Birliği’nin kararına tabi olduğunu geçen Çarşamba günü ifade ederek tartışmaya son noktayı koymuş oldu. Mısır dışişleri bakanı sözlerinin devamında, Şam’ın bazı kararları alması, Arap Birliği’nin saflarına geri dönebilmesi için 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararına uygun hareket etmesi gerektiğini, ayrıca bu geri dönüşün, krizi sona erdirecek siyasi sürecin nasıl gelişeceği ile bağlantılı olduğunu ifade etti. Tüm bu ayrıntıların yanı sıra, en önemli soru şu şudur: İç anlaşmazlıklar, sıcak ve zarar verici bölgesel çıkar çatışmalarından kaynaklanan ihtilaflarla adeta parçalanmış ev sahibi ülke Lübnan’ın, bölgesel ve uluslararası müdahalelerin meydana getirdiği ihtilaflarla meşgul olan ve en az Lübnan kadar parçalanmış bir Arap dünyasına ev sahipliği yapmayı başarması mümkün müdür? Uluslararası ve bölgesel dengelerin yeniden düzenlendiği, bundan dolayı da Arap dünyasının Moritanyadan Yemene kadar sarsıldığı bu kadar çalkantılı bir zamanda bu başarılabilir mi? Elbette bu en önemli sorudur, ancak Lübnan’ın yeniden Arap ülkelerine, özellikle de Körfez ülkelerine yeniden açılmasını sağlayacak bu zirveye Lübnan’ın acilen ihtiyacı vardır. Zira İran, bu ülkenin iç işlerine müdahalesini bariz bir şekilde devam ettirmektedir. Bilindiği gibi bu müdahaleler anayasayı ihlal etme pahasına yapılmaktadır. İki buçuk yıl kadar devam eden cumhurbaşkanlığı boşluğundan sonra ülke, hükümeti kuramama düğümüyle karşı karşıya kaldı. Öyle ki Beyrut’un Tahran’dan yöneltildiği iddiası dillendirilmeye başlandı. Birinci soruya paralel ikinci önemli soru da şudur: Arap ülkeleri, Beyrut Ekonomik Zirvesini, bölgenin neredeyse tüm ülkelerini etkileyen krizlerden çıkmak için bir kapı haline getirebilirler mi? Zira hepimiz biliyoruz ki sözde Arap Baharı bölgede inanılmaz problemler, ülkelerin ve toplumların çöküşüne yol açan trajediler, Suriye ve Irakta ‘DEAŞ’ gibi terör örgütlerinin ortaya çıkmasından kaynaklanan korkunç yıkımlar oluşturdu. Yabancı ve bölgesel ülkeler bu terör örgütlerini Arap işlerine müdahale etmek için bir silah olarak kullandılar. Elbette ki tüm bu gelişmeler bölgede büyük krizler meydana getirdi.  Lübnan parçalanmış bir ülke görüntüsü veriyor. Peş peşe gelen iktidar boşluğu, bu durumdan kaynaklanan kaos ve yolsuzluk bataklığı, siyasi güçler arasındaki derin bölünmeler bu parçalanmışlık imajını beslemektedir. Bu yönüyle ülkenin imajı, Bu zirveye katılması beklenen Arap dünyasındaki bazı ülkelerin imajından çok da iyi değil. Bu bağlamda şu sorular muhakkak sorulmalıdır:Lübnan’la olan sıkıntılar ve ülkede yaşanan fikir ayrılıklarına bakılmaksızın, Suriye’nin iç sorunları ve Ruslar, Amerikalılar, Türkler ve İranlıların sonu gelmez emelleri ne olacak? Peki ya Libya ve geride kalan ne varsa hepsini yok eden silahlı kaos ne olacak? Filistinlilerin parçalanması ve onları parçalayan İranın müdahaleleri ne olacak? İran destekli darbeden dolayı harap olan Yemenin hali ne olacak? Peki ya hükümet kuramayan Irak’ın durumu ne olacak? Hem Türkiye hem de İranın Körfez devletlerinin işlerine müdahalesi ne olacak? Peki ya Batı Sahradaki Fas-Cezayir arasındaki ihtilaf ne olacak? Sudan’ın hali ne olacak? Bu soruları çoğaltabiliriz.  Birçok Arap yarasında bulunan burgulu bıçaklar gibi olan bu soruları sormaya devam etmeyeceğim. Ancak şunu sormakta tereddüt etmeyeceğim: Ekonomik zirve, -eğer gerçekleşirse-Lübnanı parçalara ayrılan pençelerden kurtarabilecek mi? Bu bizi ikinci bir soruya sevk etmektedir? Parçalanmış bir ülke parçalanmış bir dünyaya nasıl ev sahipliği yapar? 2009da Kuveytteki ekonomik zirveye katılmıştım. En başarılı zirvelerden biriydi. Bu başarısı sadece ekonomik meselelerle ilgili nedenlerden dolayı değildi, bilakis Şeyh Ahmed El Sabah’ın bilgeliği, vizyonu ve parlak diplomasisi nedeniyleydi. Bu ekonomik zirveyi, Enşas Zirvesi’nden bu yana politik olarak en önemli Arap zirvelerinden birine dönüştürmeyi başardı. Çünkü bu, Arap uzlaşmalarının zirvesiydi. 2001’deki Amman Zirvesinde Arap Ekonomik Zirvesi önerildi ve 2007deki Riyad Zirvesinde Kuveyt, birinci zirveye ev sahipliği yapma teklifini yaptı. İkinci zirve ise Kahirede yapıldı. Şayet gerçekleştirilebilirse bu ayın 19 ve 20sinde Beyrutta yapılacak. Çabalar Arap siyasi ihtilaflarına odaklanacak, ekonomi ise maalesef başka bir bahara kalacak!

مشاركة :