Uzun vadeli çatışmalar ve gasp edilen irade

  • 1/19/2019
  • 00:00
  • 5
  • 0
  • 0
news-picture

Arap bölgesindeki stratejik duruma bakma girişimi, özellikle de yeni bir yılın başında, acil ve vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bölge, iç işlerimizle temas halinde olan Arap olmayan bir bölgesel varlığın yanı sıra, siyasi ve askeri yollarla korunan çıkarlara sahip uluslararası güçlerin de etkisiyle çevrili durumda. Gelecekle ilgili beklentileri değerlendirirken, gerçek tahminlerine ulaşmak için açık ve objektif olmalıyız. Evvela geçen yılın en büyük tehlikesi olan terör oluşumlarının durumunu değerlendirmekle başlayalım. Bu oluşumlar, yeni bir yılda nasıl bir şekil alacak? Her ne kadar gücünü ve imkânlarını azaltmak için etkili bir faaliyet gösterilse de merkezi devleti etkisizleştirmek ve geleneksel orduyu zayıf düşürmek amacıyla bölgeye yayılan sınırları aşan terör olgusunun, doğup yerleştiği bu topraklar üzerinde kalacağı söylenebilir. Aynı şekilde ‘çatışma süresini uzatma’ vasfının, terör sorunu ve bölgenin diğer krizleri üzerinde büyük oranda egemen olacağı söylenebilir. Terör örgütleri yapıları itibarıyla gerek araçlara sahip olmak ve gerekse Mali, Nijer ve Çad gibi yeni bölgelerde yeniden toplanıp yoğunlaşmak bakımından maalesef ki hükümetlere kıyasla daha hızlı. Aynı şekilde şu değerlendirme de hatalı olmaz: Bölge sorunları, Arap iradesinden gasp edildi. O kadar ki Libya’da görev alan Gassan Selame’yi hariç tutarsak BM tarafından bölgeye elçi olarak atanan kişilerin tümü Arap olmayan uyruklara sahip. Bu noktada bölgesel kuruluşların bölgenin sorunlarındaki etkisinin sürekli olarak zayıfladığını not edelim. Suriye gibi bir Arap devletinde, bölge tarihinde ilk kez, silahlı gruplara karşı 8 farklı ülkenin ordusu ile faaliyet gösterdiğini belirtsek bile yeter. Bölgedeki stratejik durumu kördüğüm haline getiren sadece doğrudan askeri müdahale de değil. Bir de İran, Türkiye, İsrail, Etiyopya gibi bölgesel varlıkların iç işlerimize karışma konusunda sürekli artan iştahları söz konusu. Bunu örneklendirmek için yumuşak bir müdahale iken sert bir varlığa dönüşen Türkiye’nin durumuna bakabiliriz. Irak, Suriye ve Katar’da varlık gösteren Türk güçleri şimdi de Libya’da Katar’a vekalet ediyor. Öte yandan bölgedeki askeri üslerinin sayısında da belirgin bir artış göze çarpıyor. Özellikle de Afrika Boynuzunda. Öyle ki bölgenin güvenlik harcamalarında boğuldu ve halkların kalkınma olasılığı zayıflatan bir kan kaybetme savaşına daldığı söylenebilir. Stratejik işbirliği düzleminde ise beklenmedik yeni birtakım ittifaklar belirdi. Rusya, İran ve Türkiye’nin işbirliği bu duruma örnek. Bununla eş zamanlı olarak yine beklenmedik taktiksel koalisyonlar meydana geldi: Tekfircilerin silahları ve ailelerini yanına alarak çıkmasını sağlayan güvenli koridorlar açmak için muhalif güçler ittifakı… Rusların savaşçı güçleriyle eşi görülmemiş bir şekilde Arap topraklarında gösterdiği askeri varlığı, yeni yıldaki etkinlik haritalarına olan yansımalarından ötürü son derece dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Görünüşe göre bölgeyi etkileyen ve sınır ötesinden gelen değişkenler, bölgedeki ülkelerin ulusal güvenlik anlayışını değiştirecek. Filistin meselesinin stratejik durumuna, bu konuda on yıllardır görülen gerilemeye rağmen maalesef ki gösterilen ilgide bir düşüklük de eşlik edecek gibi duruyor. Zira İsrail’in görülmemiş bir ‘stratejik konfor’ elde ettiğini söylesek hata etmiş olmayız. Her ne kadar politikasını öngörmek zor olsa da, Amerika’nın bölgenin planlamasında köşe taşı konumunu koruduğu söylenebilir. Bakınız: Yüzyılın Anlaşması, Ortadoğu bölge ittifakı ve buna eşlik eden artan silahlanma hızı.

مشاركة :