Muhammed Cevat Zarif’in istifası, durgun suya atılan taş gibi İran’ın katı politika gölünü hareketlendirdi. Zarif’in istifasını geri çektiği ya da buna mecbur edildiği doğrudur. Ancak şu da bir doğrudur ki Zarif’in istifası, İranlıların dünyaya bunun Batı’nın İran devrimine yönelik komplolarından biri olduğu izlenimini vermeye çalıştıklarını deşifre etti. Zarif’in istifası, periyodik seçimler yapmak, parlamento ve hükümet toplantıları düzenlemekle övünen bu ülkede gerçek otorite sahibinin kim olduğunu kesinleştirdi. Ancak en nihayetinde gerçek şu ki kararlar, Devrim Rehberi Ali Hamaney’e yakın olan ve Hamaney tarafından seçilen grupların ya da şahısların elindedir. Tabii burada Devrim Muhafızları ile Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’den bahsediyoruz. Böyle istisnai bir ortamda Kasım Süleymani’nin katılımıyla düzenlenen Beşşar Esed-Ali Hamaney görüşmesinde İran Cumhurbaşkanı ile Dışişleri Bakanı’nın dışarıda bırakılması tuhaf değildi. Aksine bu normal bir durumdu. Zira Süleymani, Esed’in velinimeti olup kendisini halkından koruyan ve iktidarda kalmasını sağlayan bir şemsiyedir. Dolayısıyla Esed’in Tahran’da velinimetlerinden duyması gereken bir şey varsa bunu Batı’nın ajanı olmakla suçlananların, yani Suriye ve diğer ülkelerde İran müdahalesinin gerekliliğinden şüphelenenlerin ve nükleer anlaşmayla ilgili müzakereleri yürütenlerin huzurunda duymaması daha iyidir. Bugün bu müzakerelerin başarısız olmasından ve Donald Trump’ın anlaşmadan çekilmesinin ardından İran’ın karşı karşıya kaldığı zorluklardan Batı’nın ajanı olmakla suçlananlar sorumlu tutuluyor. Ruhani ve Esed arasında yapılması gereken protokol görüşmesi olmasaydı muhtemelen İran Cumhurbaşkanı, Suriye Devlet Başkanı’yla gerçekleştirilen tüm görüşmelerden uzak tutulabilirdi. İnsan, Dışişleri Bakanı’nın kişisel ve manevi onuruna yönelik bir nevi intifadaya benzeyen Zarif’in istifa mesajındaki sözcüklerde İran’ın içinden geçtiği bu sürecin tarihini yazacak olanlara dair bir analiz okuyor. Zarif, Kasım Süleymani’nin nüfuzunun olduğu bir ortamda Dışişleri Bakanlığı’nın oynadığı ikincil role işaret ederek istifasının Dışişleri Bakanlığı’nın dış ilişkilerde itibarını korumaya yönelik bir uyarı olmasını ümit ettiğini söyledi. Zarif’in istifasını açıklamasından bir gün sonra “Cumhur-u İslami” gazetesinin yayınladığı röportajda Dışişleri Bakanı Zarif şunları söyledi: “İran’da partiler ve gruplar arasındaki çatışma, dış politika için öldürücü bir zehirdir. Dış politikamızı, parti ve grupların çatışmasından uzak tutmalıyız.” Zarif, aynı röportajda içerdeki düşmanlarını hedef alarak “Trump’ı kınamak yerine neden halkın seçilmiş cumhurbaşkanını kınıyorsunuz? Niçin dış politikayı kınıyorsunuz? Bundan ne sonuç çıkacak? Sonuç şudur: Halk, gelecekte ümidini kaybedecektir” açıklamasında bulundu. Ancak 40 yıl önce meydana gelen İran devriminden bu yana klasik yetki ve nüfuz çekişmesinde bu çatışmalar ilk kez olmuyor. İran devrimi, baştan beri devrime katılan ve devrimi savunan birçoklarını yakıp kül etti. Buna rağmen İran’ın Donald Trump yönetimiyle zorlu bir mücadeleye girdiği bir dönemdeki bu çatışmalar son derece önemlidir. Zira yetkililer, İran’ın Barack Obama döneminde tarihi bir kazanç gerçekleştirdiğini düşündü. İran, Arap ülkelerinin içişlerine müdahale ederek politikalarına kendi kararını dikte etmesine müsaade eden nükleer anlaşma aracılığıyla Obama’yı yanına çekti. İran-ABD ilişkilerinin bu yeni döneminde önceki döneme eşlik eden İranlı politikacıların şu an yetkilerini kaybetmeleri normaldir. Yetkilerini kaybeden bu politikacıların başında Hasan Ruhani ve Cevat Zarif geliyor. Söz konusu dönemin teorisyenleri olan Ruhani ve Zarif, Devrim Muhafızları’nın radikal liderlerinin aleyhine içeride nüfuzlarını ve ılımlılığı pekiştirmek için o döneme itimat etti. Şu an o dönem bitti ve dönemin şahsiyetlerinin de ortadan kaybolması normal hale geldi. Söz konusu kişiler, Hasan Ruhani’nin kıvrak zekâsı ve Cevat Zarif’in gülümsemeleri aracılığıyla İran’ın imajını güzelleştirmek için ihtiyaç duyduğu bir dekordan ibaretti. Şu an bu görev bitti ve dönemin şahsiyetlerinin de sahneden çekilmesi sıradan bir hale geldi. Bunun için Zarif’in istifasını geri çekmesi ya da istifasını geri çekmeye zorlanması hiçbir şeyi değiştirmez. Bugün Tahran’da hemen hemen herkes ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran rejimini değiştirmeye çalıştığını düşünüyor. Bu düşüncenin yanı sıra geçmiş politikaların ve bu politikaları yapanların, açılımı ve Batı’yla müzakereyi savunanların başarısız olduğu da düşünülüyor. Bunun için Batılı ülkelerle olan ilişkiler karşısında radikal kanat daha da güçleniyor. Ruhani’yi ve Zarif’i müzakereler aracılığıyla bu ülkelere ajanlık yapmakla suçlayan sesler geri dönüyor. Haftalar önce Devrim Muhafızları’nın eski bir liderinin dilinden şu sözler aktarıldı: “Zarif, cehenneme gitmeli. İranlılar, nükleer anlaşmayı destekleyen herkesin yüzüne tükürecek.” Tabii şu an İran Cumhurbaşkanı ile Dışişleri Bakanı’nın imajlarını yeniden güzelleştirme girişimlerine şahit olacağız. Kasım Süleymani’den duyduğumuz gibi, Ruhani’yi ve Zarif’i destekleyen sesler duyacağız. İstifasını geri çekmesinin ardından Zarif’in İran dış politikasının sorumlusu olduğunu açıklayan Kasım Süleymani, “Zarif, başta Devrim Rehberi olmak üzere Tahran rejimindeki yetkililer tarafından destekleniyor” dedi. Fakat bu açıklamalar, Tahran’da kendisini dikte eden güç merkezlerinin hakikatini değiştirmeyecektir. Bu açıklamalar, anlaşmazlıkları örtbas etmeye ve rejim liderlerinin devrim hedeflerinin etrafında birleştiği izlenimini yeniden oluşturmaya yönelik girişimdir. Ancak dış dünyayla iş birliği konusunda yaşanan iki kanat arasındaki çatışma şu an derinleşiyor. Kanatlardan biri, devrimin kazanımlarını koruduğu söylenen kapalı ideolojiden uzak bir şekilde açılıma ve dost kazanmaya dayalı İran’ın çıkarlarını korumaya çağırıyor. Diğer kanat ise açıktan çatışmayı savunuyor. Hamaney ve danışmanı Ali Ekber Velayeti ikinci kanadı temsil ediyor. İkinci kanat, ABD ve Avrupalılar arasında fark olmadığını ve Batılıların tutumlarının İran’a yönelik düşmanlıkta farklılık arz etmediğini düşünüyor.
مشاركة :