Bir grup ABD askeri, uluslararası koalisyondan askeri yetkililer ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) savaşçıları, Fırat Nehri’nin kıyısında bulunan stratejik bir nokta olan Bağuz tepesinden sarp bir dağ yolu aracılığıyla çıkan DEAŞ örgütü militanlarını izliyorlar. Bu savaşçılardan, denetleme için sıkı saflar halinde yerde oturmaları istendi. Ailelerine ise sorgulanmak üzere yakın bir noktaya gitmeleri yönünde talimat verildi. Sonra SDG’ye mensup siyah gözlük takmış muhafız unsurlar, dikkatli incelemelerden sonra söz konusu kişilerin parmak izlerini aldılar. Kendilerine askeri devriyelerin eşlik ettiği yaralılar, bir doktor ve hemşirelerden oluşan ekip tarafından denetlenen tıbbi noktaya götürülüyor. Suriyeli savaşçılar uzun bir tabur halinde dizilirken, Iraklılar ve Araplar paralel bir sıra dahilinde saf tutuyorlar. Batılı ve Avrupa uyruklu savaşçılar ise dağın zirvesine yakın ikinci sırada yer alıyor. DEAŞ örgütüne mensup olduğundan şüphelenilen kimseler sorgulanmaya başlıyor. Kendilerine kimlikleri, ülkelerinin adı, hangi ülkelerin vatandaşlığını taşıdıkları, Suriyeye seyahat etmeden önce yaşadıkları yerler, cepheye ulaşırken kullandıkları uluslararası hava alanlar ve örgüte çalıştıkları seneler boyunca hangi bölgelerde bulunduklarına dair sorular soruluyor.Şarku’l Avsat’a konuşan SDG’nin saha komutanlarından Adnan Afrini şunları söylüyor: “Geçen pazar gecesi askeri operasyonun başlayacağına dair yapılan açıklamadan bu yana geçen son birkaç gün içinde 3 binden fazla militan toplu şekilde teslim oldu. Her gün onlarca kişiyi tutukluyoruz. Bazıları devam eden şiddetli savaşlar sırasında teslim oldu. 23 Ocaktaki saldırının başlamasından bu yana SDG’nin elinde tutuklu bulunan DEAŞ’lıların sayısı 10 bine ulaştı. Örgüt unsurlarından hiçbiri herhangi bir anlaşma veya ateşkes aracılığıyla çıkmadı. Örgüt unsurlarının rejimin kontrolü altına bulunan bölgelere doğru kaçışıyla ilgili olarak teyit edilmiş bilgilere sahip değiliz. Fırat Nehri ve Irak sınırına ulaşmak için bir tünel ağına sahip olduklarını düşünüyoruz. Bu tüneli bulmak ve ortadan kaldırmak için çalışıyoruz.” Bu kimselerin, radikal tutumları ve acımasız kuralları ile korku yayan DEAŞ örgütüne mensup oldukları kimse için sır değil. Aralarında Rus ve Batı ülkeleri ile Arap, Türk ve yabancı başkentlerden gelen kimseler bulunuyor. Bundan 5 yıl önce gücünün zirvesinde bulunan örgüt, doğu Suriye ile batı Irak arasında uzanan 88 bin kilometrekarelik bir alanı kontrol ediyordu. Yaklaşık 8 milyon insan üzerinde acımasız bir otorite kurdular ve petrol, yağma, hırsızlık ve kaçakçılık gibi faaliyetlerle milyarlarca dolar topladılar. Uzun, dağınık saçları ve kızıl sakalı bulunan, Fas’tan gelen, DEAŞ örgütüne mensup olduğu düşünülen, DEAŞ’ın kontrolü altında bulunan bölgelerde 5 yıl boyunca yaşayan ve İdlib, Rakka ve kuzey Fırat arasında hareket eden bir savaşçı şunları söylüyor: “Başlangıçta bir savaşçıydım, sonra idari görevlerde bulundum. Makine mühendisliği alanındaki çalışmalarımdan dolayı askeri alanları denetliyordum. Herkes cephelerde konuşlandırıldı. Bu, örgüt tarafından inancın dayanaklarından biri olarak kabul ediliyordu.” Özbekistandan gelen 35 yaşındaki Hayreddin, savaşa katılmadığını ve görevinin organize ve eğitimle sınırlı olduğunu söylüyor. Hayrettin, ağır ve iyi olmayan Arapçasıyla şunları söylüyor: “İyi Arapça konuşamıyorum. Eşim ve çocuklarım ile birlikte 4 yıldır Suriye’de yaşıyoruz. Deyr-i Zor’da ve Meyadin’de bulunduk. Altı ay önce Bağuz’a geldik. Örgütün kontrolü altında bulunan alanlardan birkaç kez kaçmaya çalıştım, fakat dolandırıldım. İlkinde 2 bin dolar verdim. İkincisinde yine parayı ödedik ve kaçakçı bizi Irak sınırına götürdü. Orada yolu bilmiyorduk. Durumumuz açığa çıktı.” DEAŞ örgütü, Suriye ve Irakta ağır kayıplar verdi ve tüm şehir ve kasabalardan kovuldu. Ancak örgüt unsurları şu anda Fırat Nehrinin batısındaki bir çöl bölgesinin kontrolünü elinde bulunduruyor. Bu bölge, İran milisleri ve Rus uçaklarının desteklediği Esed yanlısı düzenli güçlerle çevrilmiş durumda. Burada Afganistan, Mısır, Libya, güneydoğu Asya ve Batı Afrika’da bulunan örgütlere mensup çok sayıda militan bulunuyor. Ayrıca sayıları az da olsa Somali, Yemen ve Sahel’den gelen kimseler de var. 25 yaşındaki Şamlı Zahid, örgüt tarafından hapsedildiğini ve serbest bırakıldıktan sonra örgütten ayrılmasına izin verilmediğini belirtiyor. Defalarca kaçmaya çalıştığını, fakat başaramadığını söyleyen Zahid, durumunun açığa çıkmasından ve bir kez daha hapsedilmekten korktuğunu dile getiriyor. Örgüt, korku yayma faaliyetlerinin bir parçası olarak, yakarak infaz ettiği Ürdünlü pilot Muaz el-Kesasibeye ait görüntüleri ve Rakka kentindeki Tabka Askeri Havaalanında esir alınan düzinelerce Suriyeli askerin cesetlerinin asıldığı fotoğrafları yayınlamış ve yardım kuruluşlarında çalışan görevlilerden ve gazetecilerden oluşan düzinelerce yabancı vatandaşı tasfiye etmişti. Memleketinde iki buçuk yıl Arap edebiyatı okuduktan sonra Suriyeye gelmeye karar veren Rus savaşçı, dini görevlerini özgürce yerine getirebilmek için böyle bir yola girdiğini söylüyor. Güzel ve anlaşılır bir Arapça ile konuşan Rus savaşçı, “Ailem ve ben örgütün kontrolü altında bulunan bölgelere göç etmeye karar verdik. Çünkü halifelik ilan ettiler. Aylar sonra pişman olduk. Bizi aldattılar. Bize ücretsiz tedavinin olduğunu ve maaşlarının yüksek olduğunu söylediler. Bu da yalan çıktı” diyor. Ancak örgütün yüzlerce savaşçısı sonuna kadar savaşmaya karar verdi ve hala Bağuz’un doğusundaki bazı yerlerde aralıklı çatışmaların sesi duyuluyor. SDG’den askeri yetkililer, uyuyan hücrelerin ve kazılan tünellerde intihar saldırılarında bulunabilecek unsurların varlığından bahsediyor. Örgütün elinde kalan son toprak parçası olan ve 2004 yılında yapılan bir nüfus sayımına göre 11 bin nüfusun bulunduğu Bağuz, Deyr-i Zor eyaletine bağlı Ebu Kemal bölgesinde bulunuyor. Ancak geçen yıl Eylül ayından bu yana SDG tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı saldırılardan sonra Fırat nehri havzasında yer alan Hecin, Suse ve el-Şafa belde ve şehirlerinden on binlerce kişi bölgeye göç etti. Tunuslu bir savaşçı olan 28 yaşındaki Süleyman, ülkesinin örgüte çok sayıda unsurun geldiği ülkelerden biri olmasına rağmen, örgütün kendilerine karşı milliyetçi bir tutum içinde olduklarını aktarıyor. Çeçenlerin, Uygurların ve Rusya’dan gelenlerin komutan olarak görev aldıklarını, Iraklıların lider pozisyonunda bulunduklarını ve Arapların ve yabancı milletlerin geri kalanının ise düşük pozisyonlarda bulunduklarını dile getiren Süleyman, Şura Konseyi’nin el-Bağdadi’ye yakın olan bazı kişilerden oluştuğunu söylüyor. Asyalı, Rus, Batılı ve Arap olan yüzlerce erkek, üzerlerinde siyah renkli abalar ve başlarında fötr şapkalar ile yerde oturuyorlar. 2011den bu yana Ortadoğu’daki en sıcak bölge olan Suriye’ye binlerce kilometre öteden geldiler ve radikal örgüt DEAŞ’ın himayesinde yaşama hayalleri kurdular. İşin sonuna geldiler ve şimdi akıbetlerinin ne olacağı beklentisi içerisindeler.
مشاركة :