ABD Başkanı Donald Trump, Ortadoğu’da İran’a yönelik tutumunu iyice sertleştirdi. İran’ın resmi ordusu olan Devrim Muhafızları’nı “terör örgütü” olarak tanımlayan Washington yönetimi, Tahran’ı hedef alacak şekilde USS Abraham Lincoln uçak gemisi taarruz grubu ile bir bombardıman görev gücünü bölgeye gönderme kararı aldı. Yetmedi, Amerikan yönetimi, İranın demir, çelik, alüminyum ve bakır sektörlerini hedef alan yaptırımları devreye soktu. Fakat tüm bu adımlardan en çok konuşulanı Beyaz Saray’ın Tahran’ın petrol ihracını sıfıra indirmek adına yaptırımlardan muaf tuttuğu 8 ülkeye - yani Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, Türkiye, İtalya ve Yunanistan’a - verdiği ayrıcalığı 2 Mayıs’tan itibaren kaldırması oldu. Karar öncesi bazı devletler gelen fırtınayı sezerek aşamalı olarak İran’la enerji alışverişini keserken, Çin ve Türkiye de kararı tanımadıklarını duyurdu. Pekin Hükümeti “İran’ın yasal çıkarlarını koruyacağız” derken, TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Tek taraflı yaptırımları ve komşularımızla nasıl ilişki kuracağımız konusundaki dayatmaları kabul etmiyoruz” ifadeleriyle Tahran safında yer aldığını belli etti. Peki Ankara’nın sözleri ile icraatları ne kadar örtüşüyor? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) raporlarına göre, Trump’ın Oval Ofis’e kurulmasından kısa süre sonra, 2017 yılında, Türkiye’nin petrol dış alımında İran’ın payı yüzde 45’e yakındı. Ancak bu oran, Washington yönetiminin Tahran ile 2015 yılında imzaladığı nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çıkarak yaptırımları gündeme almasıyla önce hızla yüzde 15’lere hemen ardından da yüzde 13 seviyelerine kadar geriledi. Ankara için Tahran ile alışveriş hem dolarla ödeme zorunluluğunun olmaması hem de vadelerin uzunluğu nedeniyle oldukça karlıydı. Fakat Türkiye’yi endişeye sevk eden, İran petrol şirketleriyle ilişkiyi sürdüren resmi ve özel kurumların yaptırımların hedefi olma ihtimali. Üstelik henüz Halk Bankası davası üzerinden Türk-İran ilişkilerini baltalamayı amaçlayan yargı kararının mürekkebi kurumamışken. Tahran’dan ham petrol alan Ankara’nın bu konuda görevlendirdiği kurum olan TÜPRAŞ’ın bir süredir Amerikalı yetkililerle müzakereler yürüttüğü belirtiliyor. Basında yer alan haberlere göre, TÜPRAŞ, İran’dan petrol ithalatını tümüyle kesecek. Yeni müşterilerin kim olacağı, son diplomatik temaslarda gizli. Bu açıdan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Nisan ayının sonunda Irak’a yaptığı ziyaret dikkat çekici. Bakan Çavuşoğlu, Irak’ta hem Bağdat Merkezi Hükümeti hem de Eylül 2017’de bağımsızlık referandumu düzenledikten sonra köprüleri attığı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) yetkilileriyle bir araya geldi. IKBY’nin en büyük siyasi partileri olan KDP ve KYB’nin tepe isimleri olan IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani ve Yardımcısı Kubat Talabani ile yapılan görüşmelerde petrol ticaretinin ele alındı. Sınır kapılarının yetersizliği nedeniyle Bağdat’la petrol ticaretinin yeniden canlanması biraz zaman alacak gibi gözükse de Türkiye’nin komşusu Irak’a yönelmesi doğal. Ankara için enerji alışverişinde bir diğer ortak ise Moskova yönetimi. Yine EPDK’nın verilerine göre, Türkiye’nin petrol dış alımında Rusya’nın payı yüzde 35. Doğalgazda yüzde 52’yi bulan Rus etkisi kömürde de yüzde 38 civarında. İran’la enerji ticaretinin kesilmesi durumunda bu payın daha da artacağını söylemek yanlış olmaz. ABD, İran’ı çevreleme stratejisini uygularken Türkiye’yi kendi eliyle Rusya’ya daha fazla yakınlaştırıyor. Bir yandan S-400 hava savunma sistemlerini satın aldığı gerekçesiyle Ankara’yı yaptırımla tehdit eden Trump yönetimi, diğer yandan Türkiye’nin Kremlin’e enerji konusunda bağımlılığını artırıyor. Sonuç olarak, Tahran-Ankara ilişkileri ise petrol ticareti sınavında geçer not alamayacak gibi görünüyor. İran destekli Esed rejiminin, Rusya ile Türkiye arasındaki mutabakatı parçalama hedefiyle Suriye’nin İdlib kentine kara harekâtı başlattığı da hesaba katılırsa, “dost gözüken” iki ülke kısa zamanda tekrar karşı karşıya gelebilir.
مشاركة :