Geçtiğimiz Ocak ayında Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Iraklı yetkililere, DEAŞ örgütüne mensup olan ve bu örgütle girilen çatışmalar esnasında Suriye’nin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yakalanan 12 kişi teslim etti. Teslim sürecine dair tüm detaylar bilinmemekle birlikte, basında çıkan haberlerde olayların, geri almak istemediği Fransız radikallere ilişkin sorunu aşmak için henüz ideal bir yol bulamamış olan Fransız yetkililerin bilgisi ve aracılığıyla gerçekleştiği ifade edildi. Irak Ceza Mahkemesi, önceki gün, son iki sanığın yargılamasını bitirdi. Beklendiği üzere mahkeme, ‘aralarında Fransa’da yaşayan bir Tunuslunun da bulunduğu’ ve haklarında idam hükmü verilen ilk 10 kişilik grup içerisinde yer alan bu iki Fransız radikalin idamına hükmetti. Bu hükümlerin Fransız yetkilileri sıkıntılı bir duruma soktuğu aşikar. Fransa, bir yandan suçu işledikleri yerlerde yani Suriye ve Irak’ta yargılanmaları gerektiği gerekçesiyle radikalleri geri almayı reddediyor. Diğer yandan da yargılamalara her yandan eleştiri yağdığı bir zamanda Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın defalarca yaptığı gibi yargılamaların ‘tarafsızlığını’ savunmaktan geri durmuyor. Le Drian, savunmasında, Fransız sanıkların dünyadaki herhangi bir mahkemede hâkim karşısına çıkan her Fransız’ın temsil edilmesi için gerekli olan konsolosluk desteğini aldığına işaret etti. Ancak sanıkları savunma işini üstlenen avukatlar ve insan haklarını savunma kuruluşları, bunun aksini düşünüyor. Nitekim önceki gün 44 Fransız avukat, Fransız hükümetinin konuya ilişkin politikasının ve Irak yargısının kusurlarının eleştirildiği sert bir açıklama yayınladı. Daha sonra İnsan Hakları İzleme Örgütü, ‘türünün ilk örneği olmayan’ bir açıklamada bulunarak, Irak Ceza Mahkemesi’ni soruşturmasını, dolayısıyla kararını ‘işlenebilecek belirgin şiddet suçlarına’ değil de yalnızca iki cihatçının DEAŞ’a mensup olmasına dayandırmakla suçladı. Halihazırda Irak’ta yürürlükte olan terörle mücadele yasasına göre DEAŞ üyeliğinin cezası, ceza mahkemesi tarafından harfi harfine uygulanan asılarak idamdır. İnsan haklarını savunma alanında faaliyet yürüten kuruluş, daha önce de -iki sanığın sözlerine dayanarak- mahkemenin iki sanıktan zorla alınan itiraflar veya soruşturma esnasında işkence uygulamasını eleştirmişti. Bu bağlamda BM de terörle mücadele yasasının uluslararası anlaşmaya aykırı olarak görülen ilgili maddesine eleştiri oklarını yöneltti. Söz konusu uluslararası anlaşmaya göre idam cezası, sadece en ağır suçlar için uygulanmalıdır.Peki soruyoruz: Son senelerde binlerce kişinin ölümüne sebep olan terör örgütü DEAŞ’a mensup olmak, ‘en ağır suçlardan’ sayılmaz mı? Bugüne kadar idam hükümlerini tartışmasız bir şekilde reddeden, dünyanın herhangi bir yerinde eline geçen her fırsatta eleştiren ve bıkmadan usanmadan iptal edilmesi için çağrıda bulunan Fransız yetkililer buna, vatandaşları hakkında bu hükümlerin uygulanmasını önlemek veya gidilebilecek temyiz mahkemesi yoluyla ömür boyu hapis gibi başka cezalara çevirmek üzere Iraklı yetkililerle ‘üst düzey çalışmalar yürüttüğünü’ söyleyerek karşılık verdi. Bununla birlikte hükümetin sorunu çift taraflı. Şöyle ki bir yandan Bağdat’ın Paris’in ‘baskılarına’ cevap vereceği kesin değil zira böyle bir şey, en basit tarifiyle Irak yargısının bağımsız ve egemenlik sahibi olmadığı ve hüküm verirken Iraklılar ile yabancılar arasında ayrım yaptığı anlamına gelir. Diğer yandan ise bu mesele, Fransızlardan oluşan 12 kişilik küçük bir grupla sınırlı kalmayacaktır. Elde edilen bilgilere göre SDG’nin elinde yüzlercesi (450 Fransız ya da daha önce Fransa topraklarında yaşamış kişi) bulunuyor. SDG’yi bunlardan yeni bir kısmını yargılanmaları için Bağdat’a teslim etmekten alıkoyan hiçbir sebep yok. Bu da daha fazla idam hükmü ve daha fazla sıkıntı ve eleştiri demek oluyor. Her halükârda Iraklı yetkililer, şimdiye dek yabancılar hakkında idam hükmü uygulamaktan geri durdu. Ancak bu durum ne zamana kadar sürecek? Fransız cihatçılardan oluşan ilk grubun teslim edilmesinden sonra pek çok kimse bu durumu Bağdat’ın dönüşlerinin yeni terör faaliyetlerine kapı aralamasından ya da Fransız hapishanelerinde cihat düşüncesini teşvik etmelerinden duyulan endişeden ve Fransız kamuoyunun itirazından ötürü cihatçıları hiçbir şekilde geri almak istemeyen Fransız yetkilerinin ayağından bir diken çıkarması olarak değerlendirdi. Paris, cihatçıların, durumları hakkında düşünmek üzere geri alınan yalnızca reşit olmayan çocuklarını da uzun süre direndikten sonra kabul etmişti.‘Kişi başı 1 milyon dolara müzakere’ Birkaç aydan beri Iraklı yetkililer ile vatandaşları SDG’nin veya Bağdat’ın elinde bulunan Avrupa hükümetleri arasında görüşmeler yürütülüyor. Bağdat’ın yabancıların yargılanmasını belirli bir ödeme karşılığında (Le Monde gazetesinin önceki günkü sayısında bildirdiğine göre kişi başı bir milyon dolar olduğu söyleniyor) kabul etmek üzere ‘müzakere’ yürüttüğü belirtiliyor. Avrupa ülkeleri arasında örneğin Irak gibi herhangi bir yerde uluslararası bir mahkeme kurmayı hedefleyen eski-yeni konuşmalar da söz konusu. Ancak pek çok yasal zorluğa sebep olan bu konuda şimdiye kadar kayda değer bir ilerleme gösterilmedi. Geçtiğimiz yıl da ‘Suriye Demokrasi Meclisi’ kurulması fikri ortaya atılmıştı.
مشاركة :