Lübnan tehlikede, politikaya geri dönün

  • 6/11/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Lübnan’daki siyasi kriz, geçici çözümleri kabullenme sürecini aşmıştır. General Mişel Avn’ın cumhurbaşkanı, Saad Hariri’nin başbakan olması ile sonuçlanan ve o dönemde bölgesel kökleri olan büyük anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp kalkınma ve hizmet meselelerine odaklanmaya kararı alan siyasi uzlaşının, insanları ihtiyaçları için bir şeyler başarması gerekiyordu. Ancak uzlaşının üzerinden 2 yıl geçmesine ve sonuncusu parlamento seçimleri olan bir dizi uygulamalar aracılığıyla devlet kurumlarının yeniden düzenlenmesine rağmen politik çekemezlikler hala hakimdir. Hizbullah’ın dikkatli gözetimi ve “cumhurbaşkanlığı adayı” olarak vitrinde yer alan Bakan Cibran Basil ile kamuyu ilgilendiren bütün meselelerin siyasi çatışmalara dönüştürülmesine yönelik o azgın istek hala hüküm sürmektedir. Bazı büyük siyasi güçlerin davranışlarından ve ciddiyetsizliklerinden duyulan tiksintiyi dile getiren uluslararası rapor ve göstergeler artarken Lübnan’ı ekonomik düşüşten kurtarması ümit edilen ekonomik yatırım projesi hala yerinde saymaktadır. Lübnan’ın Mekke’de düzenlenen zirvelerdeki tutumu ve İran ile bölgedeki politikalarına yönelik sonuç bildirgelerinde belirlenen yüksek çıtalara itiraz etmemesinin ardından kriz kesinlikle yeni bir dönemeçe girmiştir. Bu bağlamda Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Mekke’deki Arap Zirvesi’ne katılan Lübnan hükümeti heyetinin tutumunu kınayarak;”Kabul edilemez, reddedilen, kınanan, Lübnan’ın değil zirveye katılan kişilerin ve temsil ettikleri partilerin davranışını yansıtan” bir tutum olduğunu vurguladı. Bu tür açıklamalar her zamanki Lübnan siyasi tartışmalarına dahil değildir. Çünkü anayasa ve siyasi sistemin kurallarına karşı bir darbe söylemi içermekte, başbakanın konumuna ve görevine dil uzatmaktadır. Anayasa, siyaset ve halk nezdinde tam bir meşruiyete sahip bir başbakandan başka Lübnan’ın tutumunu kim dile getirebilir? Nasrallah bu açıklamaları ile Basil’den yerine getirmesi beklenen görevin üzerindeki örtüyü kaldırdı. Bu görev; başbakanın konumunu yavaş yavaş zayıflatmak, rolünü ve siyasi sistem içerisindeki konumunu yeniden tanımlayan yeni siyasi normları uygulamalar ve zorbalıkla dayatmaya yönelik seri girişimlerde bulunmaktır. Denge projesi ile ilgili tartışmaların yürütüldüğü ve siyasi güçlerin bu konudaki görüşlerini dile getirmekte ileri gittikleri bir sırada Cumhurbaşkanı Mişel Avn da başbakana ait kanalda konuk olduğu programda şu açıklamayı yaptı:"Bunu hemen bitirmek konusunda yeterince deneyime sahip olmayan Baabda’ya buyursun” yani cumhurbaşkanlığı sarayına buyursun! Bunun öncesinde de cumhurbaşkanlığı tarafından Lübnan anayasasının mantığına aykırı bir şekilde kaleme alınan bir açıklama medyaya servis edildi. Bu açıklamada bakanlar kurulunun, Baabda Sarayı’nda cumhurbaşkanı ve başbakanın başkanlığında toplandığı ifadesine yer verildi. Oysa anayasaya göre bakanlar kuruluna sadece başbakan başkanlık edebilir ve ancak toplantıya katılması halinde yerini cumhurbaşkanına bırakabilir. Bunlar, davranış ve uygulamalarla Lübnan sistemindeki siyasi ortaklık dengelerini değiştirme ve yeni yönetim kuralları getirme, Taif anlaşmasını yeni statükoya göre yeniden uyarlama çabalarının sadece birkaç örneğidir. Bütün bunlar; Trablusşam’da yaşanan terör saldırısınn ardından Lübnanlı Sünni müslümanları DEAŞ’çi ilan etme, genel olarak hepsini terörist olarak niteleme, bölgelerini terörün üremesine uygun ortamlar olarak vasfetme dalgasının dönüşü ile aynı zamana denk geldi. O zamandan bu yana yapılan siyasi açıklamalar; 2 Sünni subay tarafından yönetilen güvenlik güçlerinin yeterliliğini ve liyakatini yalanlarla hedef alan ve karalayan imalarla doluydu. Bunun yanında; daha sonra askeri mahkeme tarafından serbest bırakılmadan önce Trablusşam saldırganının güvenlik güçleri tarafından tutuklandığına yönelik bütün gerçeklere rağmen bu kurumun dürüstlüğünü hedef alınarak terör ile işbirliği yaptığına ya da kendisine göz yumduğuna işaret edildi. Tüm bu birikimler; siyasi uzlaşmanın zor bir dönemden geçtiğini, kurallarının ve amaçlarının yeniden gözden geçirilmeye ihtiyacı olduğunu kanıtlamaktadır. Ama yamalama babında çabalar dışında öngörülebilir bir gelecekte bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum. Lübnan ulusal hayatı; siyasi sistem içerisinde bertaraf edilemeyen ve kuralları yasal metinlerle düzeltilemeyen artan bir  Şii gücü ile ulusal dengelerin dışında tutulamayacak zayıf bir Sünni güç tarafından istila edilmiştir. Sünnilerin zayıflığı ancak Irak, Suriye ve Lübnan’daki doğu Arap Sünnilerini vuran derin krizin perspektifinden ölçülebilir. Doğrusu bu bölgelerde Sünniler kendilerini göç, sürgün ve takip edilen ya da silahlı olanın daha güçlü olduğu mantığına mahkum siyasi bir azınlık olarak görmektedir. Dışişleri Bakanı Basil ise Lübnan’da Sünniler ile Şiiler arasındaki ilişkideki bu dengesizliği çok iyi görse de bunu bütün popülist hobilerini uygulayabileceği bir alan saymaktadır. Bunu, bilhassa Hıristiyan rakiplerine karşı rahat bir şekilde cumhurbaşkanlığı savaşına  hazırlanmak için bir fırsat olarak görmektedir. Hizbullah ise bir yandan Lübnan’ı yeni bir sürece taşıyabilecek o büyük başarının gerçekleşmesini, diğer yandan ülkeyi belirsizliğe sürükleyebilecek o büyük yıkımı engellemek adına mevcut siyasi gerçekliği, belirli ölçülerde ihtiyacı olan oksijen ile desteklemekten daha fazlasını yapmayacaktır. Bu durumda; politikaya dönmekten ve Lübnan Arap ulusal projesini anayasa, Taif anlaşması, sivil ve ulusal barış temelinde yeniden şekillendirmekten başka çare yoktur. Köküne kadar siyasileşmiş güçlerle yüzleşmede politikadan vazgeçmek, şu veya bu tarafın üstün gelmesine yönelik iyi niyetlere güvenmek doğru değildir. Çünkü insanların ve halkın çıkarları siyasi çıkarların üstündedir.     Bu sözlerden uzlaşı mantığından vazgeçilmesi gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır. Zira bütün formları ile uzlaşı,Lübnan gibi çoğulcu bir toplumda sürekliliğin temelidir. Ama açık siyasi kurallara dayanan mevcut uzlaşıda da iyi niyetlere yer yoktur.

مشاركة :