Tarih, özellikle bu toprakların tarihi bize göstermiştir ki mevcudu korumaya çalışan uzun vadede kaybetmeye mahkumdur. Adı küçük Asya’dır, ama mevcudu korumak gibi küçük düşünenleri omuzlarından silkip atması çok sürmüyor bu toprakların. Küçük Asya’da yaşıyorsan büyük düşüneceksin. Beylikler dönemini gözlerinizin önüne getirin. İrili ufaklı onlarca beylik var Anadolu’da. Karamanoğulları gibi bazıları bayağı iddialıydı da. Ama aralarında küçücük bir beylik olan Osmanoğulları bulunduğu coğrafyanın avantajını da kullanarak aradan sıyrılıp büyük bir imparatorluğa dönüştü. Çünkü içe dönük, içe kapanık bir anlayışı benimsememişti. Balkanları, Avrupa’yı hedef seçmişti. Komşu Müslüman beylikleri zapt etmek gibi küçük hedefler peşinde değildi. Diğerleri ise mevcudu korumanın çabası içinde oldukları için tarih sahnesinden silindiler. Osmanlılar yollarına devam ettiler, büyük hedefi yakaladılar; bu arada beylikler de o büyük akışın bir parçası oluverdiler. Sonra Osmanlılar da mevcudu korumanın derdine düşünce tarih sahnesinden silindiler. Onun ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı gibi muazzam bir imparatorluğun enkaz olması gibi bir travmayı yaşamış kurucu kadroların derin endişeleri yüzünden mevcudu koruma fikrini varoluş felsefesi olarak benimsedi. Seksen, doksan yıllık bir sürecin sonunda bu felsefenin dağılma ile sonuçlanacağına dair sinyaller belirince de, üst yapıdan farklı bir yönelişe sahip olan ve yara beresini tedavi etmiş sosyoloji Ak Parti’nin şahsında devreye girdi. O tarihten sonra Türkiye’de büyüme kuru, hamasi, derinliksiz, eylemsiz bir retorik olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünmeye başladı. Dünya üzerindeki egemenliğini, yani mevcudu koruma derdine düşmüş Batı medeniyetinin bu sinyalleri almamış olması düşünülemezdi. Nitekim saldırılar başladı. 15 Temmuz darbe girişimi, ekonomik saldırılar, bugünlerde bazı silah alımlarıyla ilgili krizler hep bu çerçevede değerlendirilmeli. Türkiye’nin tekrar içine kapanıp mevcudu korumanın derdine düşen, küçük düşünen, en fazla PKK, Rum yönetimi gibi tarihi arka planı düşünülünce tüy sıklet diyeceğimiz rakiplerle didişmeyi asıl amaç edinmiş bir anlayışla yönetilmesi amaçlandığı akıldan çıkarılmamalı. Vakıa Ak Parti’nin özellikle 15 Temmuz sürecinden sonra tehdidin ciddiyeti karşısında klasik, küçük düşünen iktidarlara özgü davranışlar sergilemeye başladığı, diğer bir ifadeyle sıradanlaştığı gözden kaçmıyordu. 31 Mart yerel seçimlerinde bu eğilim söyleme de yansıdı nitekim. Beka meselesi gibi. Sözünü ettiğimiz derin sosyolojinin bunu algılaması da uzun sürmedi ve tepkisini, desteğini tamamen çekmese de kısarak gösterdi. Dolayısıyla CHP’nin adayının başarı gibi görünen konumu, derin sosyolojinin Ak Parti’ye vermek istediği mesajın bir yansımasından ibarettir. Küçük düşünme yıkılırsın dedi derin sosyoloji. Diğer bir ifadeyle CHP adayı büyük düşündüğü için değil, Ak Parti küçük düşündüğü için önde göründü. Ak Parti 23 Haziran seçimleri sürecinde bu mesajı almış görünüyor. MHP ile ittifak yapılmış olmasına rağmen atılımcı, büyük düşünen Ak Parti’yi hatırlatan söylem ve eylemler yeniden gündeme gelmiş bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım’ın Diyarbekir konuşması bu bağlamda heyecan vericiydi. 15 Temmuz travmasının atlatılıp yeniden büyük düşünüldüğünün göstergesiydi. Burası küçük Asya, Eyyubi, Selçuklu, Osmanlı gibi büyük atılımların ana rahmi. Yeni bir küçülmeye de tahammülü yok. Ya büyük düşünüp büyüyeceğiz ya da bu topraklar bizi omuzlarından atıp yeni bir heyecana bağrını açacak. Tarih ve sosyoloji bunu söylüyor.
مشاركة :