Yeni Zelanda’da Nur Camiine düzenlenen saldırıya yönelik tartışma sürüyor

  • 8/31/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, Christchurch şehrindeki Nur Camiine geçen mart ayında düzenlenen ve onlarca müslümanın öldüğü silahlı saldırıdan on gün sonra yaptığı açıklamada hükümetinin Kraliyet Soruşturma Komisyonu kuracağını duyurmuştu. Soruşturmayla tüm Yeni Zelanda vatandaşlarının, özellikle de ülkede  yaşayan Müslümanların saldırı sonrasında duyduğu endişelerin ele alınması ve olası bir saldırının önlenebilmesi için neler yapılması gerektiği hedefleniyordu. Peki, bu terör saldırısı önceden önlenebilir miydi? Ardern, soruşturmada önceliğin yıllar boyunca ikinci plana itilmiş olan Müslüman topluluğa verileceğini bildirdi. Soruşturmada ilk önce Müslümanların görüşleri dinlenecekti. Ne var ki Müslümanlar gelinen noktada can güvenliklerinin korunması konusunda ümitlerini kaybetmiş durumda. 8 ay sürmesi beklenen soruşturma sürecinde önemli bir gelişme yaşandı. Komitedeki Müslüman üyeler, soruşturmayı yürütenler tarafından ikinci plana itildiklerini duyurdu. Oysa Müslümanlar, soruşturmaya katkı sağlamak için komiteye davet edilmişti. Komitenin Müslüman üyeleri, soruşturma sürecinin başından beri kusurlu yürütüldüğünü öne sürdü. İddialara göre hükümet yetkilileri soruşturma kriterlerini tek başına belirledi ve Müslüman üyelerden herhangi bir görüş almadı. Zira Müslüman üyeler, her konuda soruşturma talebinde bulunamıyor. Örnek verilecek olursa; Müslüman üyeler camilere düzenlenen saldırıların öncesinde, emniyet güçlerinin Müslümanlara karşı gösterdikleri tutumu soruşturma konusu yapamıyorlar. Komitenin bazı Müslüman üyeleri soruşturmada sürecinde hükümet yetkililerinin sunduğu delillere öncelik verildiğini aktardı. Yapılan açıklamalara göre hükümete bağlı üyeler katliamdan önceki dönemde de görevlerini ihmal etti. 35 üyeli İslam Danışma Komitesinin ilk toplantısı gerçekleşene kadar soruşturma iki aydan fazla bir süre boyunca aynı şekilde yürütüldü. İslam Danışma Komitesinin toplantısına katılan üyeler, toplantının içerikten yoksun olduğunu ve beklenen katkıyı vermediğini bildirdi. Soruşturma sürecinde atılan tüm hatalı adımlar ve soruşturmanın bir yıl içerisinde gizli kapaklı bir şekilde yapılmak istenmesi, Müslümanların, komitedeki ve sosyal hayattaki adalete olan inançlarını zedeledi. Müslümanlar ayrıca hükümetin şeffaf politika benimsememesi sebebiyle endişeli. Danışma Komitesi üyesi ve Nur Camiine bağlı bir klinikte hemşire olarak görev yapan Sahara Ahmed,  açıklamasında şunları söyledi: “Bu olay; sadece bir katil tarafından saldırıya uğrayıp basit bir şekilde öldürülebilmemizi değil, aynı zamanda soruşturmanın sonuçlarını dahi takip edemeyecek kadar etkisiz olduğumuzu bize göstermiş oldu.” Nur Camiinde 15 Mart’ta düzenlenen katliamın soruşturulması sürecinde kurulan İslam Danışma Komitesi’nin üyesi Sundus Kuran, "Kraliyet Araştırma Komitesi’nin bizim için çalıştığını söylüyorlar. Ancak henüz menfaatimiz doğrultusunda atılan bir adım göremedim" dedi. Mültecilerin avukatlığını yapan ve komite üyesi olan Şeyma Arif de komitenin kendilerine güven vermediğini vurguladı. Şeyma Arif, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Araştırma Komitesi yeterince şeffaf değil. İnsanlar komiteye ve yürütmüş olduğu soruşturma sürecine güvenip güvenemeyeceklerini bilmiyor.” Şeyma Arif’e göre komite son derece sembolik bir görev yürütüyor. Yeni Zelandada yaşayan Müslümanların sayısı yaklaşık 46 bin. Bu da nüfusun yüzde birine tekabül ediyor. Ancak Müslümanlar eskiden beri siyasette veya kamusal alanda herhangibir temsil gücüne sahip değil. Komisyon Sözcüsü Sia Aston yaptığı açıklamada araştırmacıların, Müslüman üyelerin görüşlerini dinlemeyi ve tavsiyelerini almayı arzuladığını söyledi. Sia Aston, “Saldırıda mağdur olan aileler ile diledikleri yer ve zamanda görüşmekten memnuniyet duyacağını” ifadesini kullandı. İslam Danışma Komitesi, Kraliyet Araştırma Komitesi ile toplum arasında kurulan temasta yalnızca bir aracı pozisyonunda. Komitede alınan notlar, soruşturma sürecinde birkaç İslami kuruluş ile istişare edildiğini gösteriyor. Ancak şahıs düzeyinde gerçekleştirilen görüşmelerde görüşülen kişilerin büyük bir bölümünü hükümet yetkilileri, güvenlik görevlileri ve akademisyenler oluşturuyor. İslam Danışma Komitesi üyesi olan hukuk öğrencisi Sundus Kuran, Kraliyet Soruşturma Komitesi’nin ilk önce Müslüman toplumla temasa geçmesi gerektiğini belirtti. Sundus Kuran konuya dair şunları söyledi: “Kraliyet Soruşturma Komitesi, faaliyetlerini Müslümanların menfaatleri doğrultusunda yürüttüğünü iddia ediyor. Ancak henüz bu doğrultuda atılmış bir adım göremedim. Bireyler olarak bu şekilde düşünmek en doğal hakkımız. Çünkü soruşturma süreci başladığından bu yana olan biteni anlamakta zorlanıyoruz. Bu yüzden hükümet yetkililerinden kafamızdaki soru işaretlerini gidermelerini istiyoruz.” Sundus Kuran, temmuz ayının sonlarında, Nur Camiindeki geleneksel bir toplantı merkezinde ilk defa bir araya gelen 35 Müslüman arasındaydı. Gelenek haline gelen selamlaşmanın yapılmasının ardından Müslüman komite üyeleri, toplantı salonundan ayrılmak için hükümet yetkililerinden izin istedi. Gerekçe ise toplantıda konuşacakları konuları önceden kendi aralarında müzakere etmekti. Müslüman üyeler tekrar salona girdiklerinde soruşturma sürecinde kendilerine biçilen rol hakkında birçok sorularının olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra sürece dair edindikleri tüm bilgilerin zaten kamuoyuna yansıyan bilgiler olduğunu, herhangi özel bir bilgi edinemediklerini aktardılar. Müslüman üyeler, komiteye katılıma amaçları ile ilgili sorular karşısında doyurucu cevaplar alamadıklarını ifade ettiler. Sahara Ahmed duruma ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Bu olay; sadece bir katil tarafından saldırıya uğrayıp basit bir şekilde öldürülebilmemizi değil, aynı zamanda soruşturmanın sonuçlarını dahi takip edemeyecek kadar etkisiz olduğumuzu bize göstermiş oldu. Daha iyi organize edilmiş mahalle toplantılarına gitmişliğim var. Utanç verici bir gündü. Nur Camiine 15 Martta düzenlenen katliam bir ihmalin sonucuydu.” Analistlerin bir kısmına göre de söz konusu ihmalin tek sorumlusu hükümet yetkilileri. Bazılarına göre istihbarat birimleri de sorumlu. Zira Müslüman kanaat önderleri, ırkçılardan yoğun bir şekilde tehdit aldıklarını istihbarata bildirmişlerdi. Yapılan değerlendirmeler ulusal güvenlik konularında bazı bilgilerin gizli tutulmasının normal olduğu yönünde. Aynı şekilde katliamın şüphelilerinin de adil bir şekilde yargılanması gerektiği kaydediliyor.

مشاركة :