Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Suriye’de savaş gerçekten bitti” açıklamasını yaptığında aslında Rusya-İran müdahalesinin Suriyelilerin kimlikleri ve onurları için başlattıkları ayaklanmayı ezmekte gösterdiği başarıyla, hem de açıkça övünmüş oluyor. Bu ifadeler gerek Lübnan gerekse Arap dünyasında ona karşı çıkanların görüş ve tutumlarına, küresel meselelerdeki düşüncelerine katılmayanların bile saygı ve takdirini kazanmış Lübnanlı bir yazarın yazısından alıntılanmıştır. Lavrov’un Suriyeli masumların kanı ile lekelenmiş bu ‘müjdeli’ haberi, Ankara’da düzenlenen Rusya-Tükiye-İran üçlü zirvesinde vermesi de dikkat çekicidir. Bu zirvede 3 ülke tam bir uzlaşı ile uzun zamandır beklenen ‘Anayasa Komitesi’nin oluşturulacağını ve Suriye’nin egemenliğini korumaya bağlılıklarını açıkladılar ve ABD’nin Suriye’deki gayrimeşru varlığını reddettiler! Sanki ABD’nin varlığı dışında Türkiye’nin varlığı, diğer 2 ülkenin askeri, istihbari ve siyasi varlıkları, İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgali ve bu Arap ülkesinde yaşanan her şey meşruymuş gibi. Lavrov ve diğerlerinin dikkate almadıkları şey ise Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarının yüzde 30’nun ne Rusya ne İran ne Türkiye ne de yalnızca Şam’ın belli başlı bölgelerini kontrol eden, Süveyde, Dera, Halep, Hama, Humus’un tamamı ve elbette İdlib’te kontrolü sağlayamayan Beşşar Esed rejiminin kontrolü altında olmadığıdır. Ayrıca İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri de var ki, buraların aslında Suriye toprakları olduğu unutulup gitmiş görünüyor. Aksi takdirde İsrail’in Golan Tepeleri’ni topraklarına katma kararı karşısındaki bu şüpheli sessizlik, ne bu 3 işgalcinin ne de kendi toprağı işgal altında olan rejimin, formaliteden de olsa buna hiçbir şekilde itiraz etmemeleri başka ne anlama gelebilir? Lavrov’un bu müjdesini; vatanları Suriye’de yaşayan, dünyanın dört bir yanına dağılmış veya yakın, uzak sığınaklarda saklanmış ve hüzünlü yüzlerinde alaycı bir tebessüm ile başlarını sallayarak dinleyen Suriyeliler gibi rejim de dinledi. Rejimin kendisi de 2011’de başlayan ayaklanmanın daha erken dönemlerinde bile bu müjdeyi birçok kez vermişti. Ancak bilindiği gibi her seferinde Suriye halkının devrimi daha da büyüdü. Rusya, İran, Türkiye hatta ABD ve İsrail gibi dışarıdan müdahale edenlerin sayısı ve müdahaleleri arttı. Suriye toprakları daha küçük parçalara bölündü ve vatanlarından kaçan Suriyelilerin sayıları artmaya devam etti. Aslında ne kendi adlarına ne de halen “Tek Arap milleti ve ebedi mesaj” sloganı atan rejim adına konuşmadıklarını artık çok iyi bildiğimiz resmi sözcülerin açıklamalarına rağmen Suriyelilerin ülkelerinden kaçışı sürüyor. Suriye’de çıkarları birbirleri ile çakışan bütün bu işgalciler ( Rusya, İran, Türkiye, ABD ve İsrail ), Suriye Demokratik Güçleri adı verilen milis gücü, PKK’ya bağlı milisler, terörist örgütler, DEAŞ ve Nusra gibi silahlı örgütler ve milis güçleri varlığını sürdürüyor. Hal böyle iken ve yüksek ateş üzerinde kaynayıp duran bir “tencere”ye dönüşen bu bölgede her gün yeni bölgesel gelişmeler yaşanırken, yarım akıllıların bile Suriye’de savaşın bittiğine inanması mümkün mü? Sergey Lavrov, savaşın gerçekten sona erdiğini açıklamadan önce Suriye’nin tek bir otoritenin kontrolü altında olması, bu şekilde bölünmüş ve rejiminin “hiçbir şey görmeyen bir tanık” gibi olmaması gerekmiyor mu? Yine Vladimir Putin, Recep Tayyip Erdoğan ve Hasan Ruhani bu Arap ülkesinin kaderini belirlemek için Ankara’da bir araya gelirken, bu korkunç krizlerin yaşanmasına neden olan rejiminin Ankara zirvesinin sonuçlarını medyadan takip etmek yerine zirvede bulunması gerekmiyor muydu? Bilindiği gibi Ankara zirvesi, Anayasa Komitesi oluşturulması konusunda uzlaşıya vardıkları söylenen bu 3 lideri bir araya getiren 5’inci zirvedir. Söz konusu Anayasa Komitesi ise bağımsızlığını 17 Nisan 1947’de elde etmiş olan bu ülkenin geleceğini şekillendirecek olan komitedir. Öte yandan yukarıda söz ettiğimiz tüm sorun ve komplikasyonlara ek olarak yalnızca Türkiye’de 4 milyon Suriyeli mülteci varken, Lavrov’un “Suriye’de savaş gerçekten bitti” müjdesini nasıl ciddiye alabiliriz? Erdoğan, Türkiye’deki 3 milyon Suriyelinin ülkelerinin doğu kısmına geri dönmelerinin sağlanacağını açıklasa da; bölge ABD, İran, SDG, PKK ve terörist gruplar gibi birçok gücün işgali altındayken bu nasıl mümkün olacak? Yukarıda da dile getirdiğimiz gibi, Lavrov’un savaşın gerçekten bittiğini söylediği Suriye’de toprakların yüzde 30’u rejimin kontrolü altında değil. Bu topraklar petrol bölgesini, Fırat Nehri ve Tabka Barajını, Deyrizor ve Irak sınırına yakın olan bölgeyi kapsıyor. Burada hâlihazırda muazzam sayıdaki İran güçleri ve milisleri yanında DEAŞ ve bazı terör örgütleri konuşlanmış halde. Bu da Suriye birliğini yeniden elde edene, mevcut rejimini bütün sosyal, siyasi ve mezhep merkezli oluşumları ile Suriye halkının üzerinde uzlaşmış olduğu ulusal bir rejim ile değiştirene kadar bu bölgede çatışmaların devam edeceği anlamına geliyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in emriyle Suriye’nin yüksek komiseri ve yöneticisiymiş gibi davranmaya başlayan Sergey Lavrov’un, İngiliz The Observer gazetesi muhabiri ve Ortadoğu konusunda uzman olan gazeteci yazar Patrick Seale’nin Suriye’ye işaretle “Ortadoğu’da Çatışma” adlı bir kitap yazmış olduğunu bilmesi gerekiyordu. Nitekim Hafız Esed, Seale’nin kitabının sonunda kendisine yöneltmiş olduğu soruya, “Çatışma halen devam ediyor” karşılığını vermişti. Hafız Esed, bu karşılığı verdiğinde, oğlu Beşşar gibi Şam’daki başkanlık sarayında bulunan başkanlık koltuğu dışında artık hiçbir şeyi kontrol edemez bir halde değil, gücünün zirvesindeydi. Dış güçlerin Suriye üzerindeki mücadelesi şu an zirve noktasında. Yani kendisini yüksek ve üst düzey bir devlet adamı olarak gören Lavrov’un savaşın gerçekten bittiği açıklamasını yapması büyük bir hata. Çünkü Lavrov başta ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere büyük devletlerin, İsrail ve İran’ın bu ülkede yaşanan ve Hafız Esed’in dediği gibi yaşanmaya devam edecek olan çatışmaya dolaylı ya da dolaysız bir şekilde karışmış olduğunu çok iyi biliyor.
مشاركة :