Madem adayım seçilemedi ben de seçilen adayı seçerim

  • 9/26/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

İslami eğilimli Nahda Hareketi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda bağımsız aday Anayasa Profesörü Kays Said’i destekleyeceğini açıklar açıklamaz Nahda’nın bu adımının arkasındaki saklı amaca ilişkin farklı görüşler havada uçuşmaya başlandı. Bu görüşlerden biri de Nahda Hareketi’nin bu adım ile Tunus seçmeninin seçimini ve iradesini hiçe saydığı yönünde. Pek çok nedenden dolayı bu görüşü desteklemiyorum. Bu nedenlerden biride: Nahda’nın Tunus toplumu içerisinde bir kotası –siyasi anlamı ile- olduğunu düşünmesi. Birinci turda kaçırdığı bu kotayı büyütme fırsatını ikinci turda yakalamak istemesi, Said’i destekleme kararının tamamen siyasi olup din ve ahlak ile bir ilgisi olmamasıdır. Nahda’nın halkın ya da seçmenin iradesini hiçe saydığını düşünenler böyle düşünmeyebilir ama bana göre bu adımın dinin yüksek gayeleri ile hiçbir ilgisi yoktur ve tamamen siyasidir. Nitekim siyasi oyunun kurallarına göre her siyasi hareket, bu tür adımlar atıp kazanacağını düşündüğü tarafa yatırım yapabilir. Öte yandan Nahda’nın ikinci turda Said’i destekleme kararının kendi aleyhine olmaktan çok bir nevi lehine olduğunu düşünenler de var. Çünkü Nahda Hareketi isteseydi geçmişte cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olduğunda Munsif Marzuki’yi açıktan desteklemeyip üyelerine gönderdiği bir iç genelge ile gizliden desteklediği gibi Said’i de gizlice destekleyebilirdi.  Munsif’in seçimleri kazanıp cumhurbaşkanı olmasında Şeyh Raşid Gannuşi Hareketi’nin büyük bir payı vardı ve onun desteği olmasa Marzuki ne seçimi kazanabilir ne cumhurbaşkanlığı sarayına girebilirdi. Dolayısıyla bu konuda iyi düşünme eğiliminde olanlar, Nahda’nın Said’i açıktan destekleme kararının şeffaf siyaset kapsamında atmış olduğu bir adım olduğunu düşünüyorlar. Ancak asıl ilginç olan Nahda’nın ne o zaman ne de daha sonra hatta hiçbir zaman Marzuki’yi desteklediğini açıklamamış olmasıdır. Bunu yakın bir zamanda kendisi ile yapılan bir röportaj sırasında Marzuki’nin kendisi itiraf etti. Cumhurbaşkanı adayı Abdulfettah Moro’nun ikinci tura kalmayı başaramamasını Tunus seçmeninin Nahda’yı cezalandırdığı şeklinde yorumlayanların da bu konuda kendilerini yeniden gözden geçirmeleri gerekiyor. Çünkü olay, karşısında birden fazla aday bulan Tunus seçmeninin seçimini, şu adayı cazalandırmayı ya da ödüllendirmeyi düşünmeden en uygun gördüğünü seçmiş olmasından ibarettir. Seçmenlerin, Nahda Hareketi’ni cezalandırdığını söylemek kendisinin Tunus toplumu içerisinde sahip olduğundan çok daha büyük bir siyasi boyut elde etmesine yol açabilir. Nahda Hareketi’nin adayı Moro, iş ve medya dünyası patronlarından Nebil el-Karavi ve anayasa profesörü Kays Said’in ardından 3’üncü sırada yer aldı ve toplam oyların  yüzde 12,9unu aldı. Bu da Nahda’nın gelecek seçimlerde eğer çoğunluğu elde etmek istiyorsa bunu tek başına yapamayacağına ve başkaları ile  ittifak yapması gerektiğine işaret ediyor. Bu temel noktada Nahda ile Yemen’deki Husiler hatta Mısır’daki Müslüman Kardeşler arasında bir fark yok. 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler’in (İhvan) birinci turda elde ettiği oy oranı Tunus’ta Nahda Hareketi adayının birinci turda elde ettiği oy oranı ile neredeyse aynı. Yemen’de de Husiler’in cumhurbaşkanlığı ya da herhangi bir seçimde bundan daha fazla bir oy oranına sahip olamayacakları kesin. Dolayısıyla Husiler, her ne kadar bugünlerde bunu amaçlasalar da –elbette Tahran’daki mollalar rejiminin desteği ile- bu kadar düşük bir desteğe sahip iken Yemen’i yönetme ve kontrol etme hakkına sahip olduklarını iddia edemezler. İran’daki Dini Lider’e bağlı rejim kendisine ve Yemen halkına karşı insaflı olsa Yemen topraklarında oynadığı oyunun kaybetmeye mahkum olduğunu ve ne kadar uzarsa uzasın kazanamayacağını anlardı. Çünkü halkın geneli, kendisinin desteklediği siyasi hareketten daha büyük. Bu yüzden Yemen siyasi sahnesinde yer alan gruplardan biri olan ve geniş bir tabana sahip olmayan Husilerin yönetimini kabul etmeyecektir. Yemen halkı ayrıca bu yolda gerektiğinde kendisine yardımcı olacak bir büyük bir medeniyet ve kültürün de sahibidir. Ancak hala siyasi ergenlik döneminden kurtulamayan Mollalar rejimi ne zaman kendine ya da Yemen halkına karşı insaflı olmuş ki şimdi olsun. Nahda Hareketi’ne dönecek olursak, kendisi oldukça dengeli bir politik oyun oynayabileceğini kanıtlamaya devam ediyor. Arap Baharı’nın ilk dalgası karşısında kendisini birkaç adım geriye çekerek, Arap Baharı’nın rüzgarları birden fazla Arap ülkesinde şiddetli bir şekilde esmeye başladığında ise ona boyun eğerek ve Mısır’da Müslüman Kardeşler’in düşüşünden gerekli dersleri çıkarak bunu açıkça kanıtladı. Nahda ayrıca genel seçimlerde lideri Gannuşi’yi aday göstererek kazanması halinde meclis başkanlığını elde etmeyi umarak, cumhurbaşkanlığı için de yardımcısını aday göstererek kaybetse de en azından seçim yarışında yer alarak dengeli bir politik oyun oynayabileceğini gösterdi. Nahda bütün bunları yaparken olayları sonuçlarına göre ölçen pratik bir zihniyet ile hareket ediyor. Bir yandan Moro’yu cumhurbaşkanlığına aday gösterirken diğer yandan da Gannuşi’yi aday gösteriyor. Çünkü Tunus’un mevcut anayasaya göre meclis başkanının cumhurbaşkanından daha güçlü ve daha fazla yetkiye sahip olduğunu çok iyi biliyor.Birkaç ay önce merhum cumhurbaşkanı El-Baci Kaid es-Sibisi ile başbakanı Yusuf el-Şahid arasında bu konuda yaşanan savaşın yankılarını birçok kişi hatırlıyordur. Hatta es-Sibsi o kadar kızmıştı ki kendisinin cumhurbaşkanlığı sarayında mektupları teslim alıp sahiplerine ulaştıran bir postacı olmadığını söylemişti. Dolayısıyla Nahda, kazanma umudu olmasa da cumhurbaşkanlığı yarışına katılarak, yasama organının başına geçme umuduyla Gannuşi’yi aday göstererek ve son olarak da Kays Said’i destekleyeceğini açıklayarak ne yaptığını çok iyi biliyor. Bu son adımı yani Kays’ı destekleme kararı da madem adayım seçilmedi ben de kazanma ihtimali yüksek adayı desteklerim anlamına geliyor.

مشاركة :