Hasan Fahs* Türkiye ordusunun Fırat Nehri’nin doğusunda, Suriye toprakları içerisinde Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) konuşlandığı bölgelerde başlattığı askeri operasyon, İdlib vilayetine yönelik Rusya, İran ve Suriye operasyonu başlatmak ve onu Suriye devletinin himayesine almak üzere bir hazırlığa yol açabilir. Operasyon öncesinde ise bölgede, Suriye topraklarının bütünlüğünü koruma ilkesi ile hareket eden ve Türkiye’nin müdahalesine gerek kalmadan krizi çözme görevini üstlenecek olan “Astana süreci ve “Rusya- Türkiye- İran” üçlü zirvesinin çıktılarına” geri dönme beklentileri mevcuttu. Komplolardan uzak bir şekilde ABD Başkanı Donald Trump, yaklaşık 1 yıl önce Suriye’den geri çekilme kararı aldı. Ardından Avrupa ve Arap baskısı altında bu karardan geri adım attı. 2018 yılında Paris ve Londra, Trump’ın kararına karşı çıktı ve Suriye toprakları içerisinde herhangi bir harekata karşı Ankara’ya açık bir mesaj göndererek, Suriye’nin doğusundaki bölgelere ek kuvvetler yerleştirdi. O dönemde Avrupa, Kürt gruplar için bir örtü görevi görüyordu. Astana zirvesindeki üçlü müzakereler, İdlib’de ve çevre bölgelerde konuşlandırılmış silahlı gruplarla baş etme ikilemi karşısında Türk itirazıyla karşılaştı. “Bu alanların Şam’daki merkezi hükümetin otoritesine geri dönmesinin önünü açmaya katkı sağlamak da dâhil” Türk tarafının, bu krizden bir çıkış yolu bulmak için Rus ve İran taraflarından süre istediği görüldü. Bu çerçevede Tahran’ın Suriye’nin doğusunda, Kürt grupların yayıldığı bölgelerde başlayan askeri operasyona yönelik kararsız tavrının yanı sıra Moskova’nın, askeri operasyona yönelik kapalı tutumu anlaşılabilir. Moskova, Tahran ve aynı zamanda Washington, Türkiye’nin sınırlarında bulunan Kürt oluşumlara yönelik hassasiyetinin farkında ve bu hassasiyet, yeri geldiği zaman İran’la da paylaşılıyor. Zira 2017 yılında Irak’ın Kürdistan bölgesinde gerçekleşen referandum kriziyle mücadelede her iki taraf da açık bir tecrübe yaşadı. Washington’un tahrik faaliyetlerini sonuna kadar sürdürmediği bu hassasiyet, ABD’yi bu iki bölgesel güçle uzun vadeli stratejik çıkarları için Kuzey Irak’taki Kürt müttefiklerinden vazgeçirdi. ABD Başkanının Ortadoğu’dan çekilme stratejisini uygulayabilmesini sağlayan uluslararası anlayış çerçevesinde Suriye’deki Kürt müttefiklerden vazgeçildi. ABD’nin Suriye’nin doğusundan geri çekilmesi, Kürt müttefiklerinden vazgeçmesi anlamına geliyor. Bu durum, Washington ve Ankara arasındaki oldukça sarsılan ilişkinin onarılması çerçevesinde son aşamada acılı olabilir. Ayrıca başta İran kriz hattı olmak üzere Moskova’nın kilit rol oynadığı ve doğrudan Washington’la ilgili diğer meselelerde ilerleme kaydedilmesi karşılığında Trump’ın, bölgede siyasi çözüm sürecini Suriye kapısıyla kolaylaştırmak için Moskova ile bir anlayış sağlamaya çalıştığına inanılıyor. Türkiye’nin, askeri operasyonun Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik olduğu iddiası uzak bir iddia olmayabilir. Bir başka deyişle Kürtlerin özerk bir bölge, sınırlarında bağımsız veya federal bir bölge kurmasını engellemeyi amaçlayan Türkiye operasyonu, (Kürt Halkını Koruma Birlikleri’nde (YPG) olduğu gibi) Kürt grupları Suriye Devleti’nin kucağına iterek, Suriye hükümetinin bu bölgede yeniden canlanmasına yardım ediyor. Bu kez Rusya- İran himayesinde ve Türkiye onayı altında Kürtlerin, Şam’ın keskin bir şekilde reddettiği özerklik talebine bir alternatif olarak, bir çeşit “genişletilmiş veya güçlendirilmiş ademi merkeziyetçilik” elde etmelerine olanak tanınıyor. Türkiye’nin askeri harekâttan amacı, Fırat’ın doğusunda Kürt grupların konuşlandığı tüm bölgeyi işgal etmek veya kontrol etmek olmayabilir. Aksine 1998 yılında Şam ile imzalanan Adana Anlaşması’nın izin verdiği alan üzerinde doğrudan kontrol kurmak amaçlanıyor olabilir. Bu operasyon, Ankara’nın “Ankara ve Şam arasındaki anlaşmalar uyarınca ,Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin ve İdlib’deki Suriyelilerin bir kısmının transferi aracılığıyla demografik değişim politikası uygulamasına, uluslararası toplumu bunu finanse etmeye zorlamasına” izin verebilir. Aynı şekilde bu durum, Kürt bölgeleri ve Türkiye sınırı arasında bir Suriye- Arap tampon bölgesi oluşturulmasına, Kürtlerin Türkiye içerisinde doğrudan tehdidinin ortadan kaldırılmasına, Suriye Kürtleri ile Irak ve Türkiye Kürtleri arasındaki iletişimin kesilmesine katkı sağlayabilir. ABD Başkanının Suriye’den geri çekilmesinin, ilk boyutta Suriye krizi meselesinde “Fırat’ın doğusundaki SDG, Arap kabileleri ve ABD kuvvetleri arasındaki koordinasyon sürecinde açık ve doğrudan bir rol oynayan” Arap varlığına da bir darbe vurduğu söylenebilir. İkinci boyut olarak ise bu karar, Beyaz Saray’ın bu varlığın devamlılığının boşuna olduğunu fark etmesinin bir sonucu olarak da gelmiş olabilir. Bu nedenle bu varlığın devam etmesi, Washington açısından işe yaramaz bir askeri ve güvenlik yükü sayılıyor olabilir. ABD’nin Suriye’den geri çekilmesi, Fırat’ın doğusundaki Türk askeri operasyonundan bağımsız olarak şu soruyu ortaya koyuyor; ABD’nin Suriye’deki Kürtlerden vazgeçme politikası hayata geçecek mi? Ya da Washington’un stratejik çıkarları, bölgede ana ve tek müttefiki olan İsrail’in güvenliği için bu politikayı, Tahran krizi başta olmak üzere bölgedeki diğer meselelerde tekrar etmeye hazır mı?Independent Arabiada yayınlanan makalesi*
مشاركة :