Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 8 Ocak’ta İstanbul’da bir araya gelmesi bekleniyor. Rusya bu zirvede Türkiye ile yapılacak olası müzakerelerin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Suriye’ye sınır ötesi insani yardım kararının 10 Ocakta sona ermesine ilişkin Batılı ülkelerle düzenleyeceği müzakerelere hazırlanmak için Suriye konusunda ‘askeri, siyasi ve diplomatik’ olmak üzere üç farklı çatışma cephesi açtı.Askeri cephe Soçi Anlaşması’nın Eylül 2018de imzalanmasından yaşanan durgunluğun ardından Nisan 2019’da İdlib bölgesinde gerginlik yeniden başladı. Suriye rejim güçleri Rusya’nın desteği ile iki aşamada İdlib’deki en az 115 bölgeyi kontrol etmeyi başardı. İlk olarak nisan sonundan aralık başına kadar 70 bölgede, 17 Aralık’ta başlayan ikinci adım operasyonlar ile de 45 bölgede kontrol sağladı. Birleşmiş Milletlere (BM) göre bu operasyonlar sırasında 320 bin kişi bölgeden kaçmak zorunda kaldı. Geçmişteki durumun aksine Rus kuvvetleri bu kez söz konusu savaşları yönetti ve Ankaranın ‘savaşı durdurma’ taleplerine yanıt vermedi. Ankara ise müzakereye yönelik bakışını geliştirdi. Rus ve Türk asker ile diplomatların oluşturduğu heyetler Moskova’da birkaç gün süresince görüştü. Müzakerede görüşülen teklifler arasında Han Şeyhun’dan Maarat el-Numan ve Serakib’ten Halep’e kadar Rus-Türk devriyelerinin yürütülmesi yer alıyor. Bu da M5 uluslararası karayolunun açılması ve özellikle Soçi Anlaşması kapsamındaki tampon bölgede Heyetu Tahriru’ş Şam’ın kaderini belirlemekte hızlı davranılması anlamına geliyor. Lazkiye ile Halep arasındaki M4 karayolu dosyasının da önümüzdeki bahara kadar erteleneceğine işaret ediyor. Anlaşma yapılırsa, Ruslar yolun doğu kısmına konuşlanırken bu bölge Türkiye’nin koruması altında kalacak. Konuya ilişkin engel ise Halepin güneybatısına kuvvetlerini konuşlandıran Şam’ın İdlib’e yönelik savaş başlatılması baskısı. Ancak milislerini bölgede konuşlandırılan İranın onayı olmadan bunun gerçekleşmesi oldukça zor görünüyor. Bu durum, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’un Putin-Erdoğan zirvesine hazırlık olarak birkaç gün önce bir araya geldikleri Moskova’da tartışılan konular arasında yer aldı. Rusya’nın Fıratın doğusunda hız kazanan adımları Türk güçlerinin Rasulayn ve Tel Abyad arasındaki Barış Pınarı Harekatı alanı dışında ilerlemesini önlemek için çizgiler çizilmesini hedefliyordu. ABD Başkanı Donald Trumpın 6 Ekimde Suriye’nin kuzeyinden çekilme kararının ardından ABD güçlerinin Fıratın doğusundaki bölgenin daha da doğusuna doğru çekilmesiyle bölgeye ana aktör olarak Rusya girdi. Rejim güçleri, Rusya’nın arabuluculuğunda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile varılan anlaşma uyarınca SDG kontrolündeki alanların yüzde 35’ine girmiş oldu. Şam, aynı zamanda Hmeymim Üssü’nde olduğu gibi Rus kuvvetlerinin bir karargah olarak kullanması için Kamışlı Havalimanı’nı 49 yıl boyunca Rus kuvvetlerine kiralamayı kabul etti.Siyasi cephe Rusya, Anayasa Komitesi toplantılarının bitiminden sonra BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ı kabul etmesi için Şam üzerinde fazla bir baskı uygulamadı. Kasım ayında yapılan toplantıların ilk turunda bazı ilerlemeler kaydedildi ancak ikinci turda anayasa reformu tartışılmadan önce Şam’da ‘Ulusal Delegasyon’ olarak adlandırılan hükümet heyeti ‘ulusal temelleri’ kabul ettirme konusunda ısrar etti. Diplomatlar, Rusya’nın yeni yılın başında Pederseni kabul etmesi ve Anayasa Komisyonu’nun gelecek toplantılarında gündemi kabul ederek daha ciddi olarak ele alması için Şama bazı tavsiyeler sunmasını bekliyor. Trump ise ABDnin 2020 savunma bütçesi içinde yer alan ve Esed rejimi ile ona destek verenlere yaptırımlar uygulanmasını öngören Caesar Suriye Sivil Koruma Yasası’nı imzaladı.Üç diplomatik çatışma Bunlardan ilki Suriye’ye yönelik insani yardımlar oldu. BMGK’da yapılan oylamada Suriye’ye Türkiye ve Ürdün sınırlarından 2014 yılından beri yapılan insani yardımın sürdürülmesi konusundaki karar tasarısı, Rusya ve Çin’in vetosu nedeniyle kabul edilmedi. Karar tasarısını hazırlayanlar, geçen çarşamba günü Rusya’yı bu tutumundan vazgeçirmeye çalıştı. Rusya, müzakereler sırasında yardımın altı ay boyunca uzatılmasını, Türkiye ile iki geçiş noktasının kalması ve Ürdün ve Irak ile mevcut noktaların kapatılmasını öngören alternatif bir karar tasarısı sundu. Ancak bu kabul görmedi. 2011de çatışma başladığından bu yana Suriye konusunda hazırlanan karar tasarılarına karşı 14 kez veto hakkını kullanan Rusya, Suriyedeki insani durumla ilgili karar tasarılarını ise dört ay içinde iki kez veto ile engelledi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo “Rusya ve Çinin milyonlarca insana ulaşacak insani yardımların önünü açan BMGK karar tasarısını veto etmesi utanç vericidir” diyerek her iki ülkenin de ellerinin kanlı olduğunu ima etti. Rusyanın BM Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia ise Suriye hükümetinin birçok bölgeyi geri aldığını ve artık bu bölgelerde uluslararası insani yardıma ihtiyaç duyulmadığını öne sürdü. Moskova ayrıca yapılması gereken insani yardımların Şam aracılığıyla gerçekleşmesini de istedi. Putin de Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e gönderdiği yılbaşı tebrik mesajında Suriye’nin egemenliğine, birliğine ve toprak bütünlüğüne destek vurgusu yaptı. İnsani meseleler, Rusya ile Batı arasındaki tek diplomatik çatışma konusu değil. İkinci diplomatik sorun ise soruşturma mekanizması. Mart 2011den bu yana Suriyede işlenen savaş suçlarını soruşturmak için kurulan Uluslararası, Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma’nın finansmanı için BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada gerginlik yaşandı. Rusya’nın muhalefetine rağmen mekanizmanın gelecek yıl için 3,7 milyar dolar değerindeki bütçesi onaylandı. Diplomatik açıdan sorun teşkil eden üçüncü konu ise WikiLeaks aracılığıyla sızdırılan e-postalar. Bunlar, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) 2018’de Suriye’nin Duma ilçesinde meydana gelen kimyasal silah saldırısında rejimin sorumluluğunu sorgulayan belgelerinin ortaya çıkmasına neden oldu. ABD, Fransa ve İngiltere, kimyasal saldırı haberlerinden bir hafta sonra Suriyede belirlenen bazı hedeflere saldırılar düzenlemişti. Moskova ve Şam, saldırıları rejimin düzenlediğine ilişkin haberleri reddetmiş ve soruşturmanın sonuçlarını sorgulamıştı. WikiLeaks sızıntısı, OPCW’nin çalışma mekanizmasına ilişkin şüpheleri de gün yüzüne çıkardı. Belgelere göre bir OPCW uzmanı, çalışma arkadaşlarının Dumadaki saldırılar hakkındaki bilgileri kasıtlı olarak çarpıttığını öne sürdü. Batılı bir diplomat konuya dair yaptığı değerlendirmede “Bazı heyetlerin titizlikle hazırlanan raporlar yerine kısmi sızıntılara daha fazla önem vermesi nedeniyle üzgünüz” ifadelerini kullandı.
مشاركة :