Usame bin Ladin’in Sudandaki yılları

  • 5/1/2020
  • 00:00
  • 6
  • 0
  • 0
news-picture

“Gideceğim, fakat siz Amerikalılarla olan problemlerinizi çözmeyeceksiniz.” Bu, El Kaide lideri Usame bin Ladin’in 1996 yılında Hartumdan çıkarılıp Afganistandaki Tora Bora dağlarına götürüldüğü askeri uçağın merdivenlerinde söylediği son sözdü. Bugün ölüm yıldönümü olan Usame bin Ladin, hiçbir şekilde Batıya ve özellikle ABD’ye karşı katı bir İslamcı ideolojiyi benimseyen köktendinci bir rejim tarafından sınır dışı edileceğini beklemiyordu. Fakat onun yukarıdaki sözünde dile getirdiği öngörüsü doğru çıktı. Sudandan ayrılmasının üzerinden bir yıl geçmesinin ardından Washington Sudana ekonomik yaptırımlar uyguladı. Usame bin Ladin, Hartum’dan çıkarıldığında, 30 Haziran 1989da düzenlenen ve ‘Kurtuluş’ adı verilen askeri darbe ile Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesinin üzerinden 7 yıl geçmiş ve Hasan et-Turabi tarafından planlanan bu askeri darbenin ardından Sudan toprakları, Arap ülkeleri başta olmak üzere diğer ülkelerden gelen cihatçı liderler için bir üsse dönüşmüştü. ABD, El Kaide liderine ev sahipliği yapmasından ve ülke topraklarını dünyanın dört bir yanından gelen radikal gruplara açmasından dolayı Sudan’ı 1993 yılında terörü finanse eden devletler listesine ekledi. Usame bin Ladin, 1991 yılında bir iş adamı ve yatırımcı kimliğiyle Sudan’a geldi. Ancak elbette Batı’ya ve onunla uzlaşı içerisinde olan komşu ülkelere karşı cihatçı sloganlar benimseyen yönetimdeki İslamcı gruba yakındı. Bunun bir sonucu olarak Usame bin Ladin, Ömer el-Beşir ve Hasan et-Turabi gibi grup liderleriyle çok sayıda açık ve kapalı görüşmeler yaptı. O zamanlar İslamcı örgüt içerisinde karar verme çevrelerinde bulunan kaynakların aktardığına göre eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ve Yardımcısı Ali Osman Taha, Hartumda Riyad mahallesindeki evinde Usame bin Ladin’i ziyaret ettiler ve onu Afganistana gönderilmesi için yapılan düzenlemeler ile onun için askeri bir uçağın hazır olduğu hususunda bilgilendirdiler. Aynı kaynakların aktardığı kadarıyla Usame bin Ladin, kendisini ziyaret edenlere Sudandaki mülkünün ve parasının ne olacağını sordu. Kendisine haklarının bütünüyle sağlanacağına dair güvence verilse de o dönemdeki iktidara yakın olan çevrelerin tanıklığına göre böyle bir şey olmadı. Usame bin Ladin’in uçağının havalandığı gece başkan ve yardımcısı, Sudan İslami Hareket lideri Hasan et-Turabi’nin evine gittiler. İktidarı elinde tutan bu adama, Usame bin Ladin’in ülkenin içinden geçtiği zor şartlar dolayısıyla kendi takdiriyle ayrılmak istediğini söylediler. Resmi kanallardan aktarıldığı haliyle durum buydu. Ancak kaynaklar, El Kaide liderinin sınır dışı edilmesinin Ali Osman Muhammed Tahanın fikri olduğunu dile getirdiler. Ali Osman Taha, Mısırın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e 1995 yılında Etiyopyanın başkenti Addis Ababa’da düzenlenen suikast girişiminin ardından bu fikri dile getirmiş ve sonrasında Ömer el-Beşirin desteğini almayı başarmıştı. Kaynaklar, Usame bin Ladin’in rejimin unsurlarıyla birlikte bu suikast girişimine karıştığına dair bazı kanıtların olduğu yönünde söylentilerin çıkmasının ardından Tahanın ondan bir an önce kurtulmaya çalıştığını söylediler. Şarku’l Avsat’a konuşan Sudan’ın eski Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı Kutbi el-Mehdi, Tahanın Hüsnü Mübarek’e düzenlenen suikast girişimindeki rolünün, Mısır İslam Cihadı ve İslam Cemaati’nden olan iki suikastçıya lojistik destek ve fon sağlamaktan ibaret olduğunu belirtti. Sudanlı İslamcıların lideri olan Hasan Turabi ise Arap basını tarafından yayınlanan açıklamalarında, örgüt içerisindeki yardımcısı olan Taha’yı bu suikast girişimine doğrudan karışmakla itham etti. Turabi o zamanki açıklamalarında, Tahanın olayla ilgili ayrıntılarını bizzat kendisine ilettiğini ve suikast girişiminde bulunan bu iki unsuru tasfiye etmesini talep ettiğini söyledi. Suikast girişiminin ardından Hartum’a dönen failler, daha sonra Afganistana sürüldüler. Ayrıca Turabi, Tahanın kendisine danışmaksızın İslami Hareket’in hesabından bir buçuk milyon dolar çektiğini de dile getirdi. Kaynakların ifade ettikleriyle Sudan’daki İslamcı çevrelerde Taha’nın nasıl bir kişiliğe sahip olduğuna dair söylenenler birbiriyle uyuşuyor. Nitekim onun, örgüt içerisindeki kardeşlerini feda etmek bile olsa kendi konumunu korumak için her şeyi yapmaya hazır olduğu söyleniyordu. Bu, Turabiyi deviren gizli komployu yöneten birkaç kişi tarafından da dile getirildi. 1999 yılında meydana gelen ve ‘el-Mufasala’ olarak bilinen bu olayın ardından Sudan İslamcıları ikiye bölündü. Ömer el-Beşir ve onu destekleyenler iktidarda kalırken, Hasan Turabi ve onunla birlikte olanlar ise muhalif bir pozisyona geçtiler. Kaynaklar, Usame bin Ladin’in Sudan’dan ayrılma sebebine ilişkin yapılan resmi açıklamalar ile onun kendi arzusuyla ülkeden ayrıldığı yönündeki iddiaların gerçeği çarpıttığını söylediler. Hüsnü Mübarek’e yönelik gerçekleştirilen başarısız suikast girişiminin kendilerine de dokunacağından korkan Sudan’daki Müslüman Kardeşler’den bir grubun Usame bin Ladin’i kurban olarak seçtiğine dikkat çeken kaynaklar, aynı zamanda İstihbarat Servisi Başkanı Nafi Ali Nafi’nin ve bir dizi önde gelen İslamcı liderin böylece devre dışı bırakıldığını söylediler. Kaynakların aktardığına göre Turabi, Sudan’ın bu suikast girişimine karıştığı yönünde şüphe uyandırabileceği nedeniyle Ömer el-Beşir’den istihbarat başkanının görevinden alınmamasını talep etti. Fakat Ömer el-Beşir, onun bu talebini dikkate almadı. Diğer taraftan devrik lider Ömer el-Beşir’in, rejimin karşı karşıya kaldığı baskılardan dolayı birçok kez el-Kaide liderinden kurtulmaya, onu ABD’ye teslim etmeye çalıştığına, fakat bunda başarısız olduğuna dair başka raporlar da var. Fakat Washingtondan gelen cevap, onu yargılamak ve mahkûm etmek için yeterli kanıtın bulunmadığı yönündeydi. Nitekim ABD’ye gönderilmiş olsa da serbest bırakılacaktı. Bu olayların yaşandığı sıralarda ABDde yayınlanan Vanity Fair dergisinde Sudan’ın eski Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı Kutbi el-Mehdi’nin bir konuşması yayınlandı. Mehdi, bu konuşmasında ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü’ne Sudan’ın Usame bin Ladin’i teslim etmeye hazır olduğunu, fakat o sıra ABD tarafından aranmadığından dolayı Washington’un teklifle ilgilenmediğini söylüyor.  O sıralar basında çıkan haberlerde, Sudan rejiminin kendisini yabancı devletlere teslim etme yönündeki planını öğrenmesinin ardından Usame bin Ladin’in ülkeden ayrılmak istediği bilgisi yer alıyor. Ancak o dönemde Sudan’daki karar alma mercilerine yakın olan kaynakların aktardığına göre onun sınır dışı edilmesi yönünde alınan karar bütünüyle Sudan rejimine aitti ve kararın arkasında özellikle Ömer el-Beşir ve Ali Osman Taha vardı. Usame bin Ladin’in sınır dışı edilmesinin hemen öncesinde Sudandaki tüm yabancı İslamcılar tutuklandı. Libyalılar Kaddafiye, Eritreliler Cumhurbaşkanı Isaias Afewerki’ye teslim edildi. Raşit Gannuşi grubundaki İslamcılar ise düzenli bir şekilde ülkeden çıkarıldı. Tüm bunlar, Usame bin Ladin’in ABD’ye teslim edilmesine hazırlık mesabesindeydi. 1990’lı yıllarda Alman yetkililer, Frankfurt Havaalanında Ebu Hacer lakaplı ve ilk ismi İmad olan bir Suriyeli mühendisi tutukladılar ve ABD istihbaratına teslim ettiler. El Kaide örgütüne bağlı olan İmad’a, Sudan’daki İslamcı rejim ev sahipliği yaptı ve İmad yıllarda Hartum’da ikamet etti. Hartum’da Usame bin Ladin’in ikamet ettiği evin yakınında yaşayan İmad, şehrin doğusunda yer alan ve El Kaide liderinin de namaz kıldığı camiye düzensiz aralıklarla gider gelirdi. Şarku’l Avsat’a konuşan Riyad mahallesi sakinlerinden biri, Ebu Hacer’in Kur’an tilavetin için kurulan halkalara devam ettiğini, aynı camide fıkıh dersleri verdiğini ve Usame bin Ladin’e yakın olan kimseler tarafından düzenli olarak ziyaret edildiğini söyledi. Usame bin Ladin’in neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir sesle selamlara karşılık vermek dışında insanlar arasına çok az karıştığı ve çok az konuştuğunu dile getiren mahalle sakini, onun evinin istihbarat servisi tarafından korunduğunu aktardı. İronik bir şekilde Usame bin Ladin’in kiraladığı evin sahibi, ABDnin 1998 yılında el-Kaide ile irtibatı olduğu ve kimyasal silah ürettiği iddiasıyla seyir füzeleriyle bombaladığı eş-Şifa fabrikasının yöneticisi idi. ABD’nin bu saldırısı, Darusselam ve Nairobideki büyükelçiliklerinin bombalanmasına karşı öfkeli bir misillemeydi. Şifa fabrikasının imha edildiği sıra Afganistandaki mücahid kamplarına ABD uçakları tarafından bir dizi saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırılardan birinde Usame bin Ladin’in öldürülmesi hedef alınmıştı. Kaynakların aktardığına göre Sudanın İslam alimlerinin ve dünyanın her yerinden İslamcı işadamlarının uğrağı olmasını ümit eden ve bundan dolayı vizeleri kaldıran, sınırları açan ve isteyen herkese Sudan vatandaşlığı veren Turabi, El Kaide liderinin Sudan’a gelme talebini memnuniyetle karşıladı. Usame bin Ladin Sudan’a vardıktan sonra eşitli projelere milyonlarca dolar yatırım yaptı, Vadi el-Akik’in de yer aldığı bir dizi şirket kurdu, tarım, yol ve inşaat alanlarında projeler aldı, daha sonra başkentin güneyinde Hartum Üniversitesine ait bir çiftlik satın aldı ve burayı çeşitli uyruklardan gelen kimselerin oluşturduğu grubunu eğitmek için bir kampa çevirdi. Çiftliğin bir kısmını ise düşkünü olduğu atların yetiştirilmesi için tahsis etti. Şarku’l Avsat’ın kaynaklardan aktardığına göre Usame bin Ladin’in grubu kendisiyle birlikte Sudan’a geldi. Sudan’a gelmelerinin öncesinde üst düzey askeri eğitim almış olan savaşçılardan oluşan bu grup, çiftlikte aldıkları eğitimlerle bu kabiliyetlerini ve yetkinliklerini korumaya çalıştı. Sudan’ın savaşçılara ev sahipliği yapması daha sonra terör batağına düşmesine yol açtı. Nitekim Sudan’daki İslamcı liderler ile el-Kaide lideri arasında birtakım bağlantıların bulunduğu iddia edildi ve bunu bir suçlamalar dalgası izledi. Kaynaklar, Turabi’nin Afgan Cihadı ile olan ilişkisinin, Sovyetlerin Afganistanı işgali sonrasında 1979 yılına kadar uzandığını belirttiler. Turabi o sıra Sudan Devlet Başkanı Cafer Nemiri yönetiminde Adalet Bakan’ydı. Turabi, Devlet Başkanı Nemiri’yi ‘Afgan Cihadı’nın Arap dünyasındaki ilk ofisini’ Hartum’da açması için ikna etti. 1980 yılında tam bir gizlilikle ofisin açılmasının ardından Turabi’yle oldukça yakın bir ilişkisi bulunan Burhaneddin Rabbasi ofise müdür olarak seçildi. O sıra Hartumdaki büyükelçiliğe bağlı güvenlik ofisinde çalışan ve Afgan Cihadı dosyasıyla ilgilenen ABD’li bir istihbarat subayı vardı. Örgütün liderleriyle yakın ilişkileri bulunan subay, Nisan 1985te Nemiri rejimini deviren halk ayaklanmasının ardından Sudan’dan kaçtı. Usame bin Ladin, Afgan Cihadı içerisinde merkezi bir figürdü. Nitekim bir servet sahibiydi ve el-Kaide örgütünün kurulması fikrinin arkasında olduğu düşünülen Abdullah Azzam ile yakın bir ilişkisi vardı. Sudan’daki İslami Hareket ile ABD arasındaki ilişki, Soğuk Savaş ve Afganistan Savaşı dönemine kadar uzanıyor. Sovyet istihbaratı o sıra Müslüman Kardeşleri, ABD istihbaratı etkisi altındaki hareketlerden biri olarak sınıflandırmıştı. İslami Hareketinin çok sayıda liderinin ABD’de de üniversite ve lisansüstü eğitim aldığı söyleniyor. Bu liderler arasından en ön plana çıkanlar: Ahmed Osman Mekki, Ticari Ebu Cedira, Emin Hasan Ömer, Seyyid el-Hatib, İdris Abdülkadir ve Rebi Hasan Ahmed’dir. Hasan Turabi’nin Usame bin Ladin ile olan ilk görüşmesi, Sudan’da sel felaketlerinin yaşandığı 1988’de Usame’nin bin Ladin’in, küçük kardeşinin de yer aldığı bir yardım heyetinin başında Turabi’nin evini ziyaretiyle gerçekleşti. Turabi’ye yakın olan kaynakların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Usame bin Ladin ile Turabi arasında çok fazla görüşme olmadı ve yapılan görüşmeler ise gözlerden uzak bir şekilde tam bir gizlilik içerisinde gerçekleşti. Turabi, radikal yönde eğilimleri bulunan Usame bin Ladin’i yenilikçi fikirlere ikna etmeye çalışıyordu. Bunun yanı sıra görüşmelerin gündem maddelerinden bir diğeri ise karayolları, tarım ve havalimanlarına yapılan yatırımlardı. Kaynakların aktardığına göre Usame bin Ladin bu görüşmelerden birinde tamamen kilden oluşan modern bir ev yapma konusundaki arzusunu dile getirmiş ve Turabi ise onun Sudan toprağının özellikleri hakkındaki bilgisi karşısında şaşkınlığını gizleyememiş. Diğer taraftan kaynaklar, Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir’in de Usame bin Ladin ile iyi ilişkisinin bulunduğunu teyit ettiler. Kaynakların aktardığına göre Beşir, onu evinde ziyaret eder ve Sudandaki bir dizi projesinin açılışı sırasında onunla birlikte görünürdü. Devletin önde gelen isimleri, Sudanda kaldığı süre boyunca el-Kaide lideri olan bağlantıları hakkında konuşmaktan kaçındılar. Bu durum, Usame bin Ladin’in ülkede yatırım yapmakla kalmayıp başka faaliyetlere yöneldiği yönündeki şüpheleri pekiştirdi. Şarku’l Avsat’a konuşan Sudan’ın eski Güvenlik ve İstihbarat Servisi Başkanı Kutbi el-Mehdi, bölgede yer alan ülkelerden gelen yoğun baskıların ardından Turabi ve Beşir’in Usame bin Ladin’i bir an önce ülkeden çıkarma yönünde karar aldıklarını, fakat Ali Osman Taha’nın da bunda bir rolü olduğunu inkâr etmediği farklı bir anlatı sundu. Kutbi el-Mehdi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sovyetler Birliği’nin 990ların başında Afganistandan ayrılmasından ve Arap Afgan Mücahidleri’nin ABD’nin desteğiyle girdikleri savaşın ardından ABD’nin onları kendi ülkelerinin hükümetlerine teslim etmesinden korktular. Çok sayıda Afgan Cihadı savaşçısı, kendilerine kapılarını açan Sudan’a girdi. Bu kişilerden bazıları yatırım alanında Usame bin Ladin ile birlikte çalıştı. Sudan hükümeti ABD’ye Usame bin Ladin’i teslim etmeyi teklif etti. Fakat Washingtondan gelen cevap, onu yargılamak ve mahkûm etmek için yeterli kanıtın bulunmadığı yönündeydi. Dolayısıyla Sudan’ın önündeki tek yol onu sınır dışı etmekti. Teröre destek verdiği yönündeki şüphelerden böyle kurtulabilirdi. Terörün ortaya çıkmasından, Ruslarla savaşmaları için onları silahlarla destekleyen ABD sorumludur. Ayrıca ABD, Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından Afgan Cihadı savaşçılarını topraklarından kovması için Sudana baskı yaptı. Önümüzde, onları ülke topraklarını terk etmeleri için bilgilendirmek dışında bir seçenek yoktu. O sıra istihbarat servisi, onların ABD’ye teslim edilmesi olayına müdahil olmadı. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübareke suikast düzenlemeyi planlamakla suçlanan grup ile Usame bin Ladin ve Eymen ez-Zevahiri arasında herhangi bir ilişki yoktu. Mısır İslam Cihadı ve İslam Cemaati unsurları Usame bin Ladin’in grubunu buna dahil olmaya çalıştılar, fakat başarılı olamadılar. Ali Osman Taha, Hüsnü Mübarek’e olan suikast girişiminde rol oynadı. Onun rolü, suikast için lojistik destek ve fon sağlamakla sınırlıydı. Taha, Hüsnü Mübareki Sudan-Mısır ilişkilerinin yanı sıra Körfez ülkeleri ve diğer birçok ülke ile iyi ilişkiler kurulmasının önündeki en büyük engel olarak görüyordu.” Kaynaklar, Mısır İslam Cihadı ile Taha arasındaki iletişimin Sudan İstihbarat Servisi aracılığıyla temin edildiğini, Mustafa Hamzanın Beşir ve Turabi’nin bilgisi olmaksızın Taha ile görüştüğünü ve ziyaretin İbrahim es-Senusi tarafından engellendiğini aktardılar. Senusi, şu anda Harum’daki Kobar Cezaevi’nde bulunuyor. Suikast girişimi başarısız oldu, olay yerinde 3 kişi öldü, Etiyopya güvenlik makamları 3 kişiyi tutukladı ve diğer 3 kişi ise Sudan’a kaçtı. Daha sonra olayın örtülmesi amacıyla bu kaçan 3 kişinin tasfiye edildiği söylendi. İsminin açıklanmasını istemeyen bir başka kaynak ise şunları söyledi: “Sudan Güvenlik ve İstihbarat Servisi’nde, Usame bin Ladin grubunun yanı sıra bütün cihatçı gruplarla ilgilenen özel bir departman vardı. Terörle mücadele alanında işbirliği yapılmasıyla birlikte İstihbarat Başkanı Salah Abdullah Kuş, ABD istihbaratına 300 dosya ve Usame bin Ladin grubu hakkında önemli bilgiler verdi. ABD istihbaratı, Clinton yönetiminin Sudan ile işbirliği yapmamasının sebebinin Eylül saldırılarıyla doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyor. Sudan istihbaratının kendilerine verdiği bu önemli bilgilerden haberdar olsalardı; New York dünyanın çehresini değiştiren bu saldırıdan korunmuş olurdu. Usame bin Ladin için tek güvenli seçenek Afganistan’dı. Çünkü Afganistan, Usame bin Ladin’e inanan Taliban tarafından yönetiliyordu. Nitekim Taliban onu teslim etmeyi reddetti ve öldürülünceye kadar onu koruması altında kaldı.”

مشاركة :