Neredeyse bir yıl önce ABD başkanlık seçimlerinin, kasım ayının başındaki oylama gününe doğru geri sayımı başladı. Bana göre, birçok insanın hakkındaki olumsuz duygularına rağmen Başkan Donald Trump’ın 12 ay önce yeniden seçilmesinin neredeyse kesindi. Ekonomik göstergelerin hepsi olumluydu. 2016 yılında zaferini garanti eden “vatansever” patlama hala güçlü bir şekilde mevcuttu. Hatta Demokrat Parti’nin liderleri veya liberal medya platformları olsun Trump’ın muhaliflerinin ve kendisinden nefret edenlerin sürekli girişimleri, son 3 yılda benzeri görülmemiş bir şekilde kendisi ile özdeşleşen Cumhuriyetçi Parti içindeki konumunu daha da güçlendirmişti. Böylece Trump’ın partisi içindeki ılımlı muhaliflerinin etkisi azalmış ve kademeli olarak marjinalleşmişlerdi. Öte yandan, Başkan’ın dış politikadaki popülist tutumunun, özellikle de Çin’e karşı katı ve tavizsiz bir tutum benimsemesinin içeride iyi bir yansıması oldu. Bu tutum, Rusya’nın 2016 yılındaki seçimleri kazanmasına yardımcı olduğu suçlamasını püskürtmek için yürüttüğü hukuk “savaşın” da kendisine çok yardımcı oldu. Gerçekten de Trump, Washington’un nüfuzuna yönelik en büyük tehdit kaynağı olarak Rusya yerine Çin’i hedef göstermeyi başardı. Bu durum, şubat ayı başında ilk olarak Çin’in Vuhan şehrinde görülen ve oradan tüm dünyaya yayılıp ABD’ye de ulaşan Kovid-19 pandemisine kadar bu minval üzere devam etti. 2020 yılının bu erken döneminde, pandeminin merkez üssü Çin’di. Daha sonra İtalya’dan başlayarak İspanya, Fransa, İngiltere gibi Batı Avrupa ülkelerinde etkili oldu. ABD ise bu tarihe kadar hala en kötüsünden uzaktı. Dünya Sağlık Örgütü, Kovid-19 virüsünün risklerini nasıl değerlendireceğini bilemez ve küresel bir pandemi mi yoksa yerel bir salgın mı olarak kabul etmesi gerektiği konusunda kararsızken Trump, Çin ve Dünya Sağlık Örgütü’ne karşı söylemlerinin dozunu yükseltti. Çin makamlarının dünyayı bilgilendirmek yerine Vuhan’daki durumu gizlemeyi seçtiğini gündeme getirdi. Dünya Sağlık Örgütünü ihmalkarlığın yanı sıra siyasi amaçlarla Pekin’in suç ortağı olmakla suçladı. Bu yüksek doz politikası, muhafazakar Cumhuriyetçi kitle tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandı. Zira kapatma, ekonomik faaliyetlerin durması ve sağlık hizmetlerini güvence altına almak için bir devlet harcama programı başlatılması gibi tedbirler, Cumhuriyetçi Partinin çıkarları ile bağlantılı özel sektöre zarar verecekti. Büyüme fırsatına zarar verecek ve işsizlik oranlarını etkileyecekti. Her halükarda ABD’nin sıkıntıları, Ohio eyaletinin 7 Ocak 2020’de ülkedeki ilk vakayı duyurması ile başladı. Bir sonraki gün ABD Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) ilk açık uyarısını yaptı. Daha sonra 20 Ocak’ta Vuhan’dan Washington’a dönen bir ABD vatandaşında daha virüs tespit edildi. 21 Ocak’ta Kaliforniya’da bir başka vaka kaydedildi. Bir sonraki gün Trump düzenlediği basın toplantısında salgını ciddiye almayarak bu konuda kendisine yöneltilen sorulara “Her şey iyi olacak” karşılığını verdi. Ne var ki, ilerleyen gün ve haftalarda salgın ivme kazandı. 6 Şubat’ta Kaliforniya’da ilk koronavürüsüne bağlı ölüm gerçekleşti. Washington, Kaliforniya ve diğer eyaletlerde, özellikle de başta New York olmak üzere kuzeydoğu eyaletlerinde sınırlı vakalar şeklinde başlayan enfeksiyon, mart ayının başında etkisinin genişlemesi ile ciddi bir soruna dönüştü. New York şehri kendisini tıbbi tesislerini ve sağlık hizmetlerini sarsan felaket bir fırtınanın merkezinde buldu. Salgın çok geçmeden Detroit, Chicago, Boston vb. kuzey ve kuzeydoğu eyaletlerindeki büyük şehirlere de sıçradı. Demokrat Parti yönetimindeki eyaletler, kapatma direktifi vererek katı tedbirler almaya başladı. Cumhuriyetçilerin yönetimindeki eyaletler ise bundan kaçındı. 20 Mart’a gelindiğinde endişe verici bir yükselişle vaka sayısı 19 bini geçerken ölümler 289’a ulaştı. Daha sonra Minneapolis şehrinde George Floyd adında siyahi bir ABD vatandaşı polis tarafından öldürüldü. Bu olay, pandemiye karşı çelişkili tutumların yol açtığı bölünme ateşine ırkçılık benzinini döktü. Bu noktada, hesaplar karıştı ve ülkenin demografik yapısını, sosyal dokusunu, sınıfsal ve etnik yapısını, siyasi sisteminin doğasını ve sahip olduğu anayasal güvenceleri etkileyen daha ciddi ve tehlikeli boyutlar aldı. 2020 yılının ilk 4 ayında ortaya çıkan bu patlayıcı karışım, birçok siyasi, sosyal ve ekonomik verileri değiştirdi. Trump’ın her türlü siyasi koşuldan faydalanan başkan görüntüsü karmaşık hesaplar tarafından kuşatılmış politikacı görüntüsüne evrildi. 50 milyon ABD vatandaşının işini kaybetmesi ile işsizlik oranları endişe verici rakamlara ulaştı. ABD İşgücü İstatistikleri Bürosu’nun rakamlarına göre, Mayıs 2019’da yüzde 3.6 olan işsizlik oranları,1948 yılından bu yana ABD tarihinde kaydedilen en yüksek işsizlik oranı olan yüzde 10.3’ü geçerek Nisan 2020’de yüzde 14.7’ye ulaştı. Öte yandan, nisan ayı sonlarında yayınlanan bir çalışma, pandeminin 2020 yılının ilk 4 ayında (yani ilk çeyrekte) istikrarlı bir ekonomik büyümeyi vurduğuna işaret etti. Çalışma ayrıca GSYİH’nın yıllık yüze 4,8 oranında düştüğünü belirtti. Bu, 2014 yılından bu yana yaşanan ilk düşüş ve 2008 yılındaki durgunluktan beri ilk çeyrekte kaydedilen en kötü rakamdı. Çalışma, önümüzdeki dönemde GSYİH’nın yüzde 30 hatta daha fazla daralması gibi ülkeyi daha ciddi zorlukların bekleyebileceği tahmininde bulundu. ABD, 1929’daki Büyük Bunalım döneminden bugüne böyle büyük oranda bir daralmaya tanık olmamıştı. İyileşmeye gelince, çalışmaya göre 2021 yılının ortasından önce başlamayabilir. Politik açıdan bakıldığında, salgının ağır insani maliyeti (3.68 milyon vaka, 141 bin ölü), felakete varan ekonomik etkileri, Cumhuriyetçi Parti içinde Trump’ı çevreleyen oybirliğini de tehdit etmeye başladı. Her ne kadar bazı destekçileri son zamanlarda Cumhuriyetçi Parti içindeki ön seçimlerde önemli zaferler elde etseler de adayların kendisine yönelik coşkusu ve desteği geriledi. Kamuoyu araştırmaları, Cumhuriyetçilerin en büyük kalesi Teksas’ın yanı sıra Florida, Kuzey Carolina, Michigan, Pensilvanya gibi 2016 seçimlerinde kendisine oy veren önemli eyaletlerde Trump’ın, Demokrat rakibi Joe Biden karşısında gerilemeye başladığını gösterdi. Tabi ki, Trump’ın tehdit altında olduğunu kesin bir şekilde söylemek için vakit daha erken ama son olarak seçim kampanyası müdürünü değiştirmek zorunda kalması, verdiği mesajların istediği ve beklediği gibi destekçilerine ulaşmadığına dair artan bir endişe içinde olduğunun kanıtıdır.
مشاركة :