Libya, 2011den bu yana dış müdahalelerden muzdarip. Uluslararası aktörlerin tümü kendi hayallerine ve emellerine uygun bir siyasi oluşum gerçekleştirme amacıyla Libya krizine müdahil olmuş durumda. Yani Libya, adeta dış müdahalelerin kurbanı pozisyonundadır. Bunların başında ise tabii ki NATOnun müdahalesi gösterilebilir. Müslüman Kardeşler (İhvan) ve ideolojik kardeşleri niteliğindeki El-Kaide ve DEAŞ terör örgütlerinin faaliyetleri de bu bağlamda değerlendirilebilir. Kriz tamamen Libyanın iç krizi değildir. Aksine Avrupa Birliği içindeki Fransa ile İtalya arasındaki menfaat çatışması konuyu takip edenler için gayet aşikardır. Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Libya-Rusya yakınlaşmasından haz etmediği de ortadadır. ABD bu sebeple on binden fazla Suriyeli savaşçının Libyaya taşınmasını görmezden gelirken Rusların sınırlı sayıdaki askeri uzmanlarını da gündeme getirmektedir. Oysa Libya ulusal ordusunun envanterindeki Rus menşeli silahların bakım ve onarıma ihtiyacının olması, Rus uzmanların desteğini zorunlu ve doğal kılmaktadır. ABD yönetiminin Libya dosyasını ele alışı tamamen pragmatik yaklaştığını göstermektedir, ABD Libya dosyasını bazen Türkiye’ye bazen de Avrupa Birliğine bırakıyor. ABD yeşil ışık yakmamış olsaydı 7 fırkateyn, yüzlerce İHA ve SİHA’nın Libyaya gitmesi mümkün olabilir miydi? Libya’ya girenler arasında eskiden DEAŞ saflarında yer almış çok sayıda unsurun da bulunduğu tahmin ediliyor. Zira Katar’ın müdahalesi söz konusudur. Amaç, Libyayı İhvanın bankası haline getirmek, böylelikle bölgedeki faaliyetlerinin finansmanını sağlamaktır. Libyadaki iç savaş Sirte ve Cufra hattında durma noktasına gelmiş ve tıkanmıştır. ABDnin Sirte ve Cufranın silahtan arındırılması ve bu bölgelere uluslararası güçlerin konuşlandırılması önerisini Libyanın bölünmesinin teklif edilmesi olarak da yorumlayabiliriz. Ülkedeki taraflar halihazırda herhangi bir anlaşmanın eşiğinde görünmüyor. Bunun iki nedeni var; birbirlerine güvenmiyorlar ve her bir taraf aldığı dış desteğe bel bağlamış durumda. Libya Ulusal Ordusunun askeri anlamda caydırıcılığı ve kararlılığı devam etmektedir. Seçilmiş meşru parlamentonun desteğini alması nedeniyle kendi topraklarını ve bağımsızlığını koruması da en doğal hakkıdır. Bu bağlamda meşru bir kurum olarak Arap Savunma Anlaşması çerçevesinde, Arap kardeşlerinden ve komşu ülkelerden destek talep edebilir. Libya Parlamentosu da geçtiğiz günlerde askeri dengeyi sağlayabilmek için böyle bir talepte bulunmuştur. Ülkenin doğusunda ve batısındaki dış müdahaleler, Libya sahnesinin bir gerçekliği haline gelmiştir. Libyalılar ancak iyi niyet ve özveriyle ülkelerini bu bataklıktan çıkarabilirler. Ulusal bir yaklaşımla müdahil olan güçlerden kurtulabilir, daha önce Gadames şehrinde olduğu gibi yeniden iç müzakerelere başlayabilirler. Libyaya komşu ülkelerinin rolleri ise tarafsızlar ve Libya bataklığında boğulmak isteyenler olarak ayrıştırılabilir. Cezayir, Mısır ve hatta büyük ölçüde Fas, Libya krizinde dengeli bir tutum gözetmektedir. Tunusta ise Raşid el-Gannuşi tarafgir yaklaşımıyla Tunusun tarihsel tarafsızlık ilkesini ihlal etmektedir. Her halükarda kimse Libyayı güvenli bir limana taşıyacak olan bir projeye sahip değildir. Libya Parlamentosu da üzerine düşen sorumluluğu tam olarak yerine getirememektedir. Milletvekillerinin bir kısmı oturumlara katılmamakta, bir kısmı pasif kalmakta, bir kısmı da basit gerekçelerle meclisi boykot etmektedir. Diğer yandan bazıları Trablusta paralel bir parlamento kurma girişiminde bulunmaktadır. Oysa Birleşmiş Milletler, Akila Salihi meşru meclis başkanı olarak görmektedir. Libya Müslüman Kardeşler Örgütü, ideolojik olarak ulus devlet anlayışını benimsememektedir. Bu nedenle muhaliflerine baskı politikaları uygulamakta, gizliden gizliye El-Kaide, DEAŞ gibi örgütlerle pragmatist ittifaklar kurmaktadır. Libya ordusuna paralel askeri milis güçler oluşturduğunu da ifade edelim. Şimdilerde de Ulusal Muhafızlar adı altında bir proje üzerinde çalışmaktalar. Tüm bu anlattıklarımız Libya halkının önündeki engellerin tamamı değildir. Yolsuzluk mafyası, paralı askerler, yozlaşmış siyasiler, kabileci ve bölgeci yaklaşımlar, tüm bunlar Libya sahnesindeki çözümün önündeki engellerdir. Fransa ve İtalya arasındaki rekabet, Rusya’nın ve Türkiye’nin dahli ve Libya krizi ile Suriye krizinin arasında kurulan bağlantılardan sonra Libyada yaşananların sadece Libya ile ilgili olduğunu kim söyleyebilir? Roller dengelidir. Onu Tunustan saptıran Raşid Gannuşinin izlediği fetih ve uyum politikasının aksine uygulanabilir ve tartışmalı bir çözüm kristalize edilebilir. Dış politikaya müdahale etme hakkını vermeyen Tunus anayasası açıktır. Herkesin Libyayı güvenliğe götüren bir siyasi projesi yok. Libya parlamentosu üyeleri yüzünden tökezliyor. Devamsızlık, boykotlar ve boşta kalma arasında, arada sırada toplanan bir ulusal azınlığın varlığının yanı sıra Birleşmiş Milletler ve büyük ülkeler Şansölye Salihi Parlamento Başkanı olarak tanımaya devam etmelerine rağmen Trablusta paralel bir parlamento oluşturma girişimlerinde başarısız oldu. Ayrıca Libya "Kardeşler" grubunun uluslararası bir bağlantısı var. Ulus devleti kabul etmiyor, bu nedenle iktidara geldiğinde muhaliflerini dışlamayı uyguluyor ve gizlice terörist gruplarla müttefik oluyor. Siyasi kazanımlar elde etmek için DEAŞ ve El Kaide de dahil olmak üzere orduya paralel varlıklar yaratmaya yönelik defalarca yapılan girişimlerini unutmuyoruz. Geçmişteki "Kalkanlar" milisleri gibi şimdi de aslında Kardeşlere paralel olan "Ulusal Muhafız Projesi", Libyadaki popülerliklerini kaybetmelerine neden oldu. Suçlu milislerle ittifak halindeki yolsuzluk mafyası, faydacı siyaset paralı askerleri, bölgesel çekişme, aşiret ve bölgesel kotalar, Libya sahnesinde çözüm fırsatlarının önündeki engellerdir. Ancak bunlar Libya halkının önündeki tek engeller değil. Avrupa (İtalyan-Fransız) çatışmasının netliği, dış müdahale ve Libyayı Suriyede şantaj kartı olarak kullanmaları ile diğer çatışmalardan sonra bunu salt Libya krizi olarak gören ve okuyan var mıdır?
مشاركة :