Ürdün Başbakanı Dr. Bişr el-Hasavne: Bidenla birlikte Ürdün için yeni bir dönem başlıyor

  • 8/16/2021
  • 00:00
  • 7
  • 0
  • 0
news-picture

Ürdün son dönemlerde özellikle Kral 2. Abdullahın ABD ziyareti ve Ürdünlülerin fitne olarak adlandırdıkları ama kimi çevrelerce de saray darbesi olarak nitelendiren siyasi çekişmeyle gündeme geldi. Nüfusunun yarısı kadar Suriyeli ve Filistinli mülteciye ev sahipliği yapan Ürdün, mültecilere vatandaşlık vermeyi ise düşünmüyor. Kudüsün kendileri için kırmızı çizgi olduğunu ifade eden Ürdünlüler, Türkiyeden gelen kişilerin Kudüse İsrail üzerinden değil, Ürdün üzerinden gitmelerini istiyor. Ürdün, ABD Başkanı Joe Biden döneminden oldukça umutlu. Biden ve ekibinin Ürdünü iyi bildiğini ve Ürdünde iyi tanındığını söylüyorlar. Trump politikalarının kendilerine dayattığı, Yüzyılın Anlaşmasının da kapanmış bir sayfa olduğunu altını çiziyorlar. Türkiye ile ilişkilerinde son derece başarılı bir performans sergilediklerini ifade eden Ürdünlüler, Türkiye ile ilgili gelecek perspektifine de son derece önem verdilerini belirtiyorlar. Biz de Ürdündeki son siyasi durumu yerinde görmek, Kral 2. Abdullahın ABD seyahatini konuşmak, mülteci politikasını anlamak ve Türkiye-Ürdün ilişkilerinin geleceği hakkındaki sorulara yanıt bulmak için Ürdüne gittik. Gerek Başbakan Dr. Bişr el-Hasavne gerek Enformasyon Bakanı Sahır Dudinin evlerindeki sıcak, samimi ortam, gerekse de kamplara özel izinle yaptığımız seyahat sonrası Ürdün siyasetini anlamaya çalıştık. Bizim açımızdan, Dr. Hasavne ile başkent Ammandaki evinde rahat bir ortamda röportaj gerçekleştirmek, Ürdün siyasi zihninin düşüncelerinde gezinmeye yakın bir durum.   Daha da önemlisi, Ürdün kraliyet vizyonunun özelliklerinin ve pusulasının birçok önemli ve temel dosyada açıklığa kavuşturulmasına ve yorumlanmasına benziyor. Bu bağlamda Ürdün Başbakanı Dr. Bişr el-Hasavne ile yaptığımız röportaj hem yakın dönem hem de gelecek açısından birçok sorunun da cevabını da veriyor. "Trump ile çalışan ekibin hedefindeydik" Ürdün Başbakanı Dr. Bişr el-Hasavne, 2018 yılında eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde ülkesi ile ABD arasındaki anlaşmazlığın zirve noktasına ulaştığı dönemlerden bahsederken, iki parmağını kullanarak atış poligonlarına çapraz bir haç şeklinde yerleştirilen işareti yaptı. Parmaklarını kenetleyen Başbakan, "Maalesef o dönemde, Başkan Trump ile çalışan ekibin hedefiydik. Bunun sebebi elbette ki saygıdeğer Ürdün Kralı 2. Abdullahın, Trumpın ekibi ve Binyamin Netanyahu hükümetinin Yüzyılın Anlaşması adını verdikleri girişimi dayatma eğilimleri ile çelişen pozisyonlarıydı. Ürdün hükümetinden yapılan resmî açıklamada bu girişimin cehalet eseri olduğu ifade edilmişti" diye konuştu. Hasavne, bugün söz konusu girişimin sona erdiğini ve Trumpın ekibi tarafından önerilen konuların herhangi bir şekilde yeniden masaya yatırılmasının mümkün olmadığının altını çizdi.  "Zor ve karmaşık bir mücadeleydi. Ekonomik ve diplomatik olarak hedefe alındık" Başbakan Hasavne, Trumpın ekibi ve damadı Jared Kushner ile arka planda yaşanan siyasi mücadelenin zor ve karmaşık olduğunu ifade etti. Hatta ülkesinin, bu ekip tarafından ekonomik ve diplomatik olarak hedef alındığını söyledi. Öyle ki bu durumun Ürdünü izole etme girişimlerinde bulunma ve onu bir hedef haline dönüştürmeye kadar ulaştığına işaret etti. Ürdün Başbakanı, "Söz konusu dönemde Ürdün, ekonomik ve finansal açıdan kesinlikle abluka altına alınmıştı" dedi. Hasavne hükümeti, bu ablukanın uzun bir süre Trump yönetiminin ana seçimleri kazanıp baki kalacağına inanan birkaç ülkeyle ilişkilerine zarar verdiğine tanık oldu. Herhangi bir kardeş, dost ya da müttefik ülkeyi hedef almamaya özen gösteren Hasavne, tüm ülkeler için kendi çıkarlarının öncelikli olduğunu ifade etti. Ancak, Trumpın iktidarda kalması veya geri dönüşü temelinde siyasi stratejiler geliştirmeye gelince, Ürdünün yorumunun diğerlerine nispeten farklı olduğunun altını çizen Hasavne, süreci "zor bir aşama ve çetin bir sınavdı" diye özetliyor. Hasavne, Ürdün ile ABD arasındaki çekişme ve anlaşmazlıkların, devlet kurumlarıyla değil, yalnızca Ürdünü iyi tanıyan ve bölge ile ilgili dosyalardaki derin tecrübelerini takdir eden Trump hükümetiyle yaşandığına dikkat çekti. Başbakana göre ülkesinin o aşamada, zorluklara sabrettiği, baskıyı kontrol altına almaya çalışıp zamana bırakmayı seçtiği bir sır değil.  "Trumpın danışmanları, Ürdün aklının Kudüsü nasıl anladığının farkında değildi" O günlerden bahsederken, Trumpın danışmanlarının Ürdüne, Kudüsün Haşimi himayesi altına girişini garanti eden yazılı kararlar sunduklarını söyleyen Hasavne, şöyle konuştu:  "Öyle görünüyor ki, bunu düşünen ABDliler, Haşimi himayesinin tarihsel boyutu belgelere ihtiyaç duymadığı için Ürdün aklının meseleyi nasıl anladığının farkında değillerdi. Oysa bu, herhangi bir muhtıraya da garantiden çok daha önemlidir. Kudüs meselesi de Ürdündeki liderler ve halk için herhangi bir siyasallaştırmaya tabi edilemeyecek ilkesel bir meseledir. Dolayısıyla burada işaret edilen yem Ürdünün kurumsal aklı için ikna edici olmadığı gibi fayda etmişe de benzemiyor. Aksine Ürdünün kurumsal aklına göre bu süreçte Trump ekibinin hızlı ve aceleci oluşunun yanı sıra bölge meselelerinde gözle görülür bilgisizliği ile Ürdünün sabit tavrı, özellikle Filistin halkının temel hakları söz konusu olduğunda (ki Ürdün bu konuyu pazarlık konusu yapmadığı gibi hiçbir tartışma konusu veya siyasi ve diplomatik çıkar meselesi yapmaz) tüm bölgede hiçbir şekilde gerçek barış veya istikrarı oluşturacak ve sürdürecek çalışmaların yapılamamasına neden oluyordu." Başbakan, "Bu anlamda Ürdün çabalayıp elinden geleni yaparak sabırlı davrandı bununla birlikte son büyük seçimlerde koşullar değişene kadar o ABD yönetimi için bir hedef olarak kaldı" dedi. "Yüzyılın Anlaşması, kapanmış bir sayfa" Hasavneye göre Yüzyılın Anlaşmasının sayfası kapandı. Başbakan, konunun Ürdün halkı için hayati öneme sahip Filistin meselesiyle ilgili olduğunda, görmezden gelinemeyeceğini ifade etti. Filistin meselesinin tartışmasız bir şekilde ümmetin meselesi olduğunun altını çizen Bişr el-Hasavne, burada Ürdün vicdanı ve hakkaniyetini vurgulayarak, "Bazı başkentlerdeki bazı politikacılar, bazen bölgeyi ve halklarını olması gerektiği gibi okumuyor. Trump hükümetinin, bu tarihi bilgi cehaleti ve bağlam dışı okumasının Ürdün yönetimi, halkı ve aynı ölçüde Filistin halkı ve haklarına düşman olanlara alenen destek veren Netanyahunun liderlik ettiği aşırı sağcı İsrail gündemine hizmet etmeyi hedeflediği tahmin ediliyor" dedi. Netanyahunun Ürdün düşmanlığı, ülkenin İsrailden bir miktar su satın almasından sonra bunun İrana hizmet ettiği yönünde manipülasyonlar ortaya atma seviyesine ulaştığını ifade eden Hasavne, herkesi bu aşırılık ve düşmanlığı zihninde canlandırmaya çağırdı.  Bişr el-Hasavne, Ürdün halkının neredeyse yarısının Filistin kökenli olduğuna ve ülkenin toplumsal yapısında en büyük Filistinli mülteci kitlesine ev sahipliği yapmasının etkisi bulunduğuna çekiyor. Ayrıca Filistinli mültecilerin çocuklarının haklarının gözetilmesinin devletin görevleri arasında bulunduğunu ifade ediyor.  Toplumun diğer yarısının ise Filistinli vatandaşlarla aralarında akrabalık bulunduğuna işaret eden Hasavne, iki halk arasında kan bağı olduğunu ve Ürdünün doğusundaki halkın İsraillilerle çatışma geçmişine sahip olduğunu, Kudüs duvarlarında, Filistin ve Batı Şeria topraklarında şehitlerin kanlarının bulunduğunu belirtti. Bu nedenle, "Filistin halkının kabul edilmiş hakları ve Doğu Kudüsün Arap ve İslam kimliğini savunmadaki mücadele ve ihtiyat konusunda kimsenin önüne geçemeyeceği Ürdün halkı hakkındaki bu gerçekleri görmemek akıllıca değildir" dedi. Hasavneye göre, "bu gerçekleri inkar etmek riskli ve cehalet eseridir." "Kudüs, en büyük kırmızı çizgimizdir" "Yüzyılın Anlaşması isimli proje ve uzantılarıyla patlak veren anlaşmazlık konunun Kudüs dosyasına dokunmasıyla ortaya çıktı" diyen Başbakan Hasavne şöyle konuştu: "Karşı taraf, Ürdünlülerin Kudüs meselesinde yalnızca tek bir dil kullandığını ve Kudüsün kimliği ile Haşimi himayesinin hiçbir zaman ve hiçbir şekilde siyasi meşruiyet aramayan bir pusula olduğunu bilmiyordu. Kudüs, her zaman Ürdünün en büyük kırmızı çizgisiydi, öyle de kalacak. Bunu herkes böyle bilmeli. Saygıdeğer Kral, yurt içi ve dışındaki herkese bu bildirdi. Ürdün Kralı bunu, bir beklentiyle değil samimiyet ve inancıyla söylüyor. Trump yönetimi, Ürdün Krallığının Filistin ve Kudüs dosyalarındaki kararlılığı ve sabit tutumları nedeniyle kardeş ülke Suriyeye ihracatı özellikle de elektrik ihracatını sürdürmesine engel oldu. Ürdündeki yatırımlarla mücadele etti ve ekonomik izole uygulayarak Ammanı rahatsız etmeye çalıştı" Kraliyet Sarayından bir heyetle birlikte Trump ekibi ile doğrudan görüşen Hasavne, "Bu nedenle onlarla bir araya gelmek zor oldu" diye konuştu.  Başbakan Hasavne, Trumpın damadıyla yaptığı bir görüşmede, "Siz Filistin meselesini müteaahit kafasıyla çözemezseniz" demiş. Başbakan Hasavneye göre Ürdün, işgal altındaki Filistin toprakları ile ilgili herhangi bir barış girişiminde, öncelikle Filistin halkı ve nesilleri tarafından daha önce kabul edilmiş uluslararası meşruiyet kararlarının göz önünde bulundurması gerektiğine inanıyor. Uluslararası kararlara göre Filistin halkının işgal altındaki toprakların en az yüzde 22sine hakimiyet hakkına sahip bulunuyor. Hasavneye göre başkenti tartışmasız bir şekilde Doğu Kudüs olan bağımsız ve sürdürülebilir bir Filistin devleti ile sonuçlanmayan herhangi bir girişimin hiçbir anlamı yok. Bunu göz önünde bulundurmayan tüm girişimlerin İsrail sağı ve diğerlerine yönelik bir akrobasi hareketi olduğunu ifade ediyor. "Filistin meselesi konusunda Arap ülkeleri için risk yönetimi ülkeden ülkeye değişiyor" Hasavne, Filistin meselesi konusunda Arap ülkeleri için risk yönetim oranının bir ülkeden diğerine değiştiğini söylüyor. Ürdün halkı ve Filistinli mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan çevre ülkelerin doğası ve gerekliliklerinin Filistinden uzak diğer halk ve devletlerinkinden farklı olduğuna dikkat çekti. Bu nedenle Filistin meselesi veya İsrail ile ilişkiler ve normalleşme konusunda verilen tepki ve sergilenen tutumlarda, Arap ülkeleri arasında görülen farklıkların anlaşılabilir olduğuna vurgu yaptı. Dr. Hasavnenin resmi bir nitelik taşımayan şahsi görüşü, Körfez ülkelerinin, Ürdün veya Lübnana göre bu konulardan daha az etkilendiği yönünde. Bunun yalnızca coğrafi boyutla ilgili olmadığını söyleyen Hasavne, Ürdünün demografik yapısıyla da ilgili olduğunun altını çizdi. Parçalanan Filistin halkının, Mısır, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdüne dağılmış durumda olduğunu söyleyen Başbakan, fakat nüfusun büyük çoğunluğunun Ürdünde olduğunu belirtti. Pratikte, Filistin meselesinin bir bütün olarak kardeş bir Arap ülkesinin siyasi kararı üzerinde, kendi toplumsal gerçekliğine yansıdığı kadar etkili olduğuna işaret eden Hasavne şu ifadeeri kullandı: "Görmezden gelinmesi zor dönüşümler de gerçekleşti. Onlarca yıl önce Körfez ülkelerinde doğan Filistinliler, Körfez toplumunun kimliğine entegre edildi. Demografik ve coğrafik inceleme ve analizler yapılırken bu durum göz önünde bulunduruluyor. Dolayısıyla mesele, siyasi tutumların takibinden çok, sahadaki gerçeklerle ilgilidir. Çıkar ağları, bazı farklılıkların ortaya çıkmasına ve Filistin davasının bazen değişen öncelikleri bulunan bir sisteme sahip bir strateji olarak değil, taktik marjlarında yer almasına yol açabiliyor. Ancak herkes meşru haklar ve Filistin halkının yanında yer alıyor. Filistin halkının temel haklarının tüm kardeş ülkeler için anlaşmazlıklar ve hesapların dışında olduğuna inanıyoruz." Hasavne, Ürdünün Filistin meseleleri söz konusu olduğunda sabit tutumları olan bir ülke olduğunu ve diğer ülkelerin çıkarları konusunda anlayış gösterme esnekliğine sahip olduklarını ifade etti. Başbakana göre bu, bölgedeki ve dünya genelindeki dost, kardeş ve komşu ülkelerin gerektiği yerde Ürdünün hayati çıkarlarına anlayış göstermesi ve dostluğa zarar vermeyecek farklılıkların ortaya çıkması anlamına geliyor. Ürdün Başbakanı, "Biz Ürdünlüler için tartışmaya açık olmayan temel ve ilave konular başta olmak üzere Kudüsün kimliği, bizim vesayetimiz ve Filistin halkının hakları konusunda fikir birliği sağlanmasının mümkün olduğu söylenebilir" dedi.  "Kral 2. Abdullahın yakında zamanda Washingtona gerçekleştirdiği son ziyaret çok etkili, tarihi ve son derece başarılı" Hasavne, ülkesinin ABDli kurumlarla ilişkilerinin, eski ABD Başkanı Trumpın personeli ile anlaşmazlık ve çatışma yaşandığı zamanda bile çok iyi kaldığını vurguladı. Başbakan, Kral 2. Abdullahın yakında zamanda Washingtona gerçekleştirdiği son ziyaretin çok etkili, tarihi ve son derece başarılı olduğunu aktardı. Ayrıca Ürdünün ABDli yetkililere bölgesel tüm meseleler ve dosyalarla ilgili deneyimlerini, ne olduğu ve ne olması gerektiği konusunda görüşlerini ilettiğini söyledi. Ürdün Kralının ABD yönetimi ile gerçekleştirdiği son görüşmelerde olumlu ve yapıcı istişarelerde bulunulmasını ayrıca temel ikili ilişkilerin Ürdün çıkarlarını ve işbirliğini artıracak şekilde korunmasını sağladı. Büyük olasılıkla bazı meseleler ve vizyonlar açık bir şekilde ele alındı. Dr. Hasavne, bu konuda daha fazla ayrıntıya girmek istemedi. Ancak Hükümet Sözcüsü ve Devlet Bakanı Sahr Dudin ile aralarında geçen ayrıntılı diyalogdan anlaşılan, Ürdün Kralının ABD Başkanı Joe Biden, ekibi ve ABDli kurumlarla görüşmelerinin deneyim ve görüş alışverişi içinde olumlu bir şekilde sonuçlandı.  "Amman ve Washington arasındaki görüşmelerin esas noktalarını analiz etmek mümkün. Biden yönetimi, yalnızca Ürdün ile eski ilişki ve dostluğun desteklenebileceğin değil, iki devletli çözüme de gerçekten inanıyor. Fakat Ürdün hükümeti, ilişkiler konusunda oldukça deneyimli ve siyasi hesaplarını vehimlere dayandırmaz. Dolayısıyla iki devletli çözümü desteklemek ile bunu başarmak için programlar geliştirip ona doğru ilerlemek arasında somut bir fark bulunuyor. Amman hükümeti de ABDnin henüz birinci aşamada olduğunun farkında. Ammanın hesapları vehimlere dayalı değildir. Çünkü politikacıları, Netanyahunun çökmesi için pusuda beklediği mevcut sağcı hükümetin uzun ömürlü olmayacağının ve her türlü sürprize gebe olduğunun farkında. Dolayısıyla İsrail sahnesinin istikrarlı olmadığının, sürekli izleme ve inceleme gerektirdiğinin bilincinde." "İki ülke arasında derin ilişkiler var Biden yönetimi Ürdünde iyi tanınıyor" Gerek Başbakan, gerek Enformasyon Bakanı gerekse de Ürdünlü üst düzey yetkililerin verdiği bilgi Biden yönetiminin Ürdünün mesajını aldığı yönünde:   "Ürdünlülerin Biden yönetiminden anladıkları, İsraillilere, askeri tırmandırma politikasının kesin olarak reddedilmesi ve işgal altındaki topraklarda güvenlik gerilimine yol açabilecek askeri çatışmalardan kaçınılması başlığı altında açık bir mesajın iletildiği. Beyaz Sarayın bu mesajı İsraile açık bir şekilde iletti. Ürdün, Mısır Arap Cumhuriyeti ve tüm kardeşler ile koordineli olarak barış çağrısı çerçevesinde kalacak olsa da bunun farkında.  Amerikalılar ayrıca Gazze Şeridi ve Batı Şeriadaki ekonomik kalkınma ve güvenlik istikrarıyla da ilgileniyorlar. İsrailliler ve Filistinlilere verdikleri mesaj, anlaşmaya varmak üzere yeniden müzakerelerin başlatılması yönünde. Herhangi bir anlaşmaya varılması halinde Biden yönetiminin bunu güçlü bir şekilde destekleyeceği ifade ediliyor. Bunun dışında sınırlı düzenleme ve projeler konusunda herhangi bir vehmin söz konusu olamayacağı ifade ediliyor.  Bu örnek niteliği taşıyan bir durum değil. Fakat Amman, bunun önümüzdeki yıllar içinde geliştirilebileceğini düşünüyor." "ABD askerleri hiçbir zaman Ürdünde normalin üzerine çıkmadı" Bu ziyaret sırasında, iki ülke arasında derin ilişkiler bulunduğuna dair işaret ve kanıtlar ortaya çıktı. Veliaht Prens, henüz senatörken Bidenın ofisiyle bir uygulama programı üzerinde çalıştı. Ürdün Kralı da Özel Harekat Komutanı olduğu dönem Ürdünde anayasal yetkinin Krala geçtiği dönemde mevcut ABD Savunma Bakanı ile birlikte çalışmıştı. Hasavneye göre William Burns, ABDnin Amman Büyükelçisi olarak görev yaptığı dönemde Biden yönetimi Ürdünde tanınıyordu.  Katar ve başka bölgelerden ABD askerlerinin Ürdünde toplandığıyla ilgili olarak basında çıkan haberleri sorduğumuz Başbakan Hassavi, "Bu haberlerin genel olarak bir siyaset değişikliğine işaret etmediğini Ürdünde normal olarak bulunan asker sayısının ki bu sayının 3 ile 4 bin arasında olduğunu şuan da hiçbir şekilde asker sayısının 4 bin 700 üzerine çıkmadığının" altını çizdi. "Suriye rejimin devrilişine değil, davranış biçimini değiştirmeye odaklanmalı" Dr. Hasavne, Suriye dosyası konusunda, mevcut ABD yönetiminin pozisyonunda küçük de olsa bir değişiklik olduğuna inanıyor. Suriye rejimini devirmekten bahseden üslubun, onu alaşağı etmeye çalışma yanılsamasını sürdürmek yerine Suriye rejiminin davranış biçimini değiştirmeye odaklanarak daha gerçekçiliğe meyletmiş göründüğünü ifade eden Başbakan, bunun Ürdün Kralı tarafından alenen dile getirilen bir durum olduğuna işaret etti.  Bişr el-Hasavneye göre Ürdün, Mısır ve bazı kardeş ülkelerle birlikte Suriyenin Arap Birliğindeki yerine dönmesini önemsiyor. "Çünkü yerinde olmaması verimli değil, Arap Birliğindeki yerlerine dönmeleri durumunda Suriyeliler için inisiyatifler oluşturulabilir ve daha iyi bir diyalog kurulabilir. Arap Birliği aracılığıyla Suriyeli kardeşler ile mültecilerin ve yerinden edilmiş vatandaşların anayurtları Suriyeye dönüşü de dahil olmak üzere birçok önemli konu tartışılabilir." Başbakan, "Ürdün her zaman kardeş ülke Suriyedeki çatışma durumunu sona erdirmek için kapsamlı bir siyasi çözüm çağrısında bulundu. Bugün uluslararası toplumun, Ürdünün yıllar önce söylediklerini dikkate almaya başladığı bir sır değil. Yıllar önce söylenenler bugün de yararlı olabilecek ifadeler" dedi. "Suriyeli Mülteciler konusunda uluslararası toplum anlaşmaların sadece yüzde 7sini yerine getirdi" Hasavne, ülkesinin Suriyeli mülteci dosyası ve külfeti konusunda büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığını söyledi. Uluslararası toplumun, bu yıl, bölgedeki çok sayıda Suriyeli mülteciye bakım sağlama başlığı altında Ürdün ile üzerinde anlaşmaya varılanların sadece yüzde 7sini yerine getirdiğine dikkat çekti. Ürdün Başbakanı, Suriyedeki tüm çevre ülkelerin çıkarlarının ve aslında uluslararası toplumun çıkarlarının, Suriyeli mülteci hikayesinin olayların ön saflarında kalmasını gerektirdiğini düşünüyor. Bu, dünyada anlatılmaya devam edilmesi gereken ve önemini ve şurada burada insani veya yasal boyutu olan girişimlerin öncelikleri arasındaki yerini kaybetmemesi gereken bir hikaye. Ürdün ise Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile imzalanan mutabakat muhtırasına göre kapılarını Suriyeli mültecilerin kardeşlerine açtı. Bu nedenle, buradaki tutum her şeyden önce insani, küresel ve ahlakidir. Dr. Hasavne, ülkesinin 1950li yılların başında imzalanan, dünya genelindeki Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmeyi ilkeli ve ahlaki bir nedenle imzalamadığını ifade etti. Bu sebebin, sözleşmenin Ürdün vatandaşlığı elde eden Filistinli mültecilerin temel haklarını iptal edebilmesi olduğunu söyledi.   Ürdün devletinin, bu statüye sahip Ürdünlülerin mülteci statüsünün kaldırılmasıyla biten sözleşmeler imzalamakta bir çıkar görmemesi, Suriyeli sığınmacı kabul ederken UNHCR ile bir mutabakat imzalanmasına yol açtı.  Hasavneye göre bu kıyasa açık bir durum. Çünkü Suriyeli mültecinin ülkesine dönme hakkı korunmalı ve dünyanın vicdanı ne zaman olursa olsun bu hakkın uygulanması gerçekliği ile meşgul olmalı. Ürdün Başbakanına göre bu önemli bir konu. Suriyenin komşu ülkelerinin buna dikkat etmesi ve Türkiye gibi bir komşu ülke ile yakınlaşma ve ortak çıkar bölgesi oluşturması gerekiyor. Gerçek bir temsil gerektirir. Çünkü Suriyeli sığınmacılar konusundaki küresel ilgiyi marjinalleştirmek, bağımsız bir Suriye devletinin çıkarları için en kötü ve en korkunç senaryodur. "Suriyelilere vatandaşlık vermek mi... Allah göstermesin" "Ürdüne göre bu, Suriyeli mültecilerin yakında ülkelerine dönecekleri anlamına mı geliyor?" Hasavne bu soruya, "Gerçekçi olmak gerekirse, öngörülebilir kısa vadede bunun gerçekleşebileceğini düşünmüyorum. Çünkü mesele sadece Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönüşü ile sınırlı değil. Dönecekleri yerlerin tam olarak belirlenmesi, daha da önemlisi o mekanın siyasi katılım da dahil olmak üzere onurlu bir yaşam için gerekli koşulların sağlanması gerekiyor. Bu nedenle Ammana göre, mültecilerin geri dönüşünün gerçekten mümkün olması, başarılı ve istikrarlı bir geri dönüşe yol açan koşulların olgunlaşması için Suriyeli mültecilerin statüsünü korumak ve yeniden olumsuz bir durum yaşanmaması için bununla meşgul olunmalı" şeklinde yanıt verdi.  "Ürdün, gerçekten Suriyeli mültecilere vatandaşlık verecek mi?" sorsuna duraksamadan cevap veren Dr. Hasavne, "Allah göstermesin" dedi. Ayrıca, bazı gerçeklere değinerek 2011 yılında Türkiye, Lübnan veya Ürdüne sığınan kişilerin yaklaşık 10 yıldır oralarda bulunduğunu, Suriye çevresindeki mülteci bölgelerinde doğan bir çocuğun 10 yaşına geldiğini söyledi. Bunlar, Hasavnenin derinlemesine okumayı önerdiği gerçekler. Çünkü bugün ikinci nesil Suriyeli mültecilerden bahsediyoruz. "Türk kardeşlerimiz Ben Gurion üzerinden değil Ürdün üzerinden Kudüse gitmeli" Ürdün Başbakanı, ülkesinin mevcut durumda Türkiye ile çok iyi ilişkilere sahip olduğunu söyledi. Ancak iki ülkenin çıkarlarını ölçmek için ortak bir Türk-Ürdün anlaşmasının kurulması bağlamında geçmişteki bazı meseleleri diplomatik ve zarif bir üslupla ele aldı. Dr. Hasavne, Ürdünün Türkiye ile ticaret anlaşmasını birkaç yıl önce iptal etmesinin, yalnızca Ürdün sanayi sınıfının çıkarlarıyla bağlantılı olmasına rağmen bu konuda yapılan analiz ve okumaların abartıldığını düşünüyor.  Hasavne, "Yakın geçmişte, Türk dernekleri Mescid-i Aksa ve Tapınak Tepesine (Harem-i Kudsi) müdahale etme ve de bazen Ürdün vakıf görevlilerini meşgul etme girişimleri başlığı altında sorunlar gündeme geldi. Kudüs meselesi, Amman için çok hassas bir konu olması nedeniyle bazen ilişkilerde küçük sorunlar yaşandı. Fakat Türk kardeşlerin açıklamalar yaparak durumu aydınlatması ve Ürdünün bunları diplomatik olarak kabul etmesiyle bu sorunlar ortadan kalktı. Amman hükümeti Türkiye ile daha iyi ve daha derin ilişkilere önem verdiğini gizlemiyor. Daha da önemlisi Türkiyenin Ürdün ve Haşimi vesayetine verdiği desteği takdir ediyor. Ürdün Kralının kardeşleri ile birlikte İstanbulda Kudüs için düzenlenen İslam Zirvesine katılması da bunun açık göstergesi" dedi. "Türk kurumlarının Kudüsü ziyaret etmek için gelen Türk gruplarını Ben Gurion Geçidi ve işgal güçlerine ait başka geçitler ve kurumlar üzerinden geçirme ısrarı nedeniyle suçlamadan ziyade sitem niteliği taşıyan ve siyasi özelliği bulunan bürokratik bir işarette bulunuyorlar. Bu, iki ülke arasındaki kardeşlik ilişkilerini biraz zedeleyen bir işaret. Ürdünlü yetkililere göre, Ankara, Kudüs meselesinin Ürdünlüler için önemini anlıyor fakat aynı tutumu sergilemeye devam ederken Amman bunu davranışsal bağlamda normal ve kardeşçe görmüyor." Ürdünlü yetkililerin ifadesi, "Bu elbette ki düzeltilmesi gereken ayrıntı bir konudur. Çünkü Kudüs şehri ve kutsallarının, ümmet için öncelikli, bazen bazı fedakarlıklar gerektiriyor. İşgalle birlikte Kudüse ziyaretler düzenlemenin meşruiyetini kabul etme ihtimalini anlatan mesajlar vermemeye özen gösterilmeli" şeklinde. Başbakan Hasavne de "Sembolik, siyasi ve dini değeri, lojistik gerekçenin çok daha üstünde olduğu için Türkiyedeki kardeşlerinin düzeltmesini umduğu bir nokta. Ürdünlüler açısından işgal geçitlerini kullanmak Kudüsün statüsünün kutsallığına zarar veriyor. Amman, Türk kardeşlerinin Kudüsü ziyaret etmelerinden memnuniyet duyuyor. Elbette bu konuyu ele alma ve bu konuda bir anlaşmaya varma konusunda umut var" diyor. Dr. Hasavne, Türk şirketlerinin İsrail tarafı ve kurumları aracılığıyla Kudüse ziyaretler düzenlemesinin sebebinin Ürdün tarafının Filistin ile Ürdün köprülerinde bu tür ziyaretlere uygun altyapı eksikliğinden kaynaklandığını söylemimize itiraz etmiyor.  Bu mesele aynı zamanda Ürdün Başbakanının doğruluğu konusunda tartışmaya girmediği bir konu. Köprü bölgelerindeki altyapının geliştirilme ve çalışma aşamasında olduğunu kaydediyor. Fakat buradaki en önemli değere, Kudüsün kimliğine, İslami ve Arap kimliğine dikkat edilmesi gerektiği konusunda siyasi olarak dertli görünüyor. Türkiye ile ilişkilerin sürekli gelişme halinde kalması için bu dosyanın öncelikli ve ilkeli bir şekilde ele alınmasına engel olacak herhangi bir şeyin bulunmadığını söyleyen Başbakan, Ankara ile ilişkilerin mevcut durumda da genel anlamda da mükemmel olduğuna işaret etti.   Independent Türkçe

مشاركة :