Kabul edilebilir ve hiç kimseyi memnun etmeyen barış planı! Sudan Cumhurbaşkanının Esede yaptığı ziyaretten sonra, neden geldiği, onu kimin yolladığı, hangi mesajı taşıdığı, ziyaretin Esedi Arap Birliğine yeniden döndürüp döndürmeyeceği konularında birçok spekülatif haberler yapıldı. Başka bir gözlemci kesim ise, Sudan Cumhurbaşkanının bir Arap ya da uluslararası misyon için uygun olmadığını söyleyerek, ziyarete pek bir önem atfetmedi. İlginç olan şey, ziyaret esnasında konuşulanlar ve sonuç bildirgesinin Araplar, Arap milliyetçiliği ve Esedin izlediği Arap yaklaşımı ile ilgili olmasıdır. Ruslar, İranlılar ve Iraklı, Lübnanlı, Pakistanlı ve Afgan milisler aracılığıyla Arap milliyetçiliği yapılıyor! Bundan daha muhteşem Arap milliyetçiği olabilir mi?! Meselenin pratikte nasıl ilerlediğine bakalım. Sudan Cumhurbaşkanının vermek isteği mesajlar ilk değil, Suriyeye dönüşü talep edenlerin benzer değerlendirmeleri olmuştu. Suriyenin İran ve diğer odakların güdümüne girmesinde Arapların devre dışı kalmasının etkili olduğuna dair bazı analizler yapılmıştı. Hafızalarımız bizleri 2011 öncesine geri döndürmüş olsaydı, bu analiz ve değerlendirmelerin pek de isabetli olmadığını idrak ederdik. Araplar, Esedi Tahrandan az da olsa uzaklaştırmak için adeta birbirleriyle yarıştılar. Bazılarına yine hatırlatalım, Amerikalıların, Esedin Irak ve Lübnanda Tahran çıkarına çalışmaması için kendisini ikna etmeye çalıştıklarını ve bu konuda Araplarla yarıştıklarını biliyoruz. Suriye’den dönen Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar ve Araplar iki izlenimden birine sahiptiler: Ya Esed, Tahran’la ittifaktan vazgeçmek istemiyor, ya da artık bunu yapmaya gücü yetmiyor. 2007de ya da 2008de eski Başbakan Fuad Sinyora’nın danışmanı olduğum dönemde Suriye ile aramızda arabuluculuk yapmaya çalışan Sudan Cumhurbaşkanının temsilcisi ve bakan Mustafa Osman İsmail’in bana şöyle dediğini hatırlıyorum: “Eğer siz ve diğer Araplar, Esed ile kabul edilebilir ilişkilere ulaşmak istiyorsanız, Esedi Tahran’la olan ilişkilerinden dolayı kınamaktan vazgeçmelisiniz, zira o bu ilişkiyi bir avantaj ve garanti olarak görüyor. Hatta bunun Amerikalıların dahi çıkarına olduğunu düşünüyor!” Ona şöyle dedim: Ama başarılı olunamayacağını bildiğiniz bir arabuluculuktan sizin çıkarınız nedir? Dedi ki: Biz sizi zarardan korumak istiyoruz, Hizbullah ve Esed’in sizin üzerinize aynı anda gelmesini istemiyoruz! Başladığımız yere geri dönelim. 2010 yılında, Esed şu andan çok daha güçlü olduğunda, Tahranlılar onun omzundaydı, Şimdi niye olmasınlar ki? Arap ve uluslararası politika uzmanları, şayet Araplar Suriye’nin yeniden imarına katkı yapar, yerinden edilenlerin geri dönmesine yardım ederler ise Esed bunu dikkate alacak ve ülke kaynaklarını Arapların çıkarına kullanacaktır şeklinde bir analiz yapmasınlar, böyle bir beklentiye de girmesinler! Ancak, Irak’ta olduğu gibi, kayıtsız şartsız, beklentisiz böyle bir yardımda bulunabilirler. Irak örneğinde meseleye açıklık getireyim; Araplar ABD işgalinden önce ve sonra, daha fazla şeyler yapabilirlerdi, ancak yapmadılar. Suriye’de ise, Esede karşı yapılan devrimden önce uzun bir süre ellerinden geleni yaptılar. Beş yıldan fazla bir süredir, çoğu Arap ülkesi Irakla ilişkileri yeniden tesis ediyor ve Körfez ülkeleri yeniden yapılanma konusunda yardım sözü veriyorlar. Buna rağmen, Arap Birliği toplantısına katılan Irakın eski Dışişleri Bakanı İbrahim El-Caferi İran konusunda tartışma yaratacak sözler sarf etti. Devleti idare edenler memnun olduğu sürece İran’ın, Irak, Suriye ve Lübnana müdahale hakkı olduğunu(!) ve koşulsuz olarak Esed ve çevresi ile yeniden ilişkilerin tesis edilmesi gerektiğini ifade etti. Yani, Esed kuvvetleri tarafından yaklaşık 400 bin kişinin öldürülmesini, 10 milyon Suriyelinin yerinden edilmesini, iki milyona yakın kimsenin hapsedilmesini, on binlerce Pakistanlı ve Afganlı Şii’nin Suriye’ye yerleştirilmesini görmezden gelmemizi, İranlılar ve Ruslar için yapılmış binlerce satış, satın alma, yatırım, özelleştirme ve ipotek anlaşmasını kabul etmemizi istiyor. Körfezi ülkeleri başta olmak üzere Araplar bu konuda büyük bedeller ödüyorlar, peki ne karşılığında? Körfez Arapları Suriye’nin yeniden inşa sürecine yardımcı olacaklar. Suriye halkının büyük bir çoğunluğu bundan istifade edemeyecek. Sadece Rejim ve yandaşları bundan faydalanacaktır. Arapların bundan çıkarı gerçekten ne olacak? Amerikalıların ortaya koyduğu çözümler net değil. Hiçbir konuda istikrarlı bir tutum sergileyemiyorlar. Avrupalılar daha rasyonel yaklaşımlar sergiliyorlar; kapsamlı ateşkes, yerinden edilenlerin güvenli geri dönüşü ve 2254 sayılı karar doğrultusunda siyasi çözüme girilmesi gibi. Zira bu karar, Anayasaya yazabilecek geçici bir hükümetin kurulmasını, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılmasını ve güvenlik hizmetlerinin yeniden yapılandırılmasını öngörüyor. Ancak, 2254 (2012) sayılı kararın tüm unsurları, Rus, İran ve Türk müdahalelerinin bir sonucu olarak düşmüş durumda. Uluslararası toplum ve Araplar Suriyeden çıkarıldı ve bu üç ülke çözümün garantörü oldular ve herkesi Astana ve Soçi sürecine dâhil ettiler. 2254 sayılı Karardan geriye kalan sadece yerinden edilenlerin geri döndürülmesidir. Ancak bu geri dönüş de emniyetli değil. Bu karar, Avrupalılar ve Arapları, dönüş maliyetini ödemeye ikna etmeyi amaçlıyor! Avrupaya ve diğer bölgelere sızmaları bu şekilde engellenmiş olacak. Sudan Devlet Başkanı General Ömer el-Beşir’in ziyareti, Esede herhangi bir sorumluluk yüklemedi. Diğer Arap tutumları, -Mısır ve diğerlerinin tutumu gibi- yeniden imar gibi yardım maddelerini içermese dahi, daha önemlidir. Elbette, Suriye halkı Arap halkıdır ve yaşadığı göç Filistin halkının yaşadığı göç gibidir. Eski statüsünü yeninden kazandırmak için fedakârlık yapılabilir, hatta yapılmalıdır. Bütün Arapların Suriyeye dönebileceği bir tablo benimsenmelidir. Böylece uzun bir aradan sonra yeniden eski konumuna dönebilir. Kral Selman bin Abdulaziz, Körfez Zirvesinde bunu şu şekilde önermişti: Uluslararası kararlara göre politik bir çözüm ve onu uygulamak için geçici bir hükümetin kurulması. Öte yandan, Araplar ve Avrupalılar, Rusların yerinden edilmişleri geri getirmek ve siyasi çözümün geri kalanını uygulamak için önerdiği şeylerin sıkı takipçileri olabilirler. Herhangi bir Uluslararası buluşmada ya da Arap toplantısında, Beşşar Esedin Suriyenin başında süresiz olarak kalmasına izin veren bir çözüm benimsenmesi mümkün değildir. Suriyede yabancı birliklerin süresiz olarak kalması mümkün olabilir mi? İran, Arap ve uluslararası yönelimin dışında üçüncü bir görüş daha var. Aslına bakılırsa, bu bir Rus görüşüdür: “Durum şu anda çok parlak değil, zira Suriye toprakları ve güçler bölünmüş durumda. Yerinden edilmişlerin geri dönüşü de dâhil olmak üzere Esedin gölgesi altında dahi olsa, bu topraklarda birliği sağlayalım. Sonra her yeni gelişmeyi yeniden değerlendiririz.” Görünen o ki şu anda bu öneri uygulanmaya çalışılıyor. Rusların ve İranlıların gözetiminde sükûnet gerçekleşecek ise bu iki ülke burayı neden terk etsinler ki? Ve eğer "küresel baskı" Esed’in kararlılığı ve cesareti nedeniyle sona ererse, henüz ölmemiş Suriyeliler başka bir Devlet Başkanı arayışına nasıl girebilirler? Şayet o veya bu alternatif gerçekleşirse, Suriye halkına yaşatılan bunca insanlık dışı ıstırabı kim tazmin edecek?! Suriye’de insani, kültürel ve dini açıdan yaşanan trajedi, Filistin topraklarında yaşanan trajediden daha az değildir. Orada seksen yıl boyunca yaşananlar, burada yedi yıl içinde yaşandı! Onlar adına şarkı söylemem isteniyor Hangi maktul katili için şarkı söyler ki...
مشاركة :