Arapların, Esed rejiminin Arap Birliği’ne üyeliğinin dondurulması ve onunla olan ilişkilerin 2011 sonlarında durdurulması yönünde almış olduğu karar, yalnızca rejimin Suriyelilere karşı uyguladığı vahşet ve suçlardan dolayı değildi. Rejimin, Suriye meselesinin çözümü için Arapların ‘Arap girişimi’ üzerinden gösterdiği çabalarını ve pek çok Arap ülkesinin özel girişimlerini reddetmiş olması, Esed rejiminin Arap topluluğundan uzaklaştırılması kararının önde gelen sebeplerinden bir diğeri oldu. Baba ve Oğul Esed dönemleri boyunca Rejimin Arap bölgesine ilişkin acımasız ve vahşi bir politika izlemesi de kararın açıklanmayan ve derin sebepleri arasında yer alabilir. Nitekim Rejimin Arap çoğunluğa karşı İran’ın yanında durması, Arap ülkelerinin içişlerine müdahale etmesine kadar vardı. Rejimin Birliğe üyeliğinin dondurulması, Lübnan ve Irak’a şiddetli bir şekilde müdahale etmesi, Filistinlilere karşı bir tavır alması, Ürdün, Irak ve Lübnan’da suikastlar düzenlemesi, medya saldırıları başlatması, suçlamalarda bulunması ve çoğu Arap ülkelerindeki rejimler ve yöneticilere kadar uzanan faaliyetler göstermesi gibi daha önce yapmış olduğu eylemlere bir karşılık verme fırsatıydı. Bu nedenlerin ortasında Esed rejimi, yıllarını Araplar tarafından ilan edilen izolasyon ile geçirdi. Bu süreçte ihlaller, az ve zayıftı. Ta ki bazı Arap liderlerin Şam’a olası ziyaretleri veya Esed’in Arap başkentlerine ziyaretleri ve hatta önümüzdeki Arap zirvesine katılacağı hakkında çıkan haberler ve açıklamalar ile eş zamanlı olarak Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Beşir’in Şam’a ziyaretinin açık edilmesine kadar. Ziyaretler ve buluşmalar için açıklanan sebepler, Rejimin Arap çevresinden uzaklaştırılmasına yol açan benzerleri ile uygun düşmüyor. Nitekim bu sebepler arasında şunlar gösterildi: Bu buluşmalar, Rusların ve İranlıların da dediği gibi Suriye meselesi için bir çözüme varılmasına yardımcı olacak. Ama hiçbiri bunun nasıl mümkün olduğuna dair bir açıklama yapmadı. Ya da Esed rejimi, İran mollalarının iktidarına olan derin bağımlığı ve Şam’daki Kasru’l-Muhacirin’de karar verici olan Ruslar ile yaşanan son gelişmelerin ardından tekrar Arap saflarına döndürülecek. Bu fikri ortaya atanlar, Esed rejimi İran’ın tahakkümünden kurtulmak istiyor mu ya da bunu başarabilir mi, sorusuna cevap vermiyor. Bu iki sebebin yanı sıra Esed rejimi ile ilişkilerin yeniden kurulmasının teröre karşı verilen savaşa katkı sağlayacağını söyleyenler de var. Ama bu düşüncenin sahipleri, uzun tarihi boyunca Rejim ile anılan terörü ve teröristlerle kurulan ilişkileri gözden kaçırıyor. Hem de sadece el-Kaide ve türevlerine üye olan teröristlerle de değil, dünyanın dört bir yanındaki teröristlerle. Üstelik Suriyelilere karşı öldürme, sürme, yıkma ve dehşet saçma gibi suçları işlemeye de devam ediyor. Daha da önemlisi Esed rejiminin Arap ülkelerine karşı politikası, geride bıraktığımız yıllar içerisinde hiçbir olumlu değişime tanıklık etmedi. Aksine Suriye’nin duruşu, şiddet ve düşmanlığın boyutunu artırdı. O kadar ki Arap ülkelerine yönelttiği Rejimi hedef alan komplolara ortak olmak ve teröre destek vermek türünden suçlamaları da aşarak Esed rejiminden Arap liderlere karşı başlatılan üst düzey saldırılara kadar vardı. Lübnan’da olduğu gibi Arapların içişlerine doğrudan ve dolaylı olarak müdahale etmesi de cabası. Arapların Esed rejimi ile normalleştirilmesi fikrine ilişkin sorunların ortasında Rejim ile nasıl ve neden ilişki kurulacağı, Arap liderler tarafından onun başkentine yapılan ziyaretler veya onun yetkililerinin Arap başkentleri ziyaret ederek Arap yetkililerle buluşmasına dair sorular baş gösteriyor. Bu soruların cevabı ancak bunun arkasında kimin olduğuna bakılarak bulunabilir: Temel olarak Rus-İran ittifakı. Sudan Cumhurbaşkanı, Şam’ı kendisini Hartum’dan alıp geri getiren bir Rus uçağıyla ziyaret etti. Bu, Rusya’nın parmağı olduğunun bir göstergesidir. Aynı parmak, Mısır’ın karşılıklı ziyaretten hala uzak durmasına rağmen Esed rejimi ile olan ilişkisinde de kendisini göstermektedir. Ürdün ile Esed rejimi arasındaki ilişkilerde de bu parmak vardır. Bilindiği üzere iki ülke arasında yaşanan olumlu gelişmeler, Nassib sınır kapısını ve Amman ile Şam arasında resmi heyetlerin karşılıklı ziyaretler gerçekleştirmesinin yolunu açtı. Tüm bunlar Rusların hedeflerinden uzak değil. Ortaya çıkan bazı sonuçlar, aktif bir diplomasinin parçasıdır: Moskova, sadece en yakın olduğu için değil aynı zamanda en zayıf da olduğu için Esed rejimini Arap kapısından başlayarak uluslararası sahada yeniden pazarlamaya çalışıyor. Ruslar gibi İranlılar da Esed rejiminin Araplaştırılması çizgisinde ilerliyor. Çabalarının en önemli kısmı, Lübnan ve Irak kapısı üzerinden yaşananlardır. Nitekim İran bu iki ülkede tartışmaya lüzum bırakmayacak kadar etkinlik sahibidir. Bu etki, iktidardaki seçkinler ile olan ilişkiyi de aşarak siyasi ve mezhepsel uzantıları temsil eden cemaatler ve milislerin varlığına kadar uzanır. Mollalar iktidarının her iki ülkede de silahlı bir nüfuzu vardır. Irak’taki İran etkinliği, iktidar seçkinlerini uluslararası platformlarda Irak’a müdahalesi ve oradaki silahlı terör gruplarına desteği konusunda Esed rejimine yönelttiği aleni suçlamalarından vazgeçmeye itti. Irak ayrıca Suriyeli mültecilerin girişini de engelledi ve hükümetini DEAŞ, el-Kaide ve Esed rejimini destekleyen milislerin Suriye’ye geçişini kolaylaştırmaya zorladı. Yetmedi, Suriyelilere karşı işledikleri suçlara mali ve askeri anlamda destek de sağladı. Irak görünümlü İran, Iraklı yetkililerin en sonuncusu Dışişleri Bakanı İbrahim el-Caferi tarafından gerçekleştirilen Şam ziyaretleriyle Irak’tan Esed rejimine alenen bir açılım başlatıyor. İran’ın Lübnan’daki rolü, Hizbullah’ın siyasi-mezhepsel çatışmalar bağlamında verdiği daha büyük bir kargaşanın ortasında Iraklı muadiline yaklaşıyor. Söz konusu çatışmalar rejimi yıktı, seçkinlerini uzlaşmadan aciz bıraktı ve silahlı mezhepçi örgütü Hizbullah üzerinden bazen rüşvet çoğu zaman zorlama ile İran’ın nüfuzuna boyun eğmeye hazır hale getirdi. Hizbullah egemenliği ve Lübnan üzerine ittifakı, İran’ın Suriye meselesindeki siyasetinin yayılmasını sağladı. Lübnan’ı da ‘Lübnan çıkarları’nı dayanak göstererek Esed rejiminin yeniden Araplaştırılmasına açılan bir kapı haline getirdi. Sözü edilen bu çıkarlar ise Hizbullah’ın egemen olması dolayısıyla kapanmamış olan sınırların açılmasından tutun Lübnan’daki Suriyeli mülteciler mevzusuna kadar uzanıyor ki Hizbullah, Şam ve Humus’un şehirleri ve köylerini işgal edip yıkarak Suriyelilerin mülteci haline gelmesine sebep olan unsurlar arasındaydı. Sözün özü; Esed rejimin yeniden Araplaştırılmasına dönük çabalarda, eğer birden fazla taraf hakkında konuşulacaksa en etkin olan Esed’in Rus ve İranlı müttefikleri, Rejimin Arap çevresi ile olan ilişkilerinin normalleştirilmesi için ülkelere ve siyasi gruplara yönelik baskı uyguluyorlar. Bu da Rejimin, bölgesel ve küresel düzeyde yeniden pazarlanmasının bir hazırlığıdır. Bununla birlikte bu girişimler, Rejimin devam eden suçları, Suriye’de siyasi bir çözüme karşı ısrarlı itirazı, komplo ve bu komplodaki Arap rolüne dair söylemleri, Arap ülkelerine karşı müdahale ve düşmanca politikasını sürdürmesi gerçekleri ile çatışmaya devam edecek.
مشاركة :