İranın Ukraynaya karşı savaşında kullanmak üzere Rusyayı insansız hava araçları ve belki de füzelerle desteklemesi konusu başlı başına Rusya-İran ilişkilerini gözden geçirmek için bir katalizör değil, çünkü iki ülke arasındaki ikili ilişkiler, uzmanlara göre savaşın gidişatını değiştirmeyecek sınırlı bir etkiye sahip insansız hava araçları meselesinden daha derin. Bu konunun önem kazanmasının birinci nedeni İranın Arap Körfez ve Maşrık (Levant) bölgeleri ülkelerine yönelik eski ve yeni ısrarlı uygulamaları. Bu ülkelerin Moskova ve Tahran arasındaki ilişkinin gelişmesinden ve bunun bölge ülkelerine yansımalarından kaynaklanan yanlış veya doğru korkusu. Zira bu ülkeler, genel olarak Batı ve Rusya ve özel olarak Moskova ve Washington arasındaki çekişmenin şiddetinin ve hassasiyetinin damga vurduğu bir dönemde ABD ile ilişkilerinin birden fazla nedenden ötürü soğuk göründüğü bir zamandan geçiyorlar Rusya-İran ilişkileri, ister Sovyetler Birliği döneminde ister çöküşünden sonra olsun, her zaman herhangi bir ideolojik bağ olmadan koşullar tarafından yönlendirildi. Aralarındaki değişmez ortak payda, ABD düşmanlığı ve her düzeyde ona karşı çıkma arzusu olmayı sürdürdü. Buna ek olarak, ikisi de sadece bölgesel stratejik hedeflerine ulaşmayı değil, aynı zamanda Washingtonun egemen olduğunu düşündükleri küresel sistemi ortadan kaldırmayı amaçlayan siyasi rejimleriyle özdeşleşen ülkeler grubunun bir parçası. Bu noktada, ikisinin de tecrit edilmiş, kapana kısılmış ve dosta muhtaç oldukları aşikar. İran, nükleer programı ve kötü insan hakları sicili nedeniyle ABD yaptırımları altında olduğu için bu durumda. Rusya ise, emperyal hırslarının uyanması, ABD ile rekabet ruhunu yeniden canlandırması, Kırımın ilhakıyla başlayan ve Ukrayna’nın işgali ile bitip bitmeyeceği bilinmeyen genişleme arzusunun bir sonucu olarak bu durumda. Rusya ile İran arasındaki ilişkilerin güçlenmesinin Ukrayna savaşının ötesinde dünya meselelerini de etkileyeceğine şüphe yok. Elbette iki ülke mutlak bir uyum içinde değil, örneğin Suriyede emelleri farklı. Hâlâ oradaki nüfuzunu ve askeri varlığını koruyan Rusya, Tahranın Suriye’deki bölgesel emelleri konusunda hevesli değil. İsrailin bu ülkedeki İran hedeflerine ve çıkarlarına yönelik hava saldırılarını engellemek için çok az şey yaptı. Ancak aynı zamanda, Tahranın nüfuzunu İsrailin istediği şekilde sınırlamak için de bir şey yapmadı. Gelgelelim Suriyedeki hassas güç dengesinin İran lehine değişmesi ihtimalinin İsrail ve dolayısıyla Moskova ile ilişkisi üzerinde vahim sonuçları olacak. Rusyanın Ukraynadaki yardımına karşılık Suriyede İrana daha gelişmiş silahlar sevk etmesi ve nükleer programını geliştirmesine yardımcı olmaya karar vermesi halinde, bu, İsrailin Ukraynadaki savaşla ilgili olarak benimsediği tarafsızlığı Kiev lehine bozabilir. Öte yandan, Batı ile işler karıştığında İran ve Rusya birbirlerine ortak gibi davranıyorlar. İran-Rus ilişkilerini çeşitli yollarla geliştirmeye çalışan Tahrandaki karar vericilerin, yine de Batı ile ipleri tamamen koparmamaya özen gösterdikleri de biliniyor. Rejimin simgelerinin pozisyonları gözden geçirildiğinde, İran siyasi seçkinlerinin Rusya konusunda iki akıma ayrıldığı görülüyor. Baskın akım, İran sınırına yakın ABD askeri varlığına karşı bir denge olarak Rusya ile güçlü ilişkilerden yana. Ayrıca, Ortadoğudaki güç dengesini İran’dan uzaklaştıracak Amerikan destekli bir bloğa karşı Rusya ile stratejik ilişkileri güçlendirmeye hevesli. Bu grup, Dini Lider Ali Hamaney ve dış politika danışmanı Ali Ekber Velayeti, Meclis Başkanı Muhammed Bakır Gabilaf, Kudüs Gücünün üst düzey liderleri ve diğerleri gibi ona yakın kişileri içeriyor. Bu grup, Kremlinin Batıdan gelen tehditle ilgili endişelerini paylaşıyor ve İranı Batı yaptırımlarından ve askeri saldırılardan korumak amacıyla daha güçlü ikili iş birliği için çabalıyor. Pragmatistler olarak bilinen ve şu anda daha zayıf görünen ikinci akım, Rusyayı önemli bir komşu olarak gören ancak Rusya ile stratejik ilişkileri güçlendirmeyi reddeden ılımlı ve muhafazakar politikacılardan oluşuyor. Bu politikacılar, İranın Batı ile seçeneklerini açık tutmasının, Moskovaya aşırı bağımlılıktan kaçınmasının faydalı olduğuna inanıyorlar. Bunlar arasında eski dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif, eski cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani yer alıyor. Nükleer anlaşmaya dönme şansının azalması ve İran’ın kendisine yönelik yaptırımları kaldırma fırsatını kaybetmesiyle bu akımın sesi zayıfladı ve bu da İran’ı daha çok Rus kucağına itti. Kendilerine yönelik Batı yaptırımları, Rusya ve İran’ı ABD ve NATO liderliğindeki uluslararası çerçevenin ortak düşmanları olarak birbirlerine yaklaştırıyor. 22 Temmuzda Velayeti, Rusyanın ülkesini destekleme siciline atıfta bulunarak, Tahranın Batıyı yatıştırmaya çalışmak yerine destek ve stratejik uyum için Rusyaya başvurması gerektiğini belirtti. Bunlara ilaveten bazı İranlı liderler, Rusyanın Ukraynayı işgalinin uluslararası sistemin yapısını İranın ulusal çıkarları lehine olacak şekilde sarsabileceğine inanıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 19 Temmuzda Tahranda yaptığı görüşmede Hamaney, Rusyanın Ukraynayı işgal etmesinin sebeplerini İranın Ortadoğuya müdahalesinin sebeplerine benzetti. Putinin savaşına güçlü bir destek vererek, "Rusya Ukraynaya asker göndermemiş olsaydı, daha sonra bir NATO saldırısıyla karşı karşıya kalacaktı" dedi. Bunun ortasında, birkaç soru öne çıkıyor ve en önemlileri şunlar: Rusya ile İran arasındaki ilişki hangi boyuta ulaşabilir? Açık bir ortaklıktan stratejik bir ilişkiye geçer mi ve bunun bölgemize yansımaları nelerdir? Bu aşamada Rusya ile bir Arap ittifakı ilişkisi faydalı olur mu? Bu alan söz konusu sorulara kapsamlı cevaplar vermeye imkan tanımıyor, ancak iki şey unutulmamalı; tarih sabit, politika ise değişkendir. İran-Rus ilişkilerinin uzun tarihine hep bir tereddüt ve endişe hali egemen oldu. Her iki tarafın davranışları, pek çok kez aralarında bir güven eksikliği olduğunu açığa çıkardı. İki ülke, aralarında daha yakın ilişkiler kurmaya çalıştıklarında bile, bunu ilk olarak Şah döneminde ve siyasi amaçlardan ziyade ekonomik amaçlarla yaptılar. Devrimden sonra ise, Washington karşıtı politika gereği yakınlaşmaya çalıştılar. Ancak tüm bunların ortasında, Rusya İranın nükleer emellerinden endişe duyarken, İran da Rusyanın Suriye kapısından Ortadoğuya dönmesinden ve nüfuzunu sarsmasından korkuyordu. Öte yandan, eğer İran bugün Batı ile müzakereleri tökezledikten sonra Rusyayı kendi tarafına çekmeye çalışıyorsa, diğer yandan da Ukraynadaki savaşın sonuçlarını, Rus müttefiki üzerindeki kısa ve orta vadeli yansımalarını temkinli bir şekilde bekliyor ve tüm yumurtalarını tek sepete koymadan manevralar yapıyor. Bilhassa devam eden savaştaki kayıplarının, askeri ve lojistik gücünün zayıflığının ortaya çıkmasının, Suriye savaşında ancak ABD’nin göz yumması ile elde edebildiği güç ve kuvvet halesinin kaybolmasının ardından, İran da bölge ülkeleri gibi Rusyanın bu aşamada bölgede herhangi bir rol oynayacak nitelikte olmadığını idrak ediyor. Ortadoğuda kendisine bir şemsiye sağlayacak güçte olmadığını algılıyor. Bugün Rusya için İran, Ortadoğuda destek sağladığı ve bunun karşılığında Kafkaslar, Orta Asya ve Ukraynada kendisinden destek aldığı stratejik bir ortağı temsil ediyor olabilir. Moskova ve Tahran, her biri kendi yollarıyla Arap tarafını kazanmayı hedefliyor. İran, Arapların onun yörüngesinde dönmelerini ve kendi ölçülerine göre bir bölgesel güvenlik sisteminin kurulmasını istiyor. Rusya da öyle ve ikisinin de asıl amacı Washingtonun bölge ülkeleriyle ilişkisini zayıflatmak. Batı hegemonyasına yönelik eleştiriler haklı, ancak bu, kesinlikle, Rus siyasetinin Slav kibri ile dolu ve dinsel bir kilise bakış açısına bağlı olduğu gerçeğine göz yummak anlamına gelmez. Araplar olarak Batı bize karşı ne kadar fırsatçı olursa olsun, tarihin iyi tarafında olmalıyız. Bu da bizi asıl soruya geri götürüyor: Moskova ile Tahran arasındaki ilişkiyi koparmak için cazip araçlarımız var mı? Bunun için ödenmesi gereken bedel nedir? Rusları cezbetmek için bu bedeli ödemeye değer mi?
مشاركة :