2019’da Fransa’yı bekleyen 4 büyük zorluk

  • 12/30/2018
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Yurtiçinde ve yurtdışında konumu zayıflayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u, 2019da dört büyük zorluk bekliyor. Macron Cumhurbaşkanlığı görevine geldiği 2017 baharından bu yana ilk kez ağırlığını koyamazken işler kontrolünden çıkıyor gibi görünüyor. “Değişim hayalinin” simgesi “genç cumhurbaşkanı” imajı yerini, toplumun en kırılgan kesiminden gelen şikayetleri duymayan ve refah sınıfı tarafından alkışlanan “kibirli zenginlerin cumhurbaşkanı” imajına bıraktı. Çünkü Macron, zengin sınıfın üzerindeki varlık vergisini kaldırmış, şirketlere vergi indirimi yapmış ve iş kanununu işverenler için daha uygun hale getirmişti. Bununla birlikte, bu değişikliklerin uygulanması için hazırlanan hızlı reformlar sonuçsuz kaldı ve işsizlik rakamlarında gerileme olmadı. Diğer yandan ekonomik büyüme ve dış ticaret rakamları hala düşük seviyelerde seyrediyor. Hükümet “ekolojik değişim” adına kirli enerjiyi terk ederek temiz enerjiye yönelmek için akaryakıtta ek vergiler uygularken on binlerce kişi şehirlere, caddelerin girişlerine, otoyollara ve kavşaklara akın ederek, öfkelerini kustular. Hedef yalnızca Cumhurbaşkanı Macron ve hükümeti değil, aynı zamanda yönetimdeki teknokrat sınıfıydı. Cumhurbaşkanı Macron bir süre tereddüt ettikten sonra, ekonomiyi protesto eden göstericilerin taleplerinin büyük bir kısmını kabul etmek zorunda kaldı ve üç aylığına bir “ulusal diyalog” başlatarak yangını siyasi olarak söndürme yoluna gitti.  Amaç, öfkeyi bastırmak ve insanları sakinleştirmekti. Bu yüzden Fransa’nın 2019’daki ilk ve en önemli iç zorluğu, ülkeyi yeniden bir araya getirmek ve reform programını yeniden başlatmak olacak. Fakat her şeyden önce Macron’un kaybettiği güveni yeniden kazanması gerekiyor. Bu da ancak 18 aydır sürdürdüğü politikaları değiştirip Fransızları yalnızca refahlarına değil, isteklerine cevap vermeye çalıştığı konusunda ikna ederek mümkün olabilir. Gelecek ilkbaharda yapılacak olan Avrupa seçimleri, Macron’un görevinde ne derece başarılı olduğunu gösterecek. Şu ana kadar yapılan kamuoyu yoklamaları halkın eski cumhurbaşkanı adayı Marine Le Pen’in lideri olduğu aşırı sağcı Ulusal Cephenin (FN) en iyi çözüm olduğunu düşündüklerini ortaya koydu. Ancak vatandaşlarının güvenini geri kazanma arayışında olan Macron’un, başka türlü işsizlik oranlarının düşmeyeceği, alım gücünün artmayacağı ve özellikle Avrupa Birliği (AB) seviyesinin üzerinde borç açığı olan ülkenin mali durumunun iyileşmeyeceği belirtilen yüksek ekonomik büyüme için ekonomik ve sosyal başarıya ihtiyacı var. Macronun ofisinde Sarı Yelekliler’in yanı sıra hükümetin zayıfladığını ve taleplerini ortaya koyma hakkı olduğunu düşünen öğrenciler, polisler, çiftçiler, işçiler ve diğer alanlardan insanlardan gelen geniş bir talep listesi bulunuyor. 2018de Fransada üç terör saldırısı meydana geldi. Bu saldırılarda 15 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Şerif Chekatt isimli saldırganın Strasbourg’daki terörist saldırısına kadar terör tehdidi ülkenin öncelikli kaygılarından biri değildi. Fransanın terörle mücadeleden sorumlu başsavcısı François Molins’e göre DEAŞ’ın Irak ve Suriyede kurulması, istihbarat kapasitesinin güçlendirilmesi, Avrupa’da terörle mücadele koordinasyonun oluşturulması ve işbirliğinin geliştirilmesi, terörün öncelikli konular arasından çıkarılmasına katkıda bulunmuştu. Ancak Strazburg süreci bu kanaatleri yok ederken güvenlik yetkililerinin hesaplarını gözden geçirmelerine neden oldu. Güvenlik yetkililerinin görevlerini iki mesele zorlaştırıyor. Bunlardan ilki son terör eylemi faillerinin “yalnız kurt” olarak tabir edilen şekilde, “DEAŞ”, “el-Nusra” veya “el-Kaide” gibi herhangi bir dış terör örgütüyle bağlantıları olmaması. İkincisi ise Fransa cezaevlerinde tutuklu bulunan yüzlerce kişinin terör suçlamasıyla aldıkları cezaların sona ermesinden sonra salıverilecek olmalarının getirdiği kaygı. Fransa İçişleri Bakanı Yardımcısı Laurent Nunez, asıl tehdidin Fransız topraklarında yaşayan ve ilkel davranışlarda bulunmaya kararlı insanlardan kaynaklandığını söyledi. Şerif Chekatt örneğinde olduğu gibi sertlik ve radikalizmle karakterize olan 450 kişinin bir kısmı terörizm, büyük bir kısmı ise kamu hakkı kapsamındaki suçlardan hüküm giymiş olmaları nedeniyle cezaevlerinden çıkmaları endişe kaynağı haline geldi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Macronun karşı karşıya olduğu ikinci zorluk, Fransızların güvenliğini sağlamak ve ciddi bir tehdit oluşturan güvenlik listelerindeki insanlarla baş etmenin etkili bir yolunu bulmak oluyor. Popülist ve aşırı sağcıların yangını alevlendireceğinden ve Macron ile hükümetini zayıflatmak için göç, güvenlik ve İslam dosyalarından yararlanmaya çalışacaklarına şüphe yok. Marine Le Pen, Fransada aşırı sağcı partilere güç getiren “İtalyan deneyiminin” kapsamını genişletmek istiyor. Söz konusu iki dosyanın yanı sıra Macron’u 2019’da bekleyen zorluklar arasındaki ilk yurt dışı meselesi olarak Avrupa dosyası yer alıyor. Macron’un 2017 yılında aşırı sağcı adayı mağlup ederek cumhurbaşkanı seçilmesi AB’ye rahat bir nefes aldırmıştı. Macron seçimle aşırı sağcı ve popülistleri “geçici olarak” askıya alırken Avrupa’da her seviyede yeniden bir başlangıç için iddialı bir program geliştirdi. Seçilmesi benzersiz bir olumlu etki ile karşılanan Macron, “kurtarıcı” olarak görüldü. Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkelin göç krizindeki zayıflığından, İngiltere’nin “Brexit” nedeniyle nötrleştirilmesinden ve İtalya ile İspanya’nın iç zorluklarından yararlandı. Çünkü sahada başka kimse kalmamıştı. Cumhurbaşkanlığına gelişinden 20 ay sonra Macron’un istediği Fransa’nın, AB’nin lideri ve dünyanın aranan sesi olma imajında gerileme yaşandı. Bu durum Polonya Dışişleri Bakanı’nın tereddüt etmeden Fransa’yı “Avrupanın hasta adamı” olarak tanımlamasına neden oldu. Dahası, bugün Fransa AB’deki “en iyi konumunu” da koruyamadı. İngiltere hala Brexit ile boğuşuyor. Doğu ve Orta Avrupa, AB ülkeleri arasında eski kıtaya göçler konusundaki dayanışma, yargının bağımsızlığı ve basın özgürlüğü açısından Avrupa standartlarından uzaklaştıkça uzaklaşıyor. Aşırı sağcılar Avusturya ve İtalya’da iktidara geldi. Danimarka ve Almanyada da bu yönde büyük adımlar atılırken “ikiz kardeşleri” Macaristan, Polonya ve İspanyada popülizm iktidara kısmen ortak oldu. Avrupa’yı yeniden canlandıracak projeleri yalnızca bir kaç adımla sınırlı kalan Macron, buna dair son açıklamasında “gerçek ve güçlü bir Avrupa ordusu” kurulmasından söz etti. Bu açıklama başta Varşova Paktının eski üyeleri olmak üzere birçok Avrupa ülkesini kızdırırken bu ülkeler, ABD ile NATO’da kalmayı ve NATO şemsiyesini bilmedikleri bir şemsiye ile değiştirmemeyi tercih ediyorlar. Fransanın bağımsızlığı ve gücünün yanı sıra uluslararası düzeydeki saygın duruşunu koruma isteği Macron’u adeta Fransa eski Başbakanı Charles de Gaulle’ın bir kopyası haline getiriyor. Ancak burada Macron’un karşısına dördüncü bir zorluk çıkıyor. Macron Fransa’nın küresel konumunu güçlendirme konusunda tıpkı “Judo” sporunda olduğu gibi diğerini kendine çeken, itmeyen farklı bir yaklaşım izledi.  Bu yaklaşımdan yola çıkarak, ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakınlaşan Macron, Çin ve Hindistanla yakın ilişkiler kurmaya çalıştı. Suriye dosyasına bazen Washingtondan, bazen Moskova veya Ankaradan girmeye çalıştı. İranla yapılan nükleer anlaşmaya sıkı sıkıya bağlı kaldı ve Afrikaya olan ilgisini kaybetmedi. 2019’da G7 zirvesine ev sahipliği yapacak olan Fransa, bunu uluslararası arenaya geri dönüş için bir fırsat olarak kullanmak istiyor. Macronun doktrini, tek taraflılığı terk etme ve dünya meselelerine çok taraflı olarak bakma felsefesine dayanıyor. Ancak, ABDnin çıkarlarına hizmet etmeyen uluslararası kuralları reddeden bir ABD başkanıyla bu yolu izlemesi zor olacak. ABD Başkanı Trump bu tutumunu, Paris İklim Anlaşması, İran’la Nükleer Anlaşma ve birçok uluslararası kuruluştan çekilerek, küresel ticaret kurallarını göz ardı ederek ve ABD yasalarını sınırlarının ötesine taşıyarak net bir şekilde ortaya koydu. Trump gibi, Rusya Devlet Başkanı Putin de kolayca diyalog kurulabilen bir muhatap değil. Doğu Ukrayna, Kırım veya Suriye dosyası gibi bölgesel dosyalarda Macron’un hiçbir etkisi olmadı. Böylece hem yurtiçinde hem de yurtdışında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un karşı karşıya olduğu dört zorlu dosyanın resmini çekmiş olduk. Acaba Macron, zamanı geriye alıp, bir zamanlar yaşadığı o ışıltılı günlere yeniden dönebilecek mi yoksa sonsuza kadar veda mı edecek?

مشاركة :