Sudan, bugünlerde şahit olduğu öfke gösterilerine ilk kez şahit olmuyor. Bu gösteriler, 19 Aralık’ta Sudan’ın kuzeyinde Atbara şehrinden başlayarak başkent Hartum’a ve oradan da diğer şehirlere yayıldı. Sudan, bu gösterilere ilk kez şahit olmuyor. Çünkü bu ülke, -ki birkaç yıl öncesine kadar yüzölçümü bakımından en büyük Arap devletiydi- 8 yıl önce halen Arap Baharı olarak bilinen bir ortamda farklı gösterilere tanık oldu. Fakat o dönemdeki gösteriler, şu an izlediğimiz gösterilere göre daha dar kapsamlıydı ve daha az öfke, kargaşa ve şiddet içeriyordu. Genelde o dönemdeki gösteriler, bir Arap ülkesinden diğerine geçen devrim olgusunun bir parçasıydı. Sanki bu olgu, mikropları havayla birlikte yayılan bulaşıcı bir enfeksiyondu. 8 yıl önce maddi talepler değil de manevi talepler ağırlıktaydı. Başkent Hartum’da ve Sudan’ın diğer şehirlerinde göstericiler, özgürlük, sosyal adalet ve demokrasi gibi taleplerde bulunuyorlardı. Arap Baharı fırtınasının kapısını çaldığı ve ordunun harekete geçtiği ülkede bu tarz sloganlar atılıyordu. Mesela ekmek fiyatlarını düşürmek, talepler arasında ya da taleplerin başında yer almıyordu. Pahalılıktan ve ekmek dışında diğer ürünlerin kıtlığından şikâyet etmek, şu an olduğu gibi Sudan’ın farklı bölgelerinde meydana gelen gösterilerin ortak dili değildi. Hâlihazırda Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, polislerden göstericilere karşı aşırı güç kullanılmamasını talep etti. Beşir, “Polis, vatandaşları öldürmek için değil, ülkenin ve vatandaşın güvenliğini sağlamak için sokakta bulunuyor. Güvenlik, değerli bir sermaye. Devlet, vatandaşlarının güvenliğini sağlamada tembellik etmeyecek” dedi. Çünkü kendilerine karşı aşırı güç kullanılmamasını istediği göstericiler, kendisinin istifa etmesini istemek için sokağa çıktılar. Yine şayet polis kendilerine engel olmamış olsaydı onlar, Beşir’in istifasını isteyen notu Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na teslim etmeye çalışacaklardı. Arap Baharı döneminde Beşir’in istifa etmesini talep eden çeşitli gösteriler meydana geldi. Öyle ki Beşir, gösteriye katılanları tehdit ederek onlara günlük işleriyle meşgul olmalarını tavsiye etti. Çünkü her göstericinin kendi dirseğini yalaması, hükümeti devirmekten daha kolaydı. O dönemde göstericiler, halkı ‘dirsek yalama cuması’ gösterisine çağırarak Beşir’e tepki gösterdi. Dirsek yalama cuması, diğer cumalar arasında nadir bir gündü. Bu, 2011’de Arap Baharı olarak isimlendirildi. Cumhurbaşkanı Beşir, 2020 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olmayacağına dair eski vaadini yeniden gündeme getirirse, durmak bilmeyen bu gösterileri kontrol altına alabilir. Beşir, iki yıl önce 2020 seçimlerine katılmayacağını, şu anki göreviyle yetineceğini ve 2020’den sonra yönetimde kalmayı düşünmediğini net bir şekilde dile getirdi. Ancak geçmiş süreçteki net işaretler, Beşir’in bu düşüncesinden vazgeçtiğine işaret ediyor. Belki de Aralık ayının ortasında protestolara başlayan göstericilere hükümet tarafından verilen tüm vaatler, göstericileri neredeyse her sabah sokağa çıkmaktan vazgeçiremediği ve sokağın öfkesini dizginleyemediği görülüyor. Öfkeli sokak, diğer ürünlerle birlikte ne ekmek istiyor ne de elindeki paranın azlığından şikâyet ediyor. Aksine öfkeli sokak, bir eliyle siyasi değişimi talep ederken diğer eliyle de pazarlarda azalan ürünleri istiyor. 30 yıldır iktidarda olan bir rejimin kendisine dikte edilmesi yerine değişimi sağlaması, değişim girişiminde bulunması ve istediği zaman değişimi organize etmesi gerektiğini bildiğinden dolayı değişim talep ediliyor. Halkına empoze edilen bu tür bir değişimin ağır bedelleri olduğu bölgedeki tecrübelerle sabittir. Mevcut durumda Sudan, bu ağır bedelleri kaldıramaz. Sudan’ı ve kardeş halkını sevenler, bu sonuçların meydana gelmesini temenni etmiyor. Büyük bir ihtimalle her gün daha fazla gösteri yapmaya çağıranlar, cesur vaatlerin olması halinde gösteri yapmaya çağırmaktan vazgeçeceklerdir. Örneğin; yeni bir seçim vaadinin olması halinde göstericiler, bu seçimlerde ülkeyi daha iyi bir duruma götürebilecek bir pencere bulabilecek. Beşir’in kendi kendine verdiği yönetimden ayrılma vaadi iki vaade dönüştü: İlki, hiç kimsenin kendisine dikte etmeden önceden seçtiği tarihte ayrılma vaadi. Diğeri ise bugünden 2020 yılındaki seçim tarihine kadar uzanan zaman diliminde geçiş sürecini organize etme vaadidir. Aslında Sudan Cumhurbaşkanı, 30 yıl önce iktidara geldiği zaman, şifahi olarak üçüncü bir vaatte bulunmuştu. Bu vaat, vatandaşı o dönemdeki mevcut yaşam koşullarından daha iyi yaşam koşullarına taşıma sorumluluğuydu. 30 yıl önce satılan ekmek, daha kaliteli, daha ucuz ve daha boldu. Sudan sterlini, daha güçlü ve daha değerliydi. Bugün nadir ya da kıt bulunan ürünler, önceden daha boldu. Bu gerçeğe rağmen hiçbir hükümet, söz konusu üçüncü vaadi yerine getirmedi. Öfkeli göstericilerin talep ettiği değişim, gelecekte meydana gelmeli. Sadece Sudan hükümetiyle Sudan halkı arasında değil her hükümet ve her halk arasında var olan bu şifahi vaadi başka bir hükümet yerine getirebilir. Aynı zamanda bu, zorla değişime zemin hazırlayacak şekilde yönetimde farklı görüş sahipleriyle partiler arasında dönüşüm felsefesinin dayandığı sağlam bir kuraldır. Sudan Cumhurbaşkanı, ülkesinde umut penceresini açabilir, daha iyi bir yaşam isteyen bu kitleyle ortak bir noktada buluşabilir ve General Sivar ez-Zeheb’in önceden yazdığı “Aslında koltuk, bir hedef değildir ve hedef de olamaz” ifadesini yeniden yazabilir.
مشاركة :