Suriye’de Kürtler, 2004 yılındaki Kamışlı intifadasından beri rejimle doğrudan çatışmaya girerek bazı demokratik haklar talep etti. Suriye devrimi başladığı zaman, devrimin yanı sıra Kürt halkı, kendi varlığının tanınması ve bazı meşru haklarının kabul edilmesi ümidiyle özgür ve demokratik bir Suriye istedi. O dönemde devrimin gidişatının değişip, Kürt sorununun Suriye krizinin çözümü yolunda büyük bir engele dönüşeceğini bilmiyorduk. Suriye ile ilgili özel planları olan Türkiye, Suriye’deki otoritenin Müslüman Kardeşler’in (İhvan) elinde olmasını istedi. Bunu da Türkiye’nin önceki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye krizinin başında Beşşar Esed’le görüşmesinde dile getirdi. Suriye Devlet Başkanı, bu durumu reddettiği zaman politikacıları ve silahlı unsurlarıyla Türkiye ve hatta bütün sivil örgütler ve yardım kuruluşları, yüzlerini Suriye muhalefetine çevirdi. Türkiye, eğitim merkezleri ve kampların yanı sıra Suriye muhalefetine silah ve savaş malzemesi vermek için kapıları açtı. Hepsine de Suriye Kürtleriyle işbirliği yapmamayı şart koştu. Bu durum tam olarak böyle oldu. Başlangıçta Türkiye, Nusra Cephesi, Tevhit Tugayları ve İhvan gibi grupları Kürtlere karşı kışkırtmaya çalıştı. Kürtler, şiddetli bir şekilde direndi. Ardından Türkiye, Kürtleri silahlı ve siyasi muhalefete dâhil etmeye çalıştı. Kürtler, Suriye muhalefetine Kürt varlığının tanınmasını ve demokratik Suriye’nin kurulması halinde Kürt meselesinin çözümünün geleceğe yönelik programlarının içerisinde yer almasını şart koştu. Fakat muhalefet, Türkiye’nin direktifiyle bunu reddetti. O dönemde Türkiye, DEAŞ’ı Kürt bölgelerine yönlendirerek, Kürtleri yok etmek istedi. DEAŞ, Kobani’de (Ayn el-Arap) yenilgiye uğradığı zaman Türkiye’nin foyası meydana çıktı. Terörle Mücadele Uluslararası Koalisyonu, DEAŞ tarafından işgal edilen tüm toprakları kurtarana kadar Kürtlerin yanında yer aldı. Bunun için Türkiye, muhalif grupların yerine bizzat kendisi müdahalede bulunarak, Suriye’nin kuzeyini ve ardından Kürt varlığını sona erdirmek ve demografiyi değiştirmek için Afrin’i işgal etti. Siyasi düzlemde ise Türkiye, Kürtlerin bazı meşru haklar elde etmesini ve siyasi çözüm girişimlerini engellemek için elinden geleni yaptı. Bunun için Kürtler ve müttefikleri, Cenevre, Astana ve Soçi müzakerelerinden uzaklaştırıldı. Türkiye’nin Suriye meselesiyle ilgilenen tüm taraflara baskısı nedeniyle uluslararası platformlarda çaldığımız her kapının yüzümüze kapatıldığını gördük. Bu da yetmezmiş gibi Türkiye, Kürtleri korumasız bırakmak amacıyla Suriye Kürtleri’nin savunma sistemiyle PKK arasındaki ilişkiden dolayı tüm imkânlarıyla Suriyeli Kürtleri terör listesine eklemeye çalıştı. Bu düşmanlık ya da Kürt fobisi neden? Bu sorunun cevabı, Ermeni, Süryani, Rum ve Pontus gibi halkların enkazı üzerine kurulan Türk devletinin kuruluş tarihinde gizlidir. Her Kürt ayaklanmasının ardından Kürtlere karşı işlenen onlarca toplu katliama ve PKK’nın 1984 yılında başlatıp günümüze kadar devam eden son ayaklanmasına kadar yıllardır süren eritme girişimlerine rağmen Türkiye, Kürtleri yok etmeyi başaramadı. Bunun için Türk radikaller, haklarını elde eden her Kürdün Türk devletinin düşmanı olacağını ve Türkiye’den intikam almaya çalışacağını düşünüyor. Türk devleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün Josef Stalin ile dostluğu sayesinde 1929 yılında Kızıl Kürdistan’ı ve müttefiklerle ilişkileri aracılığıyla da 1945 yılında Mahabad Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırdı. Türkiye, 1975 yılında Kuzey Irak’taki Kürt ayaklanmasını bertaraf etmek için Cezayir Anlaşması’nda İran Şahı’yla Saddam Hüseyin arasındaki uzlaşmayı destekledi. Şimdi de Türkler, “1992 yılında Kuzey Irak’ta yaptığımız hatayı Kuzey Suriye’de yapmayacağız” diyor. Yani onlar, imkân buldukları zaman bu hatayı düzeltecekler. 1984’ten beri Türkiye, içerideki Kürt devrimini yok etmek için her türlü baskıyı uyguluyor. Fakat Kürt devrimini yok edemeyecekler. Bunun için Türkiye, Kürt fobisine yakalanarak meşru haklarını talep eden her Kürdün PKK’ya bağlı olduğunu ve ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyor. Yani PKK’yla savaşan Kürtler hariç tüm Kürtler, teröristtir. PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmeyen herhangi bir devletin de Türk devletiyle normal bir ilişki kurması mümkün değildir. Öyleyse Türk devletindeki Kürt sorunu, Türkiye’nin içeride kendisine karşı ayaklanan Kürtleri yok etmede başarısız kalmasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı Türkiye, yurtdışındaki Kürtler de dâhil olmak üzere kendisinin yerine yada kendisiyle birlikte herkesten PKK’yla mücadele etmesini istiyor. Bunu yapmayan herkes, teröristtir ya da PKK’yla bağlantısı vardır. Bu gerçekten hareketle, Suriye’de siyasi çözüm isteyen ya da siyasi çözüme çalışan herkes, ilk önce Türkiye devletindeki bu sorunu çözmeye çalışmalı. Bu da Türk devletinin ancak kendi topraklarındaki Kürtlerle uzlaşmasıyla mümkündür. *Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) önceki başkanı- Şarku’l Avsat’a özel
مشاركة :