Suudi Arabistan’ın Çin ile ekonomi işbirliğini pekiştirmek için öğrencilere dikte ettiği politikalar ışığında Çinceyi gerçekten öğrenip öğrenmek istemediğimi bilmiyorum. Ancak Doğu’ya yönelmek, bir tercih değil, aksine bir zorunluluktur. Bu, ticari bakımdan daha büyük pazarlarda rekabet edebilecek birçok devletin kaderidir. Suudi Arabistan’ın Batı’dan Doğu’ya kaydığı söyleminin aksine Çin pazarlarına yönelmek, ya da Suudi Arabistan pazarlarını Çin mallarına ve yatırımlarına açmak, Batı ve pazarlarına bir alternatif, politik bir proje ve sıra dışı bir düşünce değildir. Mesele, alternatife değil de ek pazarlara duyulan ihtiyaçtır. Çin ve Hindistan dışında milyonlarca petrol varili ve petrol ürününü tüketebilecek başka pazarlar bulunmuyor. Batı’daki pazarlar, doymuş vaziyette olup Asya pazarlarından daha fazlasına mal oluyor. Suudi Arabistan gibi devletler, istese de uzun süre yatırım yaptığı ABD ve Avrupa pazarlarından vazgeçemez. ABD eski Başkanı Barack Obama, tarih sürecinde isabetli bir görüşe sahipti. ABD’nin Avrupa ve Ortadoğu gibi geleneksel transatlantik müttefikleri ve pazarlarıyla yetinmek yerine Pasifik Okyanusu ile Çin’e doğru yol alması gerektiğini düşünüyordu. Batı’nın geleneksel ve kadim bir müttefiki olan Suudi Arabistan, kararlı ilişkileri ve istikrarı ile tanındı. Suudi Arabistan, yaklaşık 20 yıldan beri net bir şekilde değişen bu dünyayla dikkatli bir şekilde işbirliği yapmaya çalışıyor. ABD, Suudi Arabistan için petrol ithal eden en büyük pazardı. Ancak şu an ABD, petrol ihraç eden bir ülkeye dönüşerek, OPEC ülkeleriyle rekabet etmeye başladı. Geçmişte dünya, basit ve iki kutupluydu. Riyad, Sovyetler Birliği yıkılana ve uluslararası ilişkiler değişene kadar Washington kutbunun yanında yer aldı. Şu an biz, yeni bir aşamadayız ve kuralları olan farklı bir tarihteyiz. Batı ile ilişki, önemli olmaya devam edecek. Batı, önemli bir ihracat ve ithalat pazarı ve etkin bir siyasi müttefik olarak kalacak. Fakat politikacıların önünde hükümet stratejisini çizenlerin dışında büyük pazarlarla özellikle de Çin ve Hindistan’la ilişkiyi geliştirmeye yönelik bir alan mevcut. Geçen kısa süreçte Suudi Arabistan’ın dış politikası değişerek eskisinden daha fazla ekonomik ve yatırım boyutlarına sahip oldu. Riyad, Pekin, Mumbai ve diğer bölgelere yöneliyor. Yakınlaşma dürtüleri politik değil. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi hükümetinin siyasi propagandasının bir parçası olarak ifade ettiği anlaşmalar ve açıklanan büyük yatırımlar, hükümet hesaplarından ödenen paralara değil, aksine Suudi Arabistan’ın üretim kaynaklarına dayanmaktadır. Aslında anlaşmaların çoğu, açıklanan plan içerisinde olup olağanüstü faaliyetler değildi. Örneğin; Çin silah üretim şirketi Norinco ile endüstriyel üretim çerçevesinde anlaşmalar imzalandı. Aynı şekilde Tianjin bölgesinde polikarbonatlar üretmek amacıyla dev bir fabrika inşa etmek için Çinli Sinopec şirketiyle SABIC arasında bir anlaşma imzalandı. Suudi Arabistan petrokimyasal sektörü, Çin’de dev sanayi kalkınmasının temel destekçisi olarak önemli bir rol oynamayı amaçlıyor. Kurulma aşamasında olan bu fabrika, araba parçalarının, elektronik ev araç-gereçlerinin ve tıbbi ürünlerin üretilmesine katkı sağlayacak. Çin, Ortadoğu’da politik ajandalara sahip değil. Dolayısıyla Çin, sorun ve meselelerde Suudi Arabistan’a yardımcı ya da engelleyici bir unsur olmayacak.
مشاركة :