Medya çalışanlarının karşılaştığı zorluklar, “sıkıntılı meslek” olarak nitelendirildiği kadar çoktur. Çalışanlarının çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu medya alanındaki hiyerarşinin en üstüne ulaşmak, birkaç kişi dışında neredeyse imkânsızdır. Bununla birlikte, medya alanında çalışan kadınların karşılaştıkları zorluklar, çoğu zaman erkeklerin karşılaştıkları zorluklardan daha fazladır. Bu nedenle, medyanın en üst makamlarındaki kadınların sayısı Batı ülkelerinde dahi oldukça azdır. Ancak, mücadele eden ve medyadaki kariyer yolunu kendilerinden sonra gelenler için açan, tarihi ve şuan içinde bulunduğumuz zamanı değiştiren çok sayıda önde gelen kadın var. Kadınlar, büyük bir kısmının meslekle ilgisi olmayan güçlüklerin ortasında zorlu medya yürüyüşüne devam ediyorlar. Örneğin erkeklerin, kadınların erkeklere özel olduğunu düşündükleri bir alana girmelerine karşı olmaları, kadınların aileleri tarafından kısıtlanmaları, kadınlara yönelik özel eğitimlerin az olması, uzun çalışma saatleri, medyadaki bazı alanlarda güvenliğin olmaması ve bazen seyahate çıkmak zorunda kalınması gibi birçok güçlükten bahsedebiliriz. Kadınlar ayrıca iş hayatındaki tacizlerle de karşı karşıya kalıyorlar. Medya alanında çalışan kadınların, bu zorluklarla yüzleşmek, bu alanda artan rekabetle mücadele etmek ve bazen de erkeklerin hegemonyasındaki alanlarda karşılaştıkları ayrımcılığa karşı koymak için güçlü bir iradeye ihtiyacı var. Kadınların karşılaştığı bu ayrımcılık iki yönlüdür. Kadınlar, ana haberleri sunamaz ve siyaset arenası, suç veya savaşlar gibi ciddi mecralara giremezler. Medya alanında kadın çalışanlara yapılan ödemeler de daha düşüktür. Bununla birlikte kadınlar, yıllar boyunca bazı alanlarda, özellikle araştırmacı gazetecilikte, ayrıntı ararken, erkeklerden daha iyi olduklarını kanıtlamış ve yalnızca ev işleri yapabileceklerine dair geçmişteki olumsuz algıyı kırmayı başarmışlardır. Kadınlar, medyada ve genel olarak iş hayatlarında karşılaştıkları sorunları ve zorlukları ele almaya başladılar. Ardından algıları değiştirmek ve önde gelen medya kurumlarının başına geçmek gibi daha ciddi görevlere talip oldular. Kadınlar artık medyadaki alanların kendilerine açık olduğunu, kariyer gelişiminde ve maaşlarda erkeklerle eşit olduklarını söyleyen yasaların bulunduğunu ve medyadaki üst mevkilere ulaşmanın geçmişte olduğu kadar zor olmadığını görüyorlar. Bu değişim, zorluklara direnen ve kariyerlerini değiştiren Batı dünyasının seçkin kadınları sayesinde gerçekleşti. Medyada iz bırakan bu kadınlardan üçü bugün hayatta değil. Üçü ise uluslararası kamuoyu tarafından tanınıyor. Bu altı kadının verdikleri mücadeleleri, karşılaştıkları güçlükleri ve bu sorunların üstesinden nasıl geldiklerini anlatan öykülerini sizler için derledik.Dorothea Lange Gazetecilik alanında çalışan kadınların ilklerinden olan Dorothea Lange, 1965 yılındaki ölümüne kadar mesleğini yapmaya devam etti. Lange, 1930lardaki Büyük Buhran döneminde, tarihin en zorlu ekonomik dönemlerinden birinden geçen dünyada, fotoğraflı yayın yapan bir gazete kurdu. Columbia Üniversitesinden mezun olduktan sonra New Yorktan San Franciscoya taşınan Lange, zengin elitlerin fotoğraf çektirdiği bir stüdyoda çalışmaya başladı. Ancak Büyük Buhranla birlikte Lange, fotoğraf makinesini alıp sokağa çıktı ve ABD toplumunun o dönem çektiği sıkıntıları fotoğraflayarak kamuoyuna aktardı. Lange’ın fotoğraflarından en ünlüsü, aç kalan çocuklarının karnını doyurmak için elindeki para edecek son eşya olan lastiklerini satan 32 yaşında bir kadının karesiydi. Birçok algıyı değiştiren Lange, içinde yaşadığı toplumu geliştirmeye yardım etti.Babs Simpson Bir süre önce 105 yaşında hayata gözlerini yuman Babs Simpson, çeyrek asır boyunca dünyanın önde gelen moda dergisi Voguenun baş editörlüğünü yaptı. Çok sayıda ünlüyle çalışan Simpson, Marilyn Monroe başta olmak üzere birçok yıldızın kıyafet seçimlerinin arkasında yer aldı. Bununla birlikte Simpson’ın ünlü romancı Ernest Hemingway ile birlikte fotoğrafları bulunuyor. Simpson’ın aristokrat kökleri ve doğduğu Pekinden Latin Amerika ülkelerine kadar dünyanın dört bir yanını dolaşması, onun medyada yer almasına yardımcı olurken, ailesinin sonunda Bostona yerleşmesi, Simpson’ın ABD toplumuna karışmasını sağladı. Babs, 1936da Harvard mezunu olan William Simpson ile evlendi. Ancak yedi yıl sonra bu evliliği sonlandıran Simpson, New Yorka gitti ve medya dünyasına katıldı. 1947de Vogue dergisinin ekibine katılan Simpson, 1972ye kadar Vogue’da kaldı. Simpson, Paris ve New Yorktan başlayarak dünyanın moda nabzını tutan bir zevke sahipti. Çalışma hayatının dışında, sanat eserleri, kitaplar, tiyatrolar ve bale gösterileri arasında, kültürel bir iklimde yaşadı. Ev ve bahçe tasarımlarına merak salan Simpson, 1972 yılında “House & Garden” dergisine geçti. Simpson, Vogue’un 2012 yılında dergiye editörlük yapan isimlerle ilgili analizinde yer aldı. Ünlü bir tasarımcı Bunny Mellon, Vogue’un editörlüğüne Simpson kadar iyi olmadığını söyledi.Sylvia Chase Medya ve televizyonun önde gelen isimlerinden biri olan Emmy Ödüllü Sylvia Chase, 1970lerde bir nesil kadın gazetecinin önünü açarak erkeklere özel televizyon dünyasına giriş yaptı. Sylvia kısa bir süre önce 80 yaşında Kaliforniya’da öldü. Onun televizyon dünyasındaki en büyük etkisi, izleyicileri çekiciliğiyle ekran başına toplamak yerine, kadınların medyaya sağladıkları yararın ciddiyetini kanıtlayabilmesiydi. 20-20, Prime Time ve Magazines gibi birçok başarılı programa imza atan Chase, San Franciscodaki Cron TVde akşam haberlerini sundu. Chase, işyerleri ve hapishanelerde taciz ile bağımlılık yapan uyuşturucu maddelerin diyabet ilacı gibi yaygın bir şekilde kullanılmasını ortaya çıkararak televizyonlardaki bazı tabuları yıktı. Ayrıca Amerikan yerlileri, polis memurları arasındaki ırkçı ayrımcılık ve engelli çocuklar için bakım programlarının ihmal edilmesi gibi alanlarda büyük mücadeleler verdi. Kararlılık ve irade timsali olarak görülen Chase, bu yüzden “güvenilen kadın” olarak anılmaya başladı. Ardından kadınlara yol göstermeye çalıştığı “güçlü kadın” siteleri kurdu. Bu kadınlar, medyada onlarca yıl verdikleri mücadeleyle bugün etkili olan kadın gazeteci neslinin önünü açtılar. Bu neslin en ünlü isimleri arasında başta Oprah Winfrey, Arianna Huffington ve Jill Abramson geliyor.Oprah Winfrey Oprah Winfrey, ABD’nin en çok izlenen programlarından biri olan Oprah Winfrey Şov ile ünlendi. “Medya Kraliçesi” olarak anılan Winfrey, ayrıca en zengin Afrika asıllı Amerikalı kadınlardan biridir. Bununla birlikte Winfrey, yalnızca kendi alanında veya ABD’de değil, dünya çapında en etkili kadınlar arasında yer alıyor. Mississippi de fakir bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Winfrey, gençlik yıllarında cinsel tacize uğradı. Yerel bir radyo istasyonunda çalışmaya başlayan Winfrey, daha sonra sabah programlarına geçti. Bazı basit haberler, itiraflar ve sosyal olarak istenmeyen karakterleri içeren magazinsel haber programları formatı oluşturdu. Oprah Winfrey, sadece bir kadın olarak değil, aynı zamanda Afro-Amerikan bir kadın olarak da karşılaştığı güçlüklerin üstesinden gelen bir model oldu. Zor bir çocukluk geçiren Winfrey, Duke ve Harvard Üniversitelerinden fahri doktora ve eski ABD Başkanı Barack Obama tarafından kendisine verilen özgürlük madalyası ile zirveye ulaştı.Arianna Huffington ABD’li siyasetçi Michael Huffington ile evli olan Yunan asıllı Arianna Huffington, Huffington Post grubunu kurdu. Huffington Post, 2011 yılında 315 milyon dolara American Online Vakfı tarafından satın alındı. American Online, Forbes dergisinin medyadaki en etkili kadınlar listesinde yer alan Huffington’ı, baş editör ve genel müdür olarak atadı. Huffington Post’da yakaladığı başarıya ulaşamayan Arianna, 2016 yılında istifa etti. Ardından Thrive Global adlı aktif ve mutlu bir yaşam için faydalı sağlık bilgilerinin yer aldığı bir şirket kurarak yeniden çalışmalarına başladı. Arianna, medyada yer aldığı uzun yıllar boyunca kadınları medya alanına girmeye cesaretlendirdi. Ancak kadınların kurtuluş hareketlerine, dolaylı olarak kadınların köleliğine atıfta bulundukları gerekçesiyle karşı çıktı.Jill Abramson 2011-2014 yılları arasında New York Times’ın editörlüğünü yapan Jill Abramson, gazetenin 160 yıllık tarihinde bu göreve gelen ilk kadın oldu. Gazeteye 1997 yılında Washington ofisinin yöneticisi olarak katılan Abramson, ardından genel yayın yönetmeni oldu. Abramson aynı zamanda Wall Street Journalda editör olarak çalıştı. Forbes dergisinin en etkili kadınlar listesinde 5’inci sırada yer alan Abramson, bu yıl sahte haberlerle ilgili “Gerçeğin ticareti” adlı bir kitap yayınladı. Kitap, medya uzmanları tarafından eleştirilirken ABD Başkanı Donald Trumptan övgü aldı. Harvard Üniversitesi mezunu olan Abramson, akademik, kültürel, medya ve hukuk alanlarında faaliyetlerde bulundu. Medya alanındaki kadınlar arasında seleflerinin karşılaştığı zorluklara maruz kalmayan bir model olan Abramson, ayrıca, Amerikan medyasındaki hırslarına ulaşmak ve en yüksek mevkilere gelebilmek için göreceli olarak hâkim olan özgürlük atmosferinden faydalandı.
مشاركة :