Çok sayıda basın toplantısı, aydınlatıcı görüşme ve ilgili taraflar tarafından yapılan açıklamaya karşın Sudan’da durum açık olmaktan çok uzak. Ortada açıkça bir kafa karışıklığı, şüpheli hareketler, devrime zarar vermek ve şüpheleri beslemek için sosyal medya platformlarında söylentiler yayma mekanizmasını harekete geçiren tarafların artan bir etkinliği var. Bu ortamda, en çok endişe veren şey; Askeri Geçiş Konseyi (AGK) ile Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin (ÖGD) geçiş döneminde yönetimin yapıları ve mekanizmaları konusunda anlaşmaya varamamasının gölgesinde oluşan boşluktur. AGK birtakım kararlar yayınlayıp “egemenliğin” dizginlerini ellerinde tutuyormuş gibi gözükse de çok dar bir sınırda hareket etmektedir. Bunun yanında başkanlık ya da yürütme düzeyinde olsun fiili yönetimin görevlerini bütün ayrıntıları ve işlevleri ile yerine getirmemektedir. Elbette AGK bu görevleri, istemediği için değil, yapamadığı için yerine getirememektedir. Çünkü bu görevleri üstlenmek; ÖDG ve gergin sokak ile pahalıya mal olacak bir yüzleşmeye girmeyi göze almak anlamına gelmektedir. Bu boşluk doldurulmadan; zorlu geçiş döneminin meselelerini çözmek ya da seçilmiş demokratik bir yönetime geçiş ortamı hazırlamak için durum istikrara kavuşmayacaktır. Bekleme süresi uzadıkça da engeller artacak, anlaşmazlıklar ortaya çıkacak, şu ana kadar dağıtılmasına daha ciddi bir şekilde başlanmayan derin devlet başta olmak üzere, kendisini beslemeye çalışan çok sayıda tarafın bulunduğu şüpheler birikecektir. AGK, ÖDG’yi yavaş ve açık bir vizyona sahip olmamak ile suçlarken ÖDG de onu, kendisi için en büyük baskı faktörü olan oturma eylemlerini sonlandırmayı planlamakla ve yetkileri sivil bir yönetime devretmeyi geciktirerek, konumunu pekiştirmek için yeni yetkiler koparmaya çalışmakla suçluyor. AGK’nin bazı liderlerinin yaptığı açıklamalar yanında AGK’nin tarafları dağıtmakta, eski rejimin rahminden doğmuş gerçek bir ağırlığı olmayan veya diyalog sürecine ortak etmenin anlamsız olduğu dış güçleri kapsayacak şekilde müzakareleri genişletmekte ısrar etmesi, bu şüphe ve suçlamaları güçlendiriyor. Askeri Geçiş Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Daklu: “ Halk adına müzakereleri yürütmesi için ÖGD heyetine kim yetki verdi?” ya da “Ordunun kaosa izin vermeyeceği” tehdidini dile getirdiği açıklamalara benzer açıklamalar ile, AGK de var olan öfke ve şüphe ateşine daha fazla benzin döküyor. AGK’nin bu açıklamaları, ÖGD heyetinden bir sonraki görüşmede kendisi adına müzakereleri yürüttüğü güçleri içeren imzalı bir liste ile gelmesini talep ettiğinin ortaya çıkmasının ardından geldi. AGK, ÖGD heyetinin meşruiyetini sorgulamaya çalışarak büyük bir hata yapmaktadır. Çünkü bu meşruiyetin kaynağı her iki taraf için de aynıdır. O da devrim. Hatta başta Meslek Odaları Birliği olmak üzere ÖDG heyetinin sahip olduğu meşruiyet daha güçlüdür. El-Beşir rejimini sarsan, rejimin güvenlik güçleri ve karanlık milis güçleri barışçıl göstericilere karşı en çirkin baskı yöntemlerini kullanırken, hatta o dönemde ölenlerin sayısı 100’e yaklaşırken yaklaşık 4 ay boyunca hiçbir şey yapmayan orduyu harekete geçip ayaklanan halkın yanında yer almaya iten, 6 Nisan oturma eylemini gerçekleştiren tarafta devrimi yöneten de ÖDG olduğu için daha güçlüdür. Peki mevcut ikilemden çıkmanın yolu nedir? Şu anda en büyük engel, egemen bir meclisin kurulması sorunun nasıl çözüleceğidir. Egemen bir meclis ile ilgili müzakereler devam ederken yürütme görevlerini yerine getirmesi ve devlet çarkını yeniden döndürmesi için hükümetin hemen deklare edilebileceğini düşünenler var. Ama yine de egemen bir meclis sorunu çözülmeden hükümetin kuruluşunu deklare etme aşamasına geçmek zor. Çünkü bunun önünde ilki prosedür ikincisi ise ihtiyati olmak üzere 2 sorun bulunuyor. Birinci sorun olan prosedürü ele alırsak; kurulacak egemen bir meclis, Sudan’ı uluslararası toplum karşısında temsil etmesi ve diğer görevlerinin yanında ilk başta kurulmamışsa hükümeti yetkilendirecek otorite de olmalıdır. Aynı şekilde meclis hükümetin kuruluşunun ardından; gerektiğinde hükümet üyelerini değiştirmek ya da atamak, herhangi bir nedenle boş kalabilecek bir makamı uygun birini atayarak doldurmak görevini de üstlenebilir. Bu nedenle; egemen bir meclis sorunu çözülmeden hükümeti kurma aşamasına geçmek zordur. İkinci yani ihtiyati soruna gelince; ÖDG uzlaşı ya da uzlaşı olmadan bir hükümet kurup bunu deklare ederken AGK’nin egemen bir meclis kurma sorunu çözülene kadar sahip olduğu konumu muhafaza etmesi halinde daha sonra tatmin edici bir çözüme ulaşılmasını ne garanti edebilir? Hükümetin deklare edilmesi üzerine çok geçmeden sokakta bir gevşeme yaşanıp oturma eylemi sona erebilir ki, bu da ÖDG’nin müzakerelerde elindeki en güçlü kartı kaybetmesine yol açar. Buradan yola çıkarak; bu güçlerin egemen bir meclis üzerinde uzlaşıya varmasının ve kuruluşunu deklare etmesinin hükümetten önce ya da aynı zamana denk gelmesi gerektiğini düşündüğünü söyleyebiliriz. Aynı zamanda AGK’nin de hükümetin kuruluşuna onay veren ya da engelleyen taraf olmasını da kesin bir şekilde reddetmektedir. Çünkü bunun anlamı; egemenlik yönetiminden onun adına feragat etmeyi kabul etmek demektir. ÖDG; egemen meclisin sınırlı bir askeri temsil ile sivil olması konusunda ısrar ederken AGK ise sokağın baskısı ile 3 subayın istifa etmesinin ardından, mevcut 7 subaydan oluşan yapısına 3 sivilin katılması ile oluşturulmasını öneriyor. İki taraf arasındaki bu uçurum eğer kapatılmazsa durum, iki tarafın da istemediği ama zamanla sokaklardaki gerginlik ve bıkkınlık arttıkça yaşanma olasılığı artan bir yüzleşmeye doğru ilerleyebilir. Eğer durumu; diğer hesaba katılması gereken her şeyden önce gelmesi gereken ülkenin menfaatine göre ölçersek, bu sorun en kısa sürede çözülmelidir. Yine bu ölçüye göre Sudan’ı dünya karşısında temsil edecek yönetimin askeri değil sivil olmasının da onun çıkarına olacağı söylenebilir. Mevcut krizden çıkmak için meclis üyelerinin iki taraf arasında eşit bir şekilde paylaştırılması konusunda bir uzlaşıya varılsa bile meclis başkanı ve mecliste daha güçlü olan taraf sivil olmalıdır. Örneğin, meclis 7 üyeden oluşacaksa bunlar yetkinlik ve dürüstlükleriyle tanınan 3 asker ve 3 sivil ile 1 sivil başkandan oluşmalıdır. Askerlerin meclis başkanlığının kendilerinde olmasında ısrar etmeleri halinde ise; başkan seçilecek kişinin ordudan istifa etmesi koşulu ve askerlerin üye sayısı 3 olarak kalırken, sivillerin üye sayısı 4’e yükseltilerek bu sorun çözülebilir. Şüphesiz; bu engeli aşmak için aralarında daha iyi ve kabul edilebilir bir çözümün bulunabileceği birçok öneri yapılacaktır. Bugünlerde çokça duyduğumuz “Anavatanın payı” ifadesi bir slogandan ibaret kalmamalıdır. Bilakis Sudan’ı İslamcılar ile askeri müttefiklerinin yaklaşık 30 yıl süren yönetimlerinin ardından içine düştüğü çukurdan çıkarmak için gerçek bir uygulamaya dönüştürülmelidir. Meclisin kuruluşu sorunu yanında bu devrimden faydalanmaya ya da kendilerine mal etmeye veya onun sayesinden makam ve mevki elde etmeye çalışan birçok kişi var, bunlara karşı dikkatli olunmalıdır. Çünkü kişilerin yaptıkları fedakârlıklar ne kadar büyük olursa olsun bunların kişisel bir menfaat için değil, uzun yıllar acı çeken ve bugün bu acılarından silkinme anının gelmesini bekleyen vatan için samimi olarak yapılmalıdır. Bu nedenle insan; bugünlerde müzakareleri yürüten heyet ya da geçiş dönemi yönetim yapıları içerisinde temsil edilmeyi talep eden ve bunun için seslerini yükseltenlerin durumuna üzülmeden edemiyor.Bunun yerine; geçiş döneminde görev alacak herkesin, gerçekleşecek ilk genel seçimlerde bir dönem milletvekilliğine aday olmamayı taahüt etmesini duymayı temenni ederdim. Çünkü geçmişin hastalıklarından arınmış daha iyi bir gelecek umut etmekten başka bir şey istemeden onun için birçok fedakarlıkta bulunan gençlerin ruhunu ve bu devrimin saflığı ile şeffaflığını gerçekten anlatabilecek ruh budur.
مشاركة :