ABD Maduro rejimini kuşatırken gözlerini Küba’ya dikti

  • 5/7/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Venezuela, ABD ve Rusya arasındaki soğuk savaşta yeni Küba mı oldu? Nicolas Maduro rejimini devirme ya da rejimi savunma savaşı, yalnızca etki pozisyonları konusunda yenilenmiş ABD- Rusya çatışmasının yeni yönelimi mi? Venezuela krizinde bu yılın başlarından itibaren yaşanan gelişmelerin tüm belirtileri, özellikle de son günlerde durumu savaşa yaklaştırırken, savaşın sonucunu tahmin etmek ise zor. Moskova ve Washington arasındaki gerginlik seviyesi de karşılıklı suçlamalar, tehditler, ulusal işlere müdahale ve askeri liderlerle entrikalara kadar yükseldi. Durum, dünyayı 1960’ların başlarında bir nükleer savaşın eşiğine getiren Soğuk Savaş’ın süper güçleri arasındaki alışıla gelmiş yeni husumetin yeni bir versiyonu. Rusya hükümeti, Venezuela Devlet Başkanı Maduro’ya destek verirken, yanlış yönetimden kaynaklanan ekonomik çöküşün durması için kendisine yardım sağlıyor. ABD hükümeti ise Maduro’yu devirmek için Meclis Başkanı Juan Guaido’yu desteklerken, doğrudan askeri müdahaleyle rejime baskı uyguluyor. Bu bağlamda Venezuelalılar, modern asırda Amerika kıtasındaki en kötü krize tanık oluyor. ABD’nin Latin Amerika’daki Rusya varlığına ilişkin endişelenmesi şaşırtıcı değil, söz konusu endişe, ABD yönetiminin şahinlerinden Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından da defalarda dile getirildi. Maduro rejimini devirmek için askeri de dahil tün seçeneklerin masada olduğunu ifade eden Bolton, Rusya’yı Latin Amerika’dan çıkarmanın da tek yolunun bu olduğunu vurguladı. “Amerika’nın Amerikalılar için olduğunu ve işlerine herhangi bir müdahalenin ABD’den sert bir tepkiyle karşılaşacağını” söyleyen Monroe Doktrini’nden türetilen Bolton’un siyasi sözlüğünde Venezuela, Küba ve Nikaragua’nın yanı sıra Latin Amerika’daki zorbalığın troykasını ve Moskova’nın emriyle teknik yardım örtüsü altında çalışan 20 bin Kübalıya dayanan yeni Rusya genişleme üssünü oluşturdu. Bolton’un hesaplarında, Venezuela’daki Maduro rejiminin çöküşü, kaçınılmaz olarak Washington’un ekonomik yaptırımlar uyguladığı ve Soğuk Savaş’ın zirvesinde kullandığı uygulamaları sergilediği Küba’nın da çöküşüne vesile olacak. Ancak şu an mevcut ABD yönetiminin, Rusya’nın Washington’un arka bahçesinde genişleme tehlikesini abarttığını düşünenler var. Aynı şekilde bazı kesimler de Rusya medya organlarının, Moskova’nın Karakas’taki askeri rolünü, ABD’nin kendi evinde rekabet edebilecek bir süper güç imajı kurma çabasının bir parçası olarak büyüttüğü kanaatinde. Bu teorinin yazarları, Putin’in dış politikasının ana ekseninin Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle Moskova’nın kaybettiği prestiji yeniden sağlamak olduğunu da hatırlatıyor. Bu bağlamda Yüzlerce Rus askerin ve iki uçağın, bu amaç için bir inceleme süreci dışında başka bir şeye hizmet etmediği ve Maduro’nun bunları muhalefeti sindirmek için kullandığı belirtildi. Lima Grubu’nun Washington’un tebriğiyle geçen hafta sonu ortaya koyduğu son adım, Küba Venezuela krizini çözme çağrısı yaptığında, Havana’nın bu çatışmada oynadığı kritik rolü de ortaya koydu. Venezuela rejimi Hugo Chavez döneminde, devrim zaferinden bu yana en zor krizlerden birini yaşayan Küba rejiminin ekonomik hayat damarı oldu. Washington’un bu krizdeki sloganı, “Önce Venezuela, sonra Küba” idi. “Zorbalık üçgeninin köşeleri Karakas, Havana ve Managua, hepsi devrilmeli” diyen John Bolton, tehditlerinde açıktı. Ancak Küba rejimi, baskılara ve ablukalara direnme konusunda 6 aylık bir tecrübeye sahip. Bu durumda Hugo Chavez’in 1999 yılında iktidara gelişinin, Küba’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra yaşadığı boğucu krizin sonuna denk geldiğini hatırlamak gerekiyor. Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) yüzde 35 oranında düştüğünde ticaret, Moskova ile ilişkilerin dörtte üçüyle sınırlıydı. ABD’nin Küba rejimini bastırmak için ekonomik yaptırımlarını sıkılaştırmaya başladığı dönem Havana, ekonomik çöküşün üstesinden gelmek üzere bir dizi reform ve tasarruf tedbiri aldı. Ancak devrimin gururu olan toplumsal eşitlik sütunlarını yıktı. Durumsa Venezuela’daki Bolivarcı devrim dışında düzelmedi. Hugo Chavez, 2013 yılında öldüğünde iki ülke arasındaki ticaret, Küba’nın toplam dış ticaretinin yüzde 44’ünü oluşturuyordu ve Venezuela’daki Kübalı uzmanların sayısı 40 binden fazlaydı. Maduro’nun iktidara gelmesinin ardından da iki ülke arasındaki özel ilişki devam etti. Fakat Küba’nın ilk ekonomik ortağı olmaya devam eden Venezuela’daki iç kriz nedeniyle ticaret hacmi yarı yarıya azaldı. Tüm bunlar Maduro rejimini, Küba açısından hayati bir önem haline getiriyor. Chavez, 2002 yılında askeri darbeye maruz kaldığında veya 2015 yılında muhalefet genel seçimleri kazandığında Küba, Karakas ile olan ilişkilerinde gerileme yaşadı. Ancak Maduro’nun devrilmesi durumunda Küba’nın karşılaşacağı kriz, bu kez üstesinden gelinemeyecek korkunç sonuçlara neden olacak. Bu çerçevede bugün, ABD yönetiminin Venezuela krizindeki asıl hedefinin Küba olduğu konusunda Havana’da herhangi bir şüphe bulunmuyor. Washington’daki Cumhuriyetçi şahinler, Küba’ya karşı bir dizi ekonomik yaptırıma hazırlanıyor. Küba’nın, Barack Obama yönetiminin çıkardığı terör sponsorları listesine geri alınacağı yönünde iddialar bulunuyor. Kübalılar, bugün ekonomilerinin Venezuela ile ilişkilerinde köklü bir değişimin sonuçlarıyla daha iyi şekilde yüzleşebileceğini savunuyor. Zira ekonomi, son 6 yılda sistemi güçlendirdi ve baskılara karşı bağışıklık kazandı. Ancak bu sefer esen rüzgar her zamankinden daha kuvvetli. Devrim gemisi, ABD kıyılarından atılan bir taşa karşı 60 yıllık mücadelenin ardından kayaya vurabilir.

مشاركة :