Michel Foucault (1926-1984) disiplin toplumlarını gözetim ve denetimle ilişkilendirdi. Foucault bireyin hapishaneden okula ve hatta hastaneye kadar sürekli denetim altında olmasından dolayı oluşanın bir disiplin toplumu olduğu tanımlaması yaptı. Sürekli denetim altında olduklarından bu durum bireyleri, denetleyici unsur ortadan kaybolana kadar kontrollü hareket etmeleye sevk ediyor. Birey, kontrollü hareket ettiğinden serbest davranamıyor. Kontrollü hareket kapsamında gözetleyenle gözetlenen arasında dengeli ve dengesiz bir güç ilişkisi bulunuyor. Bu da bireyi kendi isteğinden uzak bir şekilde önceden belirlenmiş olan, kendisinden beklenen davranış çemberinin içine girmesine yol açıyor. Zira birey, belirlenmiş ve kendisinden beklenen davranış çemberinin içine girmediği takdirde cezalandırılıyor. Disiplin toplumu sonrası dünyada, çoğu zaman bilinçsiz bir şekilde kontrol edileceğimiz tarzda durumlar değişti. Hapishanenin ortasına, hastane ya da okul müdürünün odasına planlı ve dikkatli bir şekilde yerleştirilen kontrol kulesi, Foucault’un dünyasında öğrencileri ve hastaları sürekli denetleyen bir göze dönüşüyor. Teknolojik denetim ve modern bilgi dünyasında kontrol kulesine yer yok. Gözetlenen, yani teknolojiyi kullanan kişi serbest hareket ediyor ya da serbest hareket ettiğini zannediyor. Çünkü cep telefonuna ya da yemek istemek, taksi çağırmak, bilgi ya da haber araştırmak için kullandığı uygulamaya veya akıllı yatağına, akıllı klozetine ve akıllı televizyonuna yerleştirilen denetleyicinin farkında değil. Teknolojiyi kullanıyor muyuz yoksa teknoloji mi bizi kullanıyor? İnsan tecrübesinin tanıdığı en büyük bilgi istismar skandalının olduğu bir dönemde bu büyük bir sorudur. Cambridge Analytica şirketi, Facebook’ta 50 milyondan fazla kullanıcının hesabını ele geçirdi ve bu hesapları 2016 yılında, ABD başkanlık seçimlerinde siyasi propaganda stratejisi inşa etmek için kullandı. Siyasi propaganda, tarihte bunun gibi bir başarıya daha önce şahit olmadı. Harvard Üniversitesi’nden “Gözetim Kapitalizmi Çağı” kitabının yazarı Prof. Shoshana Zuboff, bu soruya yeni cevaplar verdi. İçerik bakımından bugüne kadarki en önemli ve en kapsamlı kitap olan “Gözetim Kapitalizmi Çağı” 660 sayfa. Zuboff veriyi, kapitalizme büyük değişimler getiren ve büyük şirketler ile tüketiciler arasında etkileşim noktasında benzersiz mekanizmalar yaratan “yeni petrol” olarak tanımladı. Zuboff, kapitalizmin (üretim, idari, hizmet ve mali kapitalizm) yeni sürecini yaşadığımıza işaret ediyor ve bu yeni sürece tüketicilerin davranışlarını tahmin eden ve tüketicileri gözlemleyen gözetim kapitalizmini ekliyor. Öyleyse devletin vatandaşları kontrol etmesine, şirketlerin tüketicileri kontrol etmesi de eklendi. Yani pratik olarak dijital teknoloji, bütün toplumlardaki bireyleri iki gruba ayırmaya başladı: Gözetleyenler (görünmeyen, bilinmeyen ve hesap vermeyenler) ve gözetlenenler (tüketiciler). Zuboff, gözetim kapitalizminin insan deneyimini davranışsal veriye dönüştürmek için bedava ham madde olarak kullandığını söylüyor, okurların gözlerini geniş ve karmaşık bir dünyanın dehlizlerine açıyor. Bu verilerin bazıları, hizmet kalitesini iyileştirme gerekçesiyle doğrudan tüketicilerden toplanıyor. Fakat bu verilerin büyük bir kısmı, davranış fazlası olarak sınıflandırılıyor ve “makine zekâsı” adıyla bilinen ileri üretim sürecine dâhil ediliyor. Makine zekâsı, ham verilerden tüketicinin şimdi, yakında ve ileride ne yapacağını tahmin eden ürünlere dönüşüyor. Zuboff’a göre davranışsal gelecek piyasalarında bu tahmin ürünlerinin ticareti yapılıyor. Yeni toplumsal sınıflandırmanın demokrasi üzerinde büyük sonuçları olabilir. İki grup arasında bilgi benzerliğinin bulunmaması, iki grup arasında ilişkileri düzenleyen güç içerisinde uyumun olmadığına işaret ediyor. Kanun kontrolünde ve azınlık haklarını koruma prensibine göre belirli bir toplumda insanların seçimlerini belirlemek ve çoğunluğun seçimini devlet politikasına dönüştürmek için en ideal mekanizma olarak tanımlanan demokrasiden geriye ne kalıyor? Demokrasiye ve mekanizmasına eşlik eden sorunlarla uğraşmak yerine politika üretmek ve kanun çıkartmak için bu derin gözetim mekanizmasına neden güvenmiyoruz? Zuboff’un teziyle bağlantılı olarak “Sapiens” ve “Homo Deus” kitaplarının yazarı İsrailli Yuval Harari, faşist ve komünist sistemlerin merkeziyetçi doğası karşısında demokrasi ve kapitalizmin, esnekliği ve yerinden yönetim sayesinde verileri çözümleyerek karar almada diğer ideolojilere üstün geldiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle 20’inci yüzyılda faşizme ve komünizme karşı zafer kazandığına işaret ediyor. Öyle ki faşizm ve komünizmin merkeziyetçiliği, liyakatsizlik ve verileri analiz edememekle ilişkilendirildi. Bundan dolayı çoğu zaman yanlış ve sorunlu politikalar üretildi. Fakat Harari modern teknolojinin, özellikle de yapay zekânın bu süreci altüst ettiğine dikkat çekiyor. Çünkü modern teknoloji, merkezi veri analizini yerinden veri analizinden daha uygun hale getiren bir kapı araladı. Harari’ye göre bilgi teknolojisi devriminin diktatörlüğü demokrasiden daha uygun hale getirecek olması, şu an liberal demokrasinin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike. 20’inci yüzyılda diktatör rejimlerin önündeki ana engel, yakın gelecekte büyük ve üstün bir meziyete dönüşecektir. Demokrasiye ve demokratik ilkelere en büyük meydan okumanın olduğu bir dönemde endişeli ve öfkeli kimliklerin yıkıcı yükselişi tesadüf değildir.
مشاركة :