Bu günlerde İran halkının morali, gittikçe düşerken fakir ve orta tabakanın İran ile ABD arasındaki askeri bir çatışma ihtimalinin yanı sıra fiyatların hızlı bir şekilde yükselişi ve iş gücü piyasasındaki dalgalanmalara yönelik endişeleri artıyor. Son günlerde İranlı ve Amerikalı yetkililerin sergilediği farklı ve çelişkili tutumlar halkı endişelendiriyor. Böylesi koşullarda ve ekonomik durumun gerilediği bir zamanda bu anlaşmazlıklardan zarar görenlerin trajedisi bitimsiz görünür. Independent Arabiadan Tebessüm Celaliye göre İranlı yetkililer, nükleer anlaşmadan çıkış için geri sayıma başladı. Çin ve Rusya ise Amerikan yaptırımlarına boyun eğmek zorunda kalıyor. Nitekim İran’ın bu en büyük iki müttefiki, İran’a yönelik Amerikan baskılarına karşı çıktıklarını ifade etmek için yalnızca diplomatik tavırlar aldı.‘Ulusal çıkarlar’ Hiç şüphe yok ki Çin ve Rusya, Amerika’nın orada burada uluslararası pek çok meselede emirler yağdırmasını istemiyor. Bunun birlikte bu iki ülkenin ‘ulusal çıkarlar’ adlı bir terazisi var ki bu terazide iki kefe sallanıyor: Amerikan baskıları ve ulusal çıkarlar. Çoğu zaman maliyetler ağır oluyor ve terazinin kefesi Washington’un lehine ağırlaşıyor. İranlı Sosyoloji Profesörü Hamid Rıza Celayipur, yazdığı bir makalesinde, “İran’daki radikal akım iki zayıflıkla boğuşuyor. Öncelikle savaş tehdidini ciddiye almıyor ve bu yüzden ülkeyi savunmak için ABD ile ‘açık müzakerelere’ yanaşmıyor. Zira Washington’un nükleer anlaşmada olduğu gibi İran’a boyun eğeceğini düşünüyor. İkinci zayıflık ise radikallerin, yıkıcı yaptırımlara hiç aldırış etmeyerek daha çok Trump’ın görev süresi sona erene kadar kendine hâkim olma tavrını benimsemesinde kendini gösteriyor. Ayrıca bölgede İran’ı destekleyen ‘direniş’ güçleri olarak niteledikleri kimselerden yana da umutlular” ifadelerine yer veriyor. Çözümün ılımlılar ve reformcuların, Trump ile ‘aşağılayıcı’ müzakerelere girmesi olduğunu düşünmeyen Celayipur, “Ilımlılar ve reformcular, mevcut koşullarda ve olası bir savaşın patlak vermesinden önce İran’ın bölgede birtakım yetenekleri olduğunu, dolayısıyla Tahran’ın açık müzakere kapılarını kapatmasının da nükleer anlaşmadan çekilmesinin de gerekli olmadığını düşünüyorlar” ifadelerini dile getiriyor.Sokağın nabzı Görünen o ki mevcut dar boğazdan çıkış, tüm İranlılar için ortak bir vatani görev. Fakat aynı zamanda epey de zorlu bir iş. İran’ın pek çok eyaletinde yaşları 25 ila 35 arasındaki gençlere, ülkede olup bitenler hakkında ne düşündüklerini sordum. 35 yaşında, işinde başarılı bir iş adamı olan İbrahim, “Savaş çıkmayacak. Sisli havalar, farklı kanatlar arasındaki iç anlaşmazlıkların neticesi. Nitekim dış gerilim, içeride siyasi baskı uygulamak için kullanılır” diyor.Porsche marka arabaya sahip olan İbrahim sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ben toplumun yoksul tabakası için korkuyorum. İran’ın ihracat gelirleri, ülkeye yansımıyor ve fiyatlar dalgalanıyor. Savaş, hiç kimseye hizmet etmez ve dünyanın her noktasında yıkıcı etkiler bırakarak dünyada ekonomik bir çöküşe sebep olur. Savaşın hizmet ettiği tek ülke İsrail’dir.” Farklı bir görüşe sahip olan Rıza ise belirli çatışmaların yaşanacağını ön görüyor. “Bence her şey kontrolden çıktı. İran’ın dört bir yanında yaşanabilecek küçük çatışmalardan yana endişeliyim. Bu, kumar oyununa benziyor; bu oyunda kârlı çıkanlar genelde kumarhane sahipleridir. Savaş, silah üreticisi olan şirketlerin silah satmasına imkân tanır. Daha da önemlisi bu olaylar, başkalarını kışkırtmaya zemin hazırlar” ifadelerini dile getiren hukuk öğrencisi Rıza konuşmasına şöyle devam ediyor: “Devrim Muhafızları, gittikçe güçlenirken hükümet zayıf düşüyor. Hükümetin petrol satamadığı bir durumda Devrim Muhafızları, ihracatını yapıyor ve çok kâr ediyor. Hükümet, bu uygulamalardan ötürü aşamalı olarak çöküyor. O kadar ki Muhafızlar, hükümetin yerini alacak”. Rıza titrek bir sesle dile getirdiği, “Savaş bizi 50 seneye geriye götürür. Her şeyi yıkacak. Tüm ekonomik ve kültürel yapı çökecek. Savaştan sonra iki İran hükümetine, savaşın yıktıklarını onarsın ve yeniden inşa etsin diye ‘yapıcı bir hükümet’ adı verildi. Savaş, büyüme tekerini yavaşlattı ve ülke bütçesinin savaşın yıktıklarını onarmak için harcanmasına sebep oldu. Böyle hasarlar olmasaydı ülke, daha kalkınmış olurdu. Bir savaş çıkmamasını can u gönülden istiyorum” sözler ile konuşmasını tamamlıyor. İran’ın güneyindeki Şiraz şehrinde bir kitapçı olan 30 yaşındaki birine soru sormaya çalıştım. On dakikalık bir uğraştan sonra soruma durumun ürkütücü olduğunu söyleyerek yanıt verdi. “Ekonomi ve güvenlik alanındaki durumun iyileşmesine dair bir umut yok. Dış baskılar arttıkça milli birlik halinin artması beklenir ama burada böyle bir şey olmuyor” şeklinde konuşan kitapçı, savaşın çıkmasını pek muhtemel görmemekle birlikte halkın omuzlarındaki ekonomik ve psikolojik etkinin savaşın etkilerinden aşağı kalır yanı olmadığını ifade ediyor. Onun tarifince “Savaş, sadece silah üreticileri ile mezar kazıcılarının işine yarar. Bazı krallar, radikaller, bazı Arap ülkeleri ve İsrail ise savaşa karşı çıkmıyor.” İranlı Ortadoğu Analizcisi Ali Hikmet ise İran ve bölgenin kaderinin belirsiz olduğunu düşünüyor. “Mantık, İran ile Amerika arasındaki savaşın, şekli ne olursa olsun büyük felâketlere yol açacağını söyler. Bundan dolayı iki ülke yetkilileri savaş istemediklerini belirtiyor veya kesin olarak yaşandığından değil de gerçekleşme ihtimalinden bahsediyorlar. Ancak ne yazık ki bölgedeki durum, patlayıcı variline benziyor. Herhangi bir ateş, bölgeyi cehennem yerine döndürür” sözlerini sarf eden Hikmet, İran ile Irak arasında sekiz yıl süren savaşın her iki ülkede de gerek insani gerek toplumsal gerekse ekonomik açıdan büyük bir yıkıma sebep olduğuna işaret ederek, “Hem İran hem Irak, halen savaşın geride bıraktığı hasarlarla boğuşuyor” diyor. Ekonomik gerileyiş ile İran parasının değer kaybedişinin yanlış ekonomik politikalar, ülkedeki bilgelikten uzak yönetim ve toplumun tanık olduğu krizlerden kaynaklandığını düşünen Hikmet’e göre “Bu sarsıntılı durum, her zaman toplumda çatışmalara yol açar. Savaş, nihayetinde İsrail ile silah şirketlerinin ekmeğine yağ sürer. Ne İran’a ne ABD’ye ne de bölgeye bir fayda sağlamayacağı şüphesiz.” Türk nüfus çoğunluğuna sahip Doğu Azerbaycan’dan 32 yaşındaki Sima ise savaş olasılığının çok yüksek olduğunu düşünüyor. Sima, “Devrim Muhafızlarının terör listesine eklenmesi, Ortadoğu’da çok sayıda Amerikan askerinin konuşlandırılması, Amerika’nın benzeri görülmemiş İran yasağı, İran’daki ekonomik durumun gerileyişi, İran destekli grupların Irak’taki Amerikalı hedeflere yönelik bir saldırı hazırlığı içerisinde olduğuna dair söylentiler, BAE sahillerinin karşısında dört petrol tankerinin hedef alınması, Husilerin Suudilere ait iki petrol istasyonuna saldırması ve Irak’taki ABD Büyükelçiliğine yönelik saldırı” gibi gelişmeleri savaş göstergesi olarak algılıyor. Sima’ya göre “ABD’nin hedefi, İran tarafından askeri bir harekete zemin hazırlamak. Böylece küresel enerjinin güvenliğini koruma gerekçesiyle İran’a saldırmak için de bir gerekçeye sahip olacak. İran hükümetinin, Amerika’nın kendisine dayattığı ekonomik kuşatmayı başarısız kılmak için çabalamaktan başka yolu yok.” Savaşın İran’da aç bir devrime yol açacağını öngören Sima, “Dış baskıların arttığı bir zamanda rejim düşme tehlikesi ile yüzleşmiyor. Böyle bir durumda rejim destekçisi güçler daha da yakınlaşıyor. Her ne kadar reformcu kanat, ABD ile iletişim kurulmasını istiyorsa da mevcut durumda ve Trump yönetiminin tutumlarına bakarak bu kanadın dış politikada bir değişim meydana getiremeyeceği söylenebilir” kanaatinde. “İran-Irak Savaşı, modern İran rejiminin temellerini sağlamlaştırdı. Nitekim hava, Tahran karşıtlarını tam anlamıyla baskılamaya elverişliydi” diyen Sima sözlerini şöyle bitiriyor: “Gerginliğin artması ve hatta savaş, muhafazakâr güçlere hizmet edecek. Özellikle de asker ve güvenlik güçleri, içeride siyasi ve kültürel bir içe kapanma ortaya çıkarmak ve bölgede etkinliğini artırmak için çabalıyor.”Tebessüm Celali - Independent Arabia
مشاركة :