​Yahudiler, Müslümanlar ve Lübnan’daki Suriyeliler

  • 6/2/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

Avrupa’daki Müslümanlar; demokratik olmayan ülkelerden, erkek ve kadın, Müslüman ile Müslüman olmayan arasındaki eşitlik yönünden zayıf, dini kamu işlerine güçlü bir şekilde dahil eden toplumlardan gelmektedir. Bu toplumlar ayrıca bölünme, “kardeşi” eleştirme ya da “yabancı” ile dayanışma geleneğinden yoksun, bireylerinin giyim kuşam ve yiyecekte karakteristik özelliklerini aşırı derecede göstermekte, farklılığı ve farklı olanı olumsuz bir şekilde sınıflandırmakta ısrar ettiği toplumlardır. Bütün bunlar doğrudur.Ortak insani alanların genişlemesi, herkes için çok daha kolay bir yaşam yöntemi için bu olguları araştırma ve değişmesine katkıda bulunmaya teşvik etmektedir. Ama bu, sorunun temeli değildir.  Sorunun temeli bugün Avrupa’nın hasta, kriz içinde ve günah keçileri arayan biri gibi olmasıdır. Aksi takdirde bir grup İngilizin kendileri ile aynı dinden olan, onlarla saf “beyazlıklarını” ve birçok modern değerleri paylaşan Polonyalılara karşı ırkçılıklarını, Avrupa’da on yıllardır topluma entegre olmuş bir şekilde yaşayan Yahudilere karşıtlığının yeniden uyanışını nasıl yorumlayabiliriz? Yahudilere karşı işledikleri nedeniyle vicdanı ağır, geçmişten ibret alınması için büyük çaba ve servet harcayan Almanya’da bile Başbakan Angela Merkel son zamanlarda ülkesinin “ulaştığı durumdan” duyduğu üzüntüyü şu şekilde dile getirdi: Ülkemizde polis korumasına ihtiyaç duymayan Yahudilere ait herhangi bir din ya da kültür merkezi kalmadı. Bir Alman yetkili de daha önce Yahudilere her zaman ve her yerde şapkalarını takmamalarını öğütlemişti! Resmi rakamlar ise Yahudilerin maruz kaldıkları saldırıların %90’nın kaynağının İslam düşmanı olan aşırı sağcılar olduğu bilgisini vermektedir. O halde, Haçlı seferleri ve İspanya’daki Engizisyon mahkemelerinin yaşandığı tarihin eski devirlerindeki olduğu gibi bugünde Yahudi ile Müslüman düşmanlığı aynı kefede yer almaktadır. Günümüzde sürecin doğası farklı bir düşmanı daha ortaya çıkarmıştır: Muhteşem teknolojik ilerleme, küresel ve bilişim devrimi, neoliberal ekonominin açgözlülüğü, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda bilinen geleneksel parti araçlarının yıkılması nedeniyle gelecek ile ilgili duyulan endişe ve belirsizlik. Son Avrupa seçimleri de bunu kanıtlamıştır. Değişimin hızı; özgün bir geçmiş, kök ve kimlik, yabancılar olmadan biz bize mutlu yaşadığımız efsanesine bağlanmamızı sağlamaktadır. Bu nedenle temel farklılıklardan, bizlerden farklı olan barbarları durduracak sınır ve kalelerden bahsedilmeye başlanır. Çünkü hafızamız söylenenlerin aksine hatırladıklarından çok daha fazlasını unutur ve dürüstçe naklettiklerinden çok daha fazlasını uydurur. Örneğin Salvini’nin İtalyanları, ataları İsviçre’ye göç etmeye başladıklarında, karşılarında  “önce İsviçre”sloganını benimseyen aşağılık bir hareket bulduklarını unutmaktadırlar. Yahudilerin İslamofobiden yararlanma yanılsaması Müslümanların antisemitizmden yararlanma yanılsaması gibidir. Örneğin Binyamin Netanyahu ve Macarsitanlı dostu Viktor Orban birinci eğilimin temsilcileridir. Jeremy Corbyn’in liderliği altındaki İngiliz İşçi Partisi’nin kutlamaları ise ikinci eğilimi temsil etmektedir. Bu iki eğilim, en iyi ihtimalle dar görüşlülüğü ifade ederken en kötü ihtimalle ise bir ırkçılık ve kendi kendini imha etme karışımıdır.  Bu konuda; Filistinli lider Hacı Emin  El-Hüseyni örneği hala zihinlerde tazedir. Avrupa’da yaşananlar “öteki” oldukları ve kriz öteki düşmanlığını gerektirdiği için hem Müslümanları hem de Yahudileri hedef almaktadır. Bu nedenle Avrupa’da yaşananları Arap-İsrail çatışmasına ya da kendisinde geri kalanlara bağlamak akıllıca değildir. Sorun burada değil oradadır. Orada Müslümanlar ve Yahudiler aynı gemidedir. Ortadoğu’da da bu vebalı ortamdan çokta uzak değiliz. İki haftadan kısa bir süre içinde (yazılmayanları ve duyulmayanları bir yana) şu haberleri okuduk ve duyduk: Beyrut’un Zarif mahallesinde bulunan bir binada yaşayan Suriyeli aileler evlerinden kovuldular. Oysa bu aileler ve onlarla birlikte Asyalı işçiler bu evleri yasal sözleşmelere göre kiralamışlardı. Ama evden kovulmaları için belediye başkanın “ bazı mahalle sakinlerinin şikayeti”ne  dayanarak verdiği sözlü bir emir yeterli oldu. Tahliye işlemleri son derece sert bir şekilde yerine getirildi. Öyle ki söylenenlere göre tahliye edilenlerden bazıları eşyalarını almaya izin verilmeden evlerini terk etmeye mecbur bırakıldılar. Aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün de bulunduğu 5 insan hakları örgütü Lübnan makamlarını, Suriye’ye kendi istekleri ile döndüklerine dair bir belgeyi zorla imzalatmalarının ardından 16 Suriyeliyi Beyrut Havalimanı’ndan geri göndermekle suçladı. Yasal bir karar uyarınca Kamu Güvenliği Genel Müdürlüğü Suriyeli vatandaşlara Lübnan’a girişlerinde yasalara ve adli kararlara aykırı şartlar getirdi. Bunun sonucunda sadece anayasayı ve Lübnan’ın uluslararası taahütlerini değil alınmış yargı kararlarını ihlal ederek Suriyeliler geri gönderildi. Bilhassa Lübnan’ın iç tartışmalarında Suriyeli unsurundan yararlanma imkanının gerilemesi ile gerçekçilerin suskunluğu gerçeği dile getirmekten daha etkili bir hale geldi. Bugün Lübnan’daki ortak görüşe göre Suriyeliler özgürdür: Dilerlerse Rusların onları karşılayacağı İdlib’in güneyine ya da Hama’nın kuzeyine veya Hizbullah’ın onları konuk edeceği sınır bölgelerine gidebilirler.Lübnanlılarda hasta ve bir kriz içindeler. Nefes nefese günah keçilerinin peşinde koşuyorlar. Bu dünya nerede olursa olsun ve zalim ya da mazlum olsun çok çirkin.

مشاركة :