Bazı kaynaklarda, Hz. Alinin yardım edilecekler listesine çalışamaz ve yardıma muhtaç hale gelmiş bir Hristiyan’ın eklenmesi için Beytülmal görevlisine emir verdiği, bunun nedeni kendisine sorulduğunda ise: Şimdiye kadar kendisinden yararlandınız, yaşlanınca yardım etmeniz gerekmez mi?” dediği nakledilir. Ayrıca Ömer bin Abdülazizin dağların tepe kısımlarına tahıl saçılmasını emrettiği, böylece sert kış ve erzak yokluğu nedeniyle kuşların açlıktan ölmesinin önüne geçmek istediği nakledilir. Bu tarihi bilginin aslını kadim kaynaklarda bulamadım, ancak kaynak belirtilmeden yaygın olarak nakledilen bir anlatıdır. Geleneksel kültürümüzde buna benzer pek çok tarihi hikaye vardır. Bu türden erdemli davranışları işleyenleri hatırlamak ya da genel olarak İslam’ın erdemli davranışlara verdiği önemi ortaya koyma bağlamında nakledilir. Hiç şüphe yok ki İslamda ve onun dini hükümlerinde buna benzer hatta fevkinde pek çok erdemler yer almaktadır. İslam’ın güzel ahlak’a verdiği önem bahis konusu olduğunda Hz. Ali ve Ömer bin Abdülaziz gibi nice İslam büyüklerinin erdemli davranışlarına atıflar yapılır. Bu anlatıların içeriğini çağdaş toplumlardaki benzerleriyle kıyaslayalım. Neredeyse tüm ülkelerin, yaşlılık, engellilik veya hastalık durumlarında, bireyler için bir sosyal güvenlik sistemi inşa ettiğini biliyoruz. Tüm insanların faydalandığı bu sistemler, Yöneticinin, bakanın veya devlet başkanının iznine tabi olmaksızın çalışır. Kişinin kendi isteğine dahi bakılmamaktadır. Modern toplumlar ayrıca hayvanların, bitkilerin, kuşların, su kaynaklarının korunması adına tüm ekosistemi kapsayacak şekilde sistemler inşa etmişlerdir. Devletler yıllık bütçelerinden bu işler için pay ayırırlar. Göçmen kuşların rotalarına su ve yiyecek bırakılması gibi pek çok görevi yerine getirmek için uzmanlaşmış birimler inşa edilmektedir. Sanayileşmiş ülkelerde, hükümetleri ve şirketleri biyolojik çeşitliliğe saygı duymaya, okyanusların, ormanların ve çöllerin kalbinde bile hayvanları ve kuşları korumaya çağıran ve bu konuda kampanyalar yürüten Green Peace gibi büyük çevreci sivil toplum örgütleri var. Bunları serdetmekten kastım, bahsi geçen kıssaların değerini düşürmek değil, insan kültüründeki dönüşümün bazı yönlerini netleştirmek, insanların gerek beklentilerinde gerekse yöneticileriyle ilişkilerinde yaşadıkları değişimleri göz önüne sermektir.Değişen şey: A- İnsanlar artık bu eylemleri erdem olarak görmüyor, bilakis bir bütün olarak toplumların en temel görevleri olarak görüyor.B- Artık kamuyunu ilgilendiren meseleler devlet başkanının kişisel iradesine bırakılmamaktadır, bilakis yasal bir kurumsal çerçevede, uzun vadeli bir perspektif dâhilinde ve yılın her gününü kapsayacak şekilde yönetiliyor.Günümüzün tanınmış siyaset bilimcilerinden olan David Miller, bu farklılığın ahlak ve erdemin anlamında bir kaymaya işaret ettiğini düşünüyor. Yani, geçmişte yerine getiren kişilerin övüldüğü erdemler, bugün görev haline geldi, öyle ki bu görevleri gereği gibi yerine getirmeyen veya ihmal eden idareciler suçlanmaktadır. David Miller 19. yüzyılın başlarındaki seçkin kimselerin davranışlarını örnek olarak verir. Ünlü romancı Jane Austen bu davranışları romanlarında canlandırmıştır. Austin, az da olsa mütevazı davranan soylulardan bahseder. Köylüleri ve hizmetkârlarıyla iyi niyetli olarak ilgilenen soylulardan örnekler verir. O zamanlar soylulardan bu türden davranışlar beklenmezdi. Göz önünde olan kimselerin mütevazı davranışları, görevlilerine ve çalışanlarına iyi davranması artık -bu zamanda - övgüyü hak etmemektedir, zira artık bu davranış bir erdem olarak değil görev olarak görülmektedir, ihmalkâr davranan suçlanmakta, hatta belki de cezalandırılmaktadır. Bu dönüşüm toplum içindeki ilişkilere, Kanun ve mevzuatın yanı sıra gelenek ve göreneklere bir bütün olarak yansımaktadır. Bu konuyu daha sonra ele alalım.
مشاركة :