İranın ilk nükleer bombasını dünyanın önünde patlattığı bir sabaha uyansak veya akşama çıksak ne olur? Bu senaryo, Amerikan istihbarat elemanlarının ve gizli servislerin "kötü adam"ın yıkıcı silahı elde etmesini önlemek adına zamanla yarıştıkları korku filmlerini ve polisiye savaş fantezilerini andıran melankolik bir felaket gibi görünüyor. Avrupa ve Batı yaklaşımı genel olarak, İran tehdidine ve nükleer bombası bulunan İran rejimine odaklıdır. Bu çılgın rejimin bu bombaları düşmanlarına atmakta tereddüt etmeyeceklerini bilirler. Zira bu rejim kendileri dışında herkesinin kanını helal görmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen Avrupa sadece seyirci kalır iyi niyetli bir tutum sergilemezse, Ortadoğu’da tehlikeli bir nükleer yarış başlayacak demektir; çünkü İran’ın bu silaha sahip olması durumunda, “Elimizde sadece bitkin bir deve varsa, ona binmekten başka bir çare mi var!” prensibi bağlamında başta Suudi Arabistan olmak üzere diğerleri de boş durmayacaktır. Ekonomik kuşatma Humeyni rejiminin boynuna ipi geçirince, bu rejimin liderleri çırpınmaya başladılar, ancak çırpındıkça boyundaki ip daha fazla sıkmaya başladı ve kalın ipin etkisiyle boyunda derin yaralar oluştu. Bu çırpınmanın bir kısmı, "Devrim Muhafızları"nın liderlerinin-Yüce Rehberlerinin savaş çığırtkanlığı eşliğinde- Suudi Arabistan, ABD, Amerika, Norveç, Bahreyn ve diğer ülkelere yönelik bir dizi düşmanca saldırılar düzenlemeleriydi. Bu rejimin liderleri şöyle bir düşünceye sahipler; ‘Belki de bu savaş, önceki her şeyi ortadan kaldırır ve sahne yeniden kurulur: Savaşın sesi üzerinde hiçbir ses yoktur, dolayısıyla ekonomik darboğazdan dolayı ezilen bu halk bu ölüm kalım savaşında devletlerinin arkasında saf tutacaklardır…’ Elbette ki hamasi düşünceleri ve sloganları bunlarla sınırlı değil. Çırpınmalarının bir başka tezahürü, Avrupalıların Trumpı, İran’a yönelik ambargo ve yaptırımların devam etmemesi yönünde ikna edememeleri durumunda, İranla “5+1” devletleri arasında imzalanan ve uranyum zenginleştirmesini kısıtlayan anlaşmayı tanımamakla ve bu zenginleştirme seviyesini tehlikeli bir orana yükseltmekle tehdit etmeleridir. Bu hamle, İranın nükleer tehdit üzerinde manevra yaptığı, ciddi olmadığı anlamına gelir. Ya da nükleer bomba konusunda bir çılgınlık yapacak. Ancak, insanların, varlıkların ve ülkelerin güvenliği böylesi bir maceraya sürekli maruz kalmak durumunda mıdır? İran kötülüklerinden etkilenen Suudi Arabistan ve diğer ülkeler güvenlik ve menfaatlerini Batı veya Doğunun ellerine emanet bırakmayacaktır. Bunun açık bir mesele ve şaşırtıcı olmadığını düşünüyorum; nükleer de dâhil her türlü tedbiri alacaktır demek istiyorum! Bölgede yaşanan tüm gelişmelerden sonra, Suudi Arabistan, bazı Körfez Devletleri, Iraklılar, Suriyeliler, Yemeniler, Lübnanlılar ve diğerlerinin maruz kaldığı sıkıntıların sadece Devrim Muhafızlarının sahip olduğu nükleer bomba ile ilgili olduğunu kim söyleyebilir? Nükleer bombadan daha tehlikeli olan İranın Arap dünyasındaki devlet kavramını parçalaması, çeteleri teşvik etmesi ve desteklemesi, devlete paralel yapılar oluşturmasıdır. Bu seviyesiz rejimin 1979 yılından beri meşgul olduğu şeyler işte bunlardır… Nükleer bombaya sahip olup olmaması sorunlardan sadece birisidir.
مشاركة :