Dünyanın neyin ırkçılık olup olmadığını belirlemekte sorunlar ile karşı karşıya olduğu bir dönemde, ırk ve miras ile ilgili bir konu -köle çocuklarına tazminat ödenmesi ile ilgili olan tartışma- tekrar gündeme geldi. Tarihte bir milletin diğerine verdiği zararın bedelinin ödenmesine yönelik baskılar hiç kesilmese de hep görmezden gelinip etkili bir şekilde reddedildi. Öyle ki adaletin sağlanması çağrılarının sesi zaman zaman zar zor duyuldu. Sömürgeciliğin yıldızları –ABD, İngiltere ve Fransa ile İsviçre gibi birçok büyük Avrupa ülkesi- bugün yeniden hangi ülkenin köle ticareti ve etkilerinden sorumlu olduğuna yönelik tartışmaya sürükleniyor. Peki, gerçek sorumlunun ortaya çıkması halinde ondan mali bir tazminat beklemeli miyiz? Tazminat ödenmesi mücadelesi; yüzyıllar süren zorunlu ve zorla ücretsiz çalıştırma uygulamalarının (Buna bir de Afrikalı kölelerin büyük bir çoğunluğunun maruz kaldığı psikolojik, cinsel ve fiziksel işkenceleri ekleyelim) etkilerini hissetmenin hala mümkün olduğu düşüncesini kabul edenler için mantıklı ve basit bir ahlaki zorunluluktur. ABD’de; kamuoyunda Jim Crow yasaları olarak bilinen ve halka açık birçok yerde uygulanan ırk ayrımı yasaları ve kölelik, ABD tarihinin %80’ninden fazlasını kapsamaktadır. Siyah ile beyaz topluluklar arasındaki sosyal eşitsizlik, bugün hala devam etmekte ve gelir eşitsizliğinden konut sahibi olma hakkına kadar ayrımcılık tüm yönleri ile açıkça görülmektedir. Tazminat kampanyası dün ABD Senatosu’nda Demokratların lideri olan Chuck Schumer’in de desteğini kazandı. Bu destek; partisinden Corry Booker ve Sheila Jackson Lee’nin önerilen Afrika Kökenli Amerikalılar yasa tasarısına tazminat ve destek çalışması komisyonu kurulması için teklifte bulunmaları ve bunun için harcadıkları ortak çabanın ardından geldi. 2014 yılında yazmış olduğu ve “Tazminatlar Meselesi” adındaki etkili yazısı ile Afrika kökenlilere mali tazminat ödenmesi kampanyasının fitilini bir kez daha ateşleyen Ta-Nehisi Coates gibilerin tekrarlanan çabalarına rağmen bir sonuca ulaşmayan tartışmanın, bu noktadan sonra daha ileriye gidip gidemeyeceğini görmek için ise beklememiz gerekiyor. İngiltere’ye gelince; benzer bir kampanyanın bayrağını taşıyacak kişilerin bulunmadığını görürüz. İngiltere’nin karanlık tarihi ile ilgili benzer bir itirafta bulunmaya yönelik her zaman bilindik çekinceleri olan İngiliz politikacılar; köle ticareti ile ilgili iddiaları temelinden yıkmakta fazla sıkıntı çekmiyorlar. Bunu başaramadıklarında ise bütün bunların çok eski bir zaman yaşandığını dolayısıyla şimdi onlar için endişelenmemize gerek olmadığına yönelik o eski safsatayı tekrarlıyorlar. Buna bir de İngiltere’nin AB’den ayrılmasını savunanların; İngiltere’nin AB’den ayrılmasının ardından Commonwealth (İngiliz Milletler Topluluğu) ülkelerinin, İngiltere’nin uluslararası ticaret stratejisinde temel bir rol oynayabileceğine yönelik iddialarını eklemeliyiz. Batı Hint Adaları’nda kölelik mirasının kalıntısı olan ayrımcılık hala varlığını sürdürüyor. Britanya İmparatorluğu’nda “en modern köle toplumu”nun ilklerinden ve en karlılarından biri olan Barbados’ta, kölelerin sahiplerinin beyaz torunları kendilerine miras kalan servetlerinden yararlanmayı sürdürüyorlar. Hatta bazı aileler günümüze kadar eski çiftliklerinde yaşamaya ve geçinmeye devam ediyorlar. Nitekim Karayip ülkelerinde gelir eşitsizliği ile ilgili yapılan modern bir araştırmanın da belirttiği gibi; eskiden köle olan insanların doğrudan emlak satın almasını engelleyen yasaların ancak 1937 yılında kaldırılmış olması şaşırtıcı değildir. Karayip bölgesinin her yerinde devam eden eşitsizlik ve ayrımcılığa dair sayısız örnek vardır. Benim gibi bu adalardan bazılarını ziyaret eden herhangi biri için bu eşitsizliği görmek için uzun uzun aramaya gerek yoktur. Genellikle bu tür ülkeleri özetleyen harikulade güzellikteki doğal manzalarar ile gökyüzü kadar mavi denizin yanında çoğu zaman o dönemin kalıntıları ile doğrudan yüzleşebiliyorsunuz. Bazı Karayip ülkelerinde siyah nüfusun ve yerli halkın büyük bir kesiminin sosyal ayrımcılığa maruz kaldığını, yüzyıllar önce sömürgeci güçlerin buraya ulaşması ile bu bölgelere yerleşen birçok beyaz Karayipli’nin elde ettiği refah, lüks ve servete bir türlü erişemediklerini görüyorsunuz. Örneğin 1984 yılında, siyahlar Jamaika’nın %90’nını oluşturmalarına rağmen Jamaika Borsası’nın başına getirilen 41 başkandan sadece 4’ü siyahtı. Neyse ki siyahların temsil oranı o günden bugüne oldukça iyileşti. Buna rağmen ve aralarında Karayipler Topluluğu Tazminat Komisyonu’nun 12 üyesinden biri olan Bahama Adaları’nın da olduğu bazı ülkeler, dünyadan taleplerine ilgi göstermesini talep ederken Birleşik Krallık bunun aksini yapmayı seçti. 2015 yılında dönemin İngiltere Başbakanı David Cameron’un Jamaika’yı ziyareti sırasında gördüğümüz gibi komisyonun bütün taleplerini görmezden geldi. İngiltere’nin eski sömürgesi ile ilişkilerini güçlendirme (Aynı zamanda -İngiltere yüzlerce Jamaika mahkumunu ülkesine geri gönderebildiği sürece- adada yeni bir hapishane inşa etmek için 25 milyon sterlinlik bir anlaşma ile ilgili kamuoyunun desteğini almak) için düzenlenen bu ziyaret sırasında Jamaika parlamentosunun tazminat ödenmesi ile ilgili çağrılarına Cameron’un yanıtı“bu konuyu aşmak” ve “geleceği inşa etmek için ilerlemek” oldu. Peki bu talep, özellikle de bunu yapmaya çalışmıyor muydu? Yakın bir zamanda İngiltere’nin, dikkatini arka bahçesinde (eski ve mevcut) devam eden savaş yerine ABD’de kölelik tarihi ile ilgili mevcut tartışmaya vermek zorunda kalacağını göreceğiz. ABD Afrika kökenli ABD’lilere tazminat ödemek zorunda mıdır? Peki, bu sorunun bir benzeri Atlas Okyanusu boyunca uzanan özel “İngiliz Milletler Topluluğu” ülkeleri aracılığıyla doğrudan bizim önümüzde durmuyor mu? ABD Senatosu’ndaki Demokrat üyeler sahip oldukları gücü, bu tartışmayı ileriye taşımak için kullanırken İngiliz hükümeti; özellikle Karayip ülkelerinden gelen göçmenler ile ilgili Windrush (kendilerini Karayip bölgesinden taşıyan gemilerden birinin adıdır) skandalı ile ilgili net bir ortak bir tutum benimsemeyi bile başaramadı. İçişleri Bakanlığı, Batı Hint Adaları’ndan gelen “düşmanca çevre” kurbanlarını her seferinde hayal kırıklığına uğrattı. Windrush tazminatları yasa tasarısı, aralarında Diane Abbott ve bizzat kurbanların bulunduğu parlamanterler tarafından “etkisiz” olarak nitelendi. Dolayısıyla buna benzer yeni olaylar her gün yaşansa da tazminatlar için hükümete baskı yapmak hala gerçekleşmesi uzak bir hayal gibi görünmektedir. Rory Stewart gibi bir politikacı: "Bugün Britanya İmparatorluğu’na yönelik var olan öfkenin arkasında, o dönemde hiç yaşamamış kişilerin” olduğunu, bu kişilerin o dönem ile ilgili bilgilerinin sadece yazılı olanlara dayandığını bu nedenle kolayca öfkeye kapıldıklarını iddia ediyorsa bizim için geriye bir umut kalmış mıdır? Ama Stewart hatalı. Afrika kökenli ABD’lilere ve Karayiplilere tazminat ödenmesi davası, gereksiz ve tek amacı bölünmüşlüğü arttırmak olan bir dava değildir. O, haklı ve hala canlı bir davadır.Kuba Shand-Baptiste’nin Independent Arabia’da yayınlanan makalesi
مشاركة :