İsrail ve boğazlar krizi

  • 8/8/2019
  • 00:00
  • 4
  • 0
  • 0
news-picture

İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz’ın ülkesinin ABD’nin Körfez bölgesindeki faaliyetlerine resmi olarak katıldığına yönelik açıklmasının hedefi, İsrail’in Ortadoğu’daki stratejik konumunu güçlendirdiğini göstermektir. Ortadoğu’nun şu anki haritasını, topraklarında ve etrafında çatışan kuvvetleri objektif bir şekilde gözden geçirdiğimizde, İsrail’in konumunu özellikle de hareket alanı özgürlüğü açısından ne derece güçlendirmiş olduğunu açıkça görebiliriz. İsrail’in performansında ortaya çıkan en önemli stratejik özelliği; en önemli Arap ülkelerinden biri olan Suriye’de başlayan ve coğrafyasında yeni bir İran varlığına yol açan iç savaşın daha ilk günlerinden itibaren kuzey cephesinde göstermiştir. İsrail, özgür bir şekilde zaman ve mekan kavramı olmadan istediğini yapmıştır. İsrail’in bu özelliği, geçmişte de askeri ve ittifak üstünlüğü nedeniyle zaten var olsa da ciddi bir şekilde kısıtlanmıştı. İsrail’in özellikle de kuzey cephesinde önüne açılan yeni alan, kendisini, Irak’a kadar uzanmaya ve topraklarındaki İran mevzilerine hava saldırıları düzenlemeye başlama konusunda kışkırtmış gibi görünmektedir. Bu da her ölçüde saldırgan kabul edilen İbrani devletini, başlangıçta sadece İran’ın sınırlarından onlarca kilometre geriye çekilmesini talep ederken, artık İran’ın nihai olarak Suriye topraklarından çıkarılmasını talep etmeye teşvik etmiştir. İran’ın sergilemekten vazgeçmediği, denizlerden başlayarak, bölgedeki ABD etkisini ortadan kaldırmayı müjdeleme derecesine ulaşan güç gösterisi, şu ana kadar nereye ulaşacağı bilinmeyen bir askeri yığınağı adım adım bölgeye çekti. Ama herhalükarda bu başlangıç, askeri yığınağın, sakin ve istikrarlı bir bölgeyi dünyanın en huzursuz ve her an patlamaya hazır en tehlikeli bölgesine dönüştürecek kadar gelişeceğini göstermektedir. Filistin açısından baktığımızda ki bu yazımızın asıl konusudur, Filistin’deki riskin o tehlikeli bölgede dönen bahislere göre daha az olduğunu söyleyebiliriz. Bizler coğrafi olarak Körfez’den uzağız. Aynı zamanda hiçbir şekilde bölgede yaşanan kutuplaşmaların bir tarafı da değiliz. Aslında bizler bu yaşananlardan en çok zarar gören tarafız. Çünkü İran’ın önemli bir rol oynadığı İsrail’in stratejik konumunu güçlendirmesi; bölgedeki varlığının kabul edilmesi Filistinlilerin haklarını elde etmesine bağlı iken İsrail’i Filistinlilerin siyasi haklarını ortadan kaldırma politikasında ilerlemeye teşvik etmektedir. Nitekim Filistinlilere uygun bir denklem ortaya koyan ve bir Arap ve İslam siyasi uzlaşmasına dayanan Arap Girişimi de İsrail’i tanımayı ve ilişkileri normalleştirmeyi Filistinlilerin haklarını elde etmelerine bağlayarak bunu somutlaştırmıştı. Bu denklemin başarılı olmadığı doğrudur ama Filistinliler lehine önemli bir kazanım olduğu da doğrudur. En azından bu denklemin, İsrail’in Filistinlilere hiçbir taviz vermeden bölgede daha da güçlenmesi karşılığında Filistinlilerin haklarının gerilemesini temsil eden alternatifinden çok daha iyi olduğu açıktır. Filistinliler açısında bu felaket değişimin belirtileri, İsrail’in şu anda yaptıkları ile açık bir şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır. İsrail, Filistinlilerin en basit haklarını bile görmezden gelmektedir. Hatta bazı finansal avantajlara karşılık siyasi haklardan vazgeçme formülüne göre onları mümkün olduğunca küçültüp daraltmıştır. Filistinliler, İran ile bir tartışmaya girmek istemiyor, çünkü bunun onlara bir faydası yoktur. Ancak kendilerinden kat kat güçlü ve çevrelerindeki gücü gittikçe pekişen bir rakip ile yüzleşirken, yaptığı ve söylediği her şeyde haklı olduğunu düşünen İran liderliğine nazik bir talepte bulunma hakları da vardır. Bu talep şudur; ‘Ülkenizde istediğinizi yapın ve istediğiniz kararı alın ama hiçbir ilgimizin olmadığı şeylerde bir örtü olarak kullanılmak biz Filistinlilere büyük zarar vermektedir.’

مشاركة :