5 bin yaşındaki kadının genomu günümüz Hintlerinin atalarını ortaya çıkardı

  • 9/9/2019
  • 00:00
  • 3
  • 0
  • 0
news-picture

Antik Mısırda ilk büyük piramitlerin, Mezopotamyada anıtsal tapınakların ve zigguratların inşa edildiği dönemde Güney Asyada Harappa Uygarlığı ismiyle de bilinen İndus Vadisi Uygarlığı pişirdiği devasa tuğlalarla konut blokları inşa ediyor ve karmaşık sulama kanalları açıyordu. Bu medeniyetin birdenbire çökmüş olması antik dünyanın en büyük gizemlerinden biri olmayı sürdürüyor. Yeni bir çalışmada bilim insanları, ilk kez İndüs Vadisi Uygarlığından bir bireyin genomunu analiz etmeyi başardı. Bulgular bu toplumun neden çöktüğü hakkında çok fazla bilgi vermese de, hem medeniyetin geçmişine hem de bugün yaşayan Hindistanlılara uzanan genetik mirasa ışık tutuyor. Independent Türkçede yer alan habere göre, araştırmaya dahil olmayan Kaliforniya Üniversitesi Berkeleyde popülasyon genetiği çalışan Priya Moorjani şöyle diyor: "İndüs Vadisi Uygarlığı uzun süredir gizemini koruyordu. Bu nedenle (...) ataları ve tarihleri hakkında bilgi edinmek çok heyecan verici." İndus Vadisi Uygarlığı M.Ö. 3000 civarında ortaya çıktı ve yaklaşık M.Ö. 1700de ortadan kalktı. Medeniyet en güçlü dönemini yaşarken toprakları bugünkü Hindistanın kuzeybatısından doğu Pakistana kadar uzanıyordu. Harrappa olarak da bilinen bu uygarlık, ilk olarak 1820lerde Pakistanın Punjab bölgesindeki kazı sahalarında keşfedilmeye başlandı. Eski Mısır ve Mezopotamyayla birlikte dünyanın ilk geniş ölçekli tarıma dayalı şehir toplumlarından biriydi, 5 merkezi şehri 1 milyonla 5 milyon arasında yüksek nüfuslara sahipti. Her ne kadar şimdiye kadar İndus Vadiside yüzlerce iskelet açığa çıkarılmış olsa da, bölgenin sıcak iklimi nedeniyle genetik materyal daha hızlı zarar gördüğü için diğer erken uygarlıkların geçmişini takip etmek için kullanılan antik DNA analizleri şimdiye kadar bu uygarlık için kullanılamamıştı. Ancak son yıllarda, bilim insanları iç kulakta yer alan temporal kemiğin petroz kısmında olağanüstü yüksek düzeyde DNA bulunduğunu keşfettiler. Bu araştırmacıların iskelet ne kadar bozulmuş olursa olsun kullanılabilir genetik materyal bulunmasını kolaylaştırdı. Harvard Üniversitesinden genetikçi David Reich ve Hindistanın Pune kentindeki Deccan Kolejinden arkeolog Vasant Shindenin öncülük ettiği ekip, bu kullanışlı tekniği İndüs Vadisi örneklerinde kullanmaya karar verdi. Antik DNAyı bir örnekten elde etmeyi başarana kadar aralarında sayısız petroz kemiği de bulunan 60tan fazla iskelet parçasını örneklemeleri gerekti. Ardından bu numuneyi görece tamamlanmış bir genom elde edinceye kadar 100den fazla kez dizilemeleri (DNA dizisini berlirleme, sekanslama) gerekti. Reich şöyle diyor: "Şüphesiz ki bu tek bir örnekten antik DNA elde etmek için gösterdiğimiz en yoğun çabaydı." DNA verilerine göre numunelerin alındığı birey muhtemelen bir kadındı. Kadının kalıntıları, bugünkü Hindistanın Delhi bölgesinin 150 kilometre kuzeybatısında yer alan Rakhigarhi kazı sahasında onlarca seramik kase ve vazo arasında gömülü halde bulundu. Arkeolojik kanıtlar bu kadının M.Ö. 2800le 2300 arasındaki bir zaman diliminde yaşadığını gösteriyor. Genomu İran ve Türkmenistanda DNAnın daha iyi korunduğu koşullara sahip sahalarda açığa çıkarılan 11 farklı bireyin DNAlarıyla yüksek oranda eşleşiyor. (523 antik DNA dizisinin oluşturduğu bir kümeye ait bu bireyler Güney Asyalıların popülasyon geçmişi çizelgelerinin oluşturulmasında kullandı ve bu araştırma hakemli bilim dergisi Sciencede yayımlandı.) İndüs Vadisi medeniyetinin bu bölgelerle ticaret yaptığı biliniyor ve bu bahsedilen 11 birey kendi bölgelerindeki diğer gömülü insanlarla daha düşük genetik benzerliğe sahipler. Reich ve meslektaşları bu bilgiye dayanarak bu bireylerin İndüs Vadisinden gelen göçmenler olduğu çıkarımını yaptılar. Araştırmacılar artık İndüs Vadisi kökenli 12 bireyin genomlarından oluşan bir havuzla çalıştıklarını varsayıyorlar. Bu havuzu, hem Avrasyadaki antik uygarlıklarla hem de modern toplumlardaki DNA dizileri ve genetik belirteçlerle kıyasladılar. Ekibin akademik bilim dergisi Cellde yayımlanan yeni bir raporuna göre, her ne kadar uygarlık yaklaşık 4 bin yıl önce çökmüş olsa da, İndüs Vadisinde yaşayan insanların soy ağacı, genetik miraslarının bugün Hindistanda yaşayan çoğu kişide sürdürüldüğünü gösteriyor. Yine Reichın başyazarı olduğu ve hakemli bilim yayını Sciencede yayımlanan makale, Kuzey Hindistanda yaşayan modern insanların aynı zamanda Asyanın kuzeyindeki geniş bozkırlardan M.Ö. 2000 civarında güneye ilerleyen göçmen kavimlerle de soylarının karıştığını belirtiyor. Bu göçmen kavimlerin aynı zamanda Avrupadaki soylara da karıştığı biliniyor. Yazarlara göre bu bir zamanlar kafa karıştıran Avrupalılar ve Güney Asyalılar arasındaki yakın genetik bağlantıyı açıklıyor. Binlerce yıl boyunca kuzey ve güney Hindistandaki grupların karışması modern Hindistan nüfusunun karmaşık ve karışık atasal genetik mirasını ortaya çıkardı. Şaşırtıcı sonuçlardan birisi de antik Perslerle ilişkili bir DNAnın da modern güney Asyalılarda yaygın biçimde bulunmasıydı. Bu bulgu, antropologlar arasındaki popüler inançlardan biri olan Bereketli Hilalden (Yaklaşık 10 bin yıl önce dünyanın ilk çiftçilerini ortaya çıkardığı düşünülen ve günümüz İran topraklarının bir kısmını da içeren bölge) doğuya göç olduğu ve Güney Asyalı avcı toplayıcılarla karışarak Hindistanı tarımla tanıştırdığı yönündeki görüşü destekliyor. Yeni çalışma Perslerle ilişkili DNAnın hem İndüs Vadisi bireyleri hem de modern Hindistanlılarda ortak olduğunu öne sürmekle birlikte aslında İranda tarımın doğuş tarihini yaklaşık 2 bin yıl geriye çekiyor. Reichın açıklamasına göre, Perslere özgü bu DNA 12 bin yıl önceki avcı toplayıcılar aracılığıyla aktarıldı, daha yakın tarihte yaşayan çiftçiler tarafından değil. Araştırmaya katılmayan, Hindistanın Varanasi şehrindeki Banaras Hint Üniversitesinden fiziksel antropolog Gyaneshwer Chaubey şöyle diyor: "Öyle gözüküyor ki tarımı (birbirlerinden) bağımsız olarak icat etmişler." Chaubey, başka bir açıklamanın da Güney Asyalıların tarım uygulamalarını komşularından öğrendiklerini ancak onlarla birlikte üremedikleri olabileceğini hatırlatıyor. Chaubeye göre tam olarak neler yaşandığını ortaya çıkarabilmek için daha fazla arkeolojik çalışma ve bölge çapında daha fazla antik DNA örneğine ihtiyaç var. "Araştırmadan (elde edilen) bu bulgular son derece heyecan verici ancak bu sadece bir ilk adım."

مشاركة :