Ürdün-Katar ilişkilerinin geçmişi acı dolu, peki ya gelecek?!

  • 9/19/2019
  • 00:00
  • 1
  • 0
  • 0
news-picture

‘Kardeş’ Katar’ın Ürdün’e karşı sergilediği ve uzun yıllar boyunca artarak devam eden bu ‘düşmanlığın’ sebebi bilinmiyor. Katar halkına değil, yönetimine işaretle Katarlı kardeşler, zannediyorlar ki siyasetlerini ve yönelimlerini başkalarına dayatabilirler. Şu an Libya, Yemen, Suriye, Irak ve Somali, daha önce Sudan ve onun öncesinde de Filistin’de olmak üzere uzak yakın pek çok Arap ülkesinde olduğu gibi. Hatırlanacağı üzere Şeyh Hamad Bin Halife, 2012 yılında Gazze Şeridi’ne gitmiş ve Hamas hareketinin 2007 yılında Filistin’in meşru yönetimine karşı uyguladığı kanlı kara darbeyi tebrik etmişti. Ürdün ile Katar arasında çekişmeli bir coğrafi sınır bölgesi yok. Doha’nın ‘Marksist-Leninist ve ilerici’ olup Amman’ın kapitalist bir başkent ve gerici olmasından kaynaklanan bir ideolojik anlaşmazlık da söz konusu değil. İşin aslı her şey, sınırlar üzerine aşırı bir ‘yanılgıdan’ ibaret. İki Hamd, yani Hamd Bin Halife ve Hamad Bin Casim ile temsil edilen Katar yönetimi, bu vehme kapılarak siyasi vesayetini, küresel İhvan-ı Müslimin örgütüne, Hamas hareketine ve onurunu ve eylemlerini köle pazarında daha fazla para verene satmayı adet edinen bazı örgütlere, güçlere ve partilere dayattığı şekilde Ürdün Haşimi Krallığı’na da dayatabileceğini düşündü!! Katar’ın, Katar halkının paralarını boş büyüklük ‘yanılgılarına’ harcamaması ve büyük bir devlet gibi hareket etmesi gerekirdi. İzlediği ve bu uğurda Arap ve Arap olmayan pek çok ülkeden birkaç ‘ithalatçıyı’ seferber ettiği kibirli yöntemler yerine gerek devlet gerek hayır kuruluşu gerek parti gerek sendika ve halkçı kuruluşlar gerekse de gerçek Filistinli gruplar olsun, kardeşleri ve dostlarının saygınlığını kazanmak için doğru yollar izleseydi keşke. Bu ümmetin iyi temsilcileri arasında ön sıralarda yer alan Katar halkı için istenmeyen sonuçlar doğuracak dolambaçlı yollara girmekten uzak dursaydı, onun için daha iyi olurdu. Doha’nın kapılarını, hepsi olmasa da bazısı tüfeklerini daha fazla para verene kiralayan bu terör örgütlerine sonuna kadar açmada ne Katar’ın ne de Katar halkının bir çıkarı var. Bu değerli ülkenin ve iyi halkının bu dikenli yollara sokulmaması ve iyiliklerinin, boş büyüklük yanılgılarının gerçekleştirilmesi için harcanmaması bin kat daha iyiydi, buna şüphe yok. Yine aynı şekilde şu da kesin ki bu sözleri söyleten bu ülkeye ve onun iyi insanlarına duyulan ilgidir. Bu insanlar, infak edilmesi gerekiyorsa ülkelerinin paralarını bağışlamada ve hayır yapmada önlerde yer alır. Nitekim bazı noktalarında halkların bu alanda ciddi sıkıntı çektiği Arap ülkelerinin pek çoğunda kardeşler, hayır dernekleri, sosyal kuruluşlar, üniversiteler ve okullar var. Ürdünlüler, kardeşleri Katar ile sorunları hakkında konuştuklarında bu düşmanlığı ve vesayet dayatma çabalarını açıklamak için bir sebep bulamıyor. 1967 yılında yaşanan ve Arap milletimizin sonuçlarının sıkıntısını hala çektiği o büyük "Felaket"ten (Nekbe) önce parlaklığının doruğundayken merhum Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır bile böylesi bir vesayet dayatamadı. Katarlı kardeşlerin İhvan-ı Müslimin’in değerli Mısır da dahil olmak üzere hiçbir Arap ülkesinde Ürdün’deki gibi barınamadığını anlaması gerekirdi. Ancak söylendiğine göre İhvan’ın Mısır’daki geçici zaferinden sonra ‘kalp atışları’ yoğunlaştığında vakit kaybetmeden Ürdün Devleti’ne karşı güç gösterisinde bulundular. Doha’da yaşayan şeyhleri Yusuf el-Karadavi’nin yönlendirmesi ile Arap Baharı elmasının kendi kucaklarına düşeceğine inanmışlardı. İşte bu yüzden Ürdün Devleti’ni zorla ve İhvancıların pek çok Arap ve İslam ülkesinde izlediği yöntemlerin aynıları ile ele geçirmeyi hedefleyen bir terör örgütü olarak kabul edilmeliydiler. Sonra bilindiği üzere Hamas hareketi uluslararası ve bölgesel denklem tarafından sıkıştırıldığında ve eski ‘akıl hocaları’ Musa Ebu Merzuk, ABD’de birtakım şeyler yaşayıp Halid Meşal de İsrailli Mossad tarafından suikast girişimine maruz kalınca bu ülke Hamas hareketine de kucak açmaya kalkıştı. Ancak yine de tüm bunları inkâr ettiler ve Filistin ve Filistin davasına olan bağlılıklarından ziyade küresel İhvan örgütü ile olan bağlantılarına dayanarak Ürdün’e komplo kurmaya başladılar. Bundan dolayı liderlerinin Ürdün topraklarından çıkarılması kararını almak zaruriydi. Uzak ve yakın Araplara sırtını dönen ve Arapların iç işlerine karışıp üç Arap ülkesini rezilce işgal eden Humeynici İran’a katılarak Körfez dairesinden çıkan ‘kardeş’ Katar, şimdi de İhvan-ı Müslimin ve Hamas hareketi ile olan eski ilişkilerini geri getirmek için Ürdün’ün aklını çelmeye çabalıyor. Şu ana kadar açık ki bölge mevcut gerçekliği yaşadığı ve her zaman dikkate alınması gereken uluslararası denklemler var olduğu sürece bu adımın başarısı pek muhtemel değil. Şuna da işaret etmek gerekir ki İhvan-ı Müslimin ve Hamas ile herhangi bir açılım, bölgesel ve uluslararası değerlendirmelerin yanı sıra pek çok titiz iç hesaplamalar da gerektirmektedir. Kardeşlerle ‘kopma’ halinin uzun sürmemesi gerektiğini vurgulamakla beraber Katar’ın sürekli takip ettiği herhangi bir komplo ya da siyasi oyuna karşı da çok dikkatli olunmalıdır! Kardeşlik kapıları sonuna kadar açık olduğu sürece Ürdün’ün, Katarlı ‘kardeşler’ ile acı tecrübeler yaşadığını, kendisine şimdi yakınlık gösterdiğini ve ‘ödüllendirici’ yardımlar ile el salladığını unutmaması gerekir! Uzun yıllar geçmesine rağmen meşhur Körfez pastasından paylarını vermediklerini de ‘hatırda tutmaları’ lazım. Bununla birlikte her halükârda ve böylesi durumlarda şu bilgeliğe kulak vermeli: “İyi düşün, iyi olsun.” Pek çok tecrübe sahibi olan Ürdün, Katar da dahil olmak üzere Arap kardeşlerine karşı gerçekten de her zaman iyimser baktı. Ancak ne yazık ki Katar, Arap çevresinden uzaklaşmaya ve Araplara ve Arap milletine karşı olduğu kanıtlanan bölgesel ittifaklara katılmaya devam etti. Her ülkesi ile Arap dünyamızın geçtiği böylesi zorlu koşullarda Katar’ın kendi ile baş başa kalıp siyasi hile ve oyunlardan uzak olarak ulusal yürüyüşünü dürüst bir şekilde gözden geçirmesi gerekir. Unutmayalım ki kurtlar, ‘semiz’ koyunu gözüne kestirir. Katarlı kardeşler, Arap çerçevesinden ve ulusal dairesinden çok uzaklaştı. Geriye şu söz kalıyor: Ürdün-Katar ilişkilerinin geçmişi, maalesef acılarla dolu. Biz, bu kardeş devletle geleceğin nasıl olacağını bekliyoruz. Sona gelince, ‘kardeş’ Katar’ın Ayetullahların ve ‘takiyyecilerin’, içleri ile dışlarının bir olmadığının farkına varması lazım. Doha’dan istediklerini ‘tükettiklerinde’ gerçeklerini ortaya koyacaklar. Şimdi yaptıkları her şey, bu Arap bölgesini kendileri için hayati bir alan olarak gördüklerini doğruladı. Onlar, ne yazık ki esaslı bir parçasını elde ettikleri ‘mezhep hilalini’ gerçekleştirmeye kararlılar.

مشاركة :