Arap Körfezi bölgesindeki gerilim, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinin Washington ile Tahran arasında gizli gerçekleşen arabuluculuk girişimlerine ve çelişkili raporlara rağmen yavaş da olsa gevşemiyor. Olumsuz küresel hareketlilik, her durumda artıyor. BM sahnesi ve diplomatik çevreler, Körfez sularındaki tırmanış, Twitter gibi sosyal medya araçları ve siber alandaki gerilim kadar güçlü. Büyük güçler arasındaki rekabet, bir devletin istediği takdirde, diğerlerinin de aynı çizgiyi izlemesini sağlayacak düşmanca bir politika benimsemesine ve siber tehditler uygulamasına yol açması söz konusu. Rusya, ABD, NATO, Kuzey Kore ve İran; hepsi aşamalı olarak savunma yaklaşımından saldırgan bir tutuma doğru ilerliyor. Bu durum da bu ülkelerin siber faaliyetlerini, en az diğer alanlar kadar etkiliyor. Siber operasyonlar bir süredir gelişme gösteriyor. O kadar ki küçük çaplı korsanlar tarafından bir hobi etkinliği olarak görülürken, şimdilerde yetkisiz unsurlar tarafından kullanılan bir silah olarak tüm hedeflere ve amaçlara uygun hale geldi. Tüm çeşitleri ile klasik silahların kullanımı esas olarak anlaşmalar ve sözleşmeler ile sınırlandırılmışken siber silah, İran rejimi gibi saldırgan rejimlerin herhangi bir ahlaki kısıtlama veya ciddi sonuçlarından çekinmeden kullanabileceği bir boşluk oluşturuyor. Zira gizlilik sağlıyor, kimlik tespit edilemiyor ve kullanım kuralları içermiyor. Siber alan, kendisini büyük güçlerle aynı zemine ayak basan bir başrol oyuncusu olarak konumlandırmaya çalışan İran için epey çekici hale geldi. Siber savaşı, İran’ın gücünü ve konumunu artırmak ve uluslararası düzlemde etkinlik sağlamak için önemli bir araç olarak gören İran Dini Lideri Ali Hamaney’in yönlendirmesine göre İran’ın internet sektörü, kökleşmeye ve tanınırlığını artırmaya başladı.. İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı, ülkede ana istihbarat teşkilâtı olup İran dışındaki gizli faaliyetlerden sorumlu iki kurumdan biridir (İkinci kurum, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Güçleri’dir). 2012 yılında ABD yönetimi, ‘terör örgütlerine destek verdiği ve insan hakları ihlallerinde kilit bir rol oynadığı’ gerekçesi ile İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı’na yaptırım uyguladı. 2019 yılında AB, Avrupa’da bir terör ve şiddet faaliyetine bulaştığı için İran İçişleri Bakanlığı’na bağlı İç Güvenlik Müdürlüğü’nü terör örgütü olarak kabul ettiğini duyurdu. İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı’nın hedeflerini gerçekleştirmek uğruna saldırgan siber önlemler de dahil olmak üzere siber istihbarat yetenekleri kullandığı biliniyor. Çeşitli raporlar, İran’ın Ortadoğu, Avrupa ve hatta ABD’de askeri ve sivil altyapıyı etkileme gibi birtakım hedefler için uyguladığı çeşitli siber faaliyetlerin boyutlarını ortaya koyuyor. Sadece son dönemlerde, İran İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı hesabına çalışan ve Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika’nın farklı bölgelerinden onlarca ülkede; havacılık, telekomünikasyon, resmi iletişim ve bilgi teknolojisi alanlarında 200’den fazla hedefe saldırmış olan Rana grubunun uyguladığı siber saldırılar hakkında raporlar yayınlandı. Rana grubu, İran’ın son yıllarda yürüttüğü siber saldırıları gerçekleştiren en önemli gruplardan biri sayılıyor. Grubun, yıllar içerisinde değişen ve çoğalan hedeflerine dair inceleme, İran rejiminin bölgesel arzularını doğruluyor. Saldırıların çoğu, Irak, Suriye ve Lübnan gibi İran’ın siyasi etkinliğini artırmaya çalıştığı yerlerde gerçekleşti. Onlarca ‘hacker’ın yer aldığı grubun faaliyetleri, temel olarak İran’ın siber saldırılarının birkaç kez kurbanı olan Bahreyn, Kuveyt, BAE gibi Körfez ülkelerinde resmi hedeflere odaklanıyor. İran, iletişim ya da bilgi teknolojisi şirketlerine saldırmakla yetinmeyerek, hassas resmi hedeflere saldıracak kadar ileri gitti. Türkiye gibi kendisine müttefik kabul edilen ülkeler bile bundan nasibini aldı. Türkiye, siber düşmanlığa karşı bağışık olmadığından İran, Türkiye’deki oldukça stratejik bilgilere güvenlikli bir şekilde hızlı bir erişim sağladı. Hiç şüphe yok ki Ankara, bilim ve savunma bakanlıkları da dahil olmak üzere İran’ın bu kurumların içerisinde olduğunu bilmekten çok memnun olmayacak. İran, bu bilgileri, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını derinleştirme çabalarını bastırmada ve aynı şekilde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İran’ın has müttefiki Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile İdlib bölgesinde devam eden mücadelesinde kullanabilir. İran tarafından gerçekleştirilen saldırıların çoğu, sivil bir kılıf altında, genellikle de İran istihbaratının veya ilgili güvenlik kurumunun parmağını gizleyerek gerçekleştiriliyor. 2017 yılında İngiliz Times gazetesi, 9 bin e-posta hesabına yönelik büyük bir saldırının arkasında İran’ın bulunduğunu belirtti. Bu hesaplar içerisinde İngiliz milletvekillerine ait olanlar da bulunuyordu. O gün İngiltere hükümeti, milletvekilleri ile bakanlardan resmi posta hesaplarını kullanmamalarını talep etti. Dönemin İngiltere Başbakanı Theresa May de bu talebe muhatap olanlar arasındaydı. 2018 yılında Almanya, 2014’ten bu yana İran saldırılarının artarak devam etmesi ile birlikte İran’ın oluşturduğu internet ihlali tehdidini ortaya çıkardı. İran’ın bu saldırıları, savunma, havacılık ve enerji sektörleri başta olmak üzere resmi şirketleri ve bakanlıkları hedef alıyor. İran’ın son aylardaki tavrı, rejimin genel havasına ışık tutuyor ki bu hava, elektronik aygıtların sınırsız kullanımında giderek kötüleşebilir. İran, faaliyetlerinden ötürü bir tür savaş gibi ağır bedeller ödemek zorunda kalana kadar uslanmayacak. Aksi takdirde bölgedeki diğer tüm ülkeler, İran’ın siber saldırıları üzerinden sırlarına erişiminin etkilerini hissedecek. Irak ve Türkiye gibi müttefikler, herkesten daha fazla açık gözlü olmalılar. Nitekim başkaları, bu ülkelerin ‘ulusal birliği korumak’ gibi sahte bir denklem altında yaptığı şekilde, İran’ın tüm hareketlerini savunmayı göze almıyor! İran, müttefiklerine veya dostlarına güvenmiyor, onların tüm sırlarına nüfuz ediyor. Zira kendisinin, onlarınkinden daha üstün bir ırktan geldiğine inanıyor. Bu ülkelerde ajanları bulunurken, siber sızmalar yoluyla da tüm sektörlerde varlık gösteriyor.
مشاركة :