Uluslararası dengesizlik ve kan kaybeden ABD dış politikası

  • 10/14/2019
  • 00:00
  • 2
  • 0
  • 0
news-picture

Uluslararası ilişkiler hiçbir zaman bugün tanık olduğumuz kadar kaotik olmamış, uluslararası sistem hiç böyle bir düşüş yaşamamıştı. Nitekim Ortadoğu’nun birden fazla bölgesinde yaşanan son olaylar ve uluslararası güçlerin verdiği tepkiler de bunu doğruluyor. Bu olayların sonuncusu da Türkiye’nin kendi kontrolü altında ve Suriyeli Kürtlerin kontrolü dışında, Ankara’nın ağırlığını hisseden 2- 3 milyon Suriyeli sığınmacıya yetecek bir güvenli bölge inşa etmek gerekçesi ile Suriye’nin kuzeydoğusunda başlattığı askeri harekattır. Bu operasyonu kınama ve reddetme konusunda neredeyse uluslararası bir uzlaşı olmasına rağmen Türkiye operasyonu sürdürmekte kararlı gibi görünüyor. Türkiye’nin bölgesel bir ağırlığı olan bir ülke, ordusunun da NATO’nun 4’üncü, dünyanın da 9’uncu en güçlü ordusu olduğu doğru. Ancak bu sınır ötesi adımının arkasındaki asıl neden bazılarının ABD dış politikasının kan kaybetmesi ve diğer büyük devletlerin bunun yarattığı boşluğu doldurmaktan aciz kalması olarak tanımladıkları durumun sonucunda uluslararası ilişkilerde görülen dengesizliktir. ABD güçlerinin Suriye’den çekilmesi kararının açıklanmasından bu yana Washington’ın benimsediği tutumlar, yaşadığı kafa karışıklığını en iyi şekilde ortaya koyuyor. Başta kurmuş olduğu Suriye Çalışma Grubu aracılığıyla Temsilciler Meclisi olmak üzere birden fazla ABD’li taraf bu karara karşı çıktı. Nitekim Suriye Çalışma Grubu son olarak ABD’nin Suriye’den çekilmesinin tehlikeleri ve bu ülkedeki ABD askeri gücünün varlığının sürdürülmesinin gerekliliklerini açıkladığı bir rapor yayınladı. İçinden geçtiğimiz günlerde nadir görülen bir şekilde hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler arasında bu kararı kınayan birçok ses yükseldi. Bu tepkiler bir yana, ABD yönetiminin bu kararı aynı zamanda Washington’ın müttefiklerini yarı yolda bırakan eski yeni politikası ile ilgili yaygın kanıyı da güçlendirdi. Bu politika ABD’nin müttefikleri ile ilişkilerini tehdit ederek güvenirliğini sarsıyor. Kendisine karşı olanları bölgedeki istikrarı sarsan politikalarında daha da ileri gitmeye teşvik ediyor. Aynı bağlamda Başkan Trump’ın ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik müdahalelerini “Savaşlarının sonu gelmediği için ABD’nin tarihindeki yapmış olduğu en büyük hata olduğu” şeklinde tanımlaması en azından bugün dünyanın en güçlü ülkesinin vizyonunun ulaştığı yüzeyselliği ortaya çıkarıyor. Görünüşe bakılırsa Başkan Trump, ülkesinin en büyük müttefikleri gibi en büyük düşmanlarının da bu bölgede olduğunu söylediğini unutmuş gibi. Trump’ın bölgeden çekilme kararı, davranışlarını düzeltmesi için idaresinin Tahran’a karşı benimsediği aşırı baskı politikası ile açık bir şekilde çelişiyor. Eski ABD yönetimlerinin reddettiklerini verdiği İsrail ile ilişkilerinin çizdiği yoldan çıktığı anlamına da geliyor. Peki Trump’ın bölgeden vazgeçme kararı İsrail için de geçerli olacak mı? Bu çelişkiyi doruk noktasına taşıyan ise ABD Savunma Bakanı Mark Esper’in ülkesinin Suudi Arabistan’a ek 3 bin asker göndereceğini açıklaması oldu. ABD gibi büyük bir devlet kendisini Ortadoğu gibi bir bölgenin çatışmalarından uzak tutamaz. Çünkü bu iç ve bölgesel çatışmalar artık uluslararası bir hal aldı. Bu çatışmaların bazıları aşırılık, terör ve mülteciler gibi dünyanın tamamı için tehlikeli olan küresel krizlere dönüştü. Özgürlük talebi olarak başlayan Suriye savaşı, bölgesel ve küresel güçlerin Yemen’den Libya’ya, Irak’tan Lübnan’a kadar uzanan düello sahasına dönüştü. Ayrıca savaş, Lübnanlı Hizbullah örgütünün söz konusu ülkelerin çoğunda etkili bir güç olarak sınırlarının ötesinde bir rol oynamasını sağladı. Bütün bunların yanında ABD’nin Türkiye’nin Suriye’deki operasyonuna yönelik tutumu, Washington’ın birden fazla politikaya sahip olduğuna yönelik yaygın kanıyı güçlendirdi. Bunlar Trump’ın, birden fazla bakış açısını kapsayan idarenin ve Kongre’nin politikalarıdır. Trump eleştirilerin ardından ilk olarak “Binlerce askerimizi gönderip askeri bir zafer gerçekleştirmek, Türkiye’ye mali bir darbe indirmek, Türkiye ve Kürtler arasında arabuluculuk yapmak” şeklinde 3 seçeneği olduğunu açıkladı. Kongre’nin Demokrat ve Cumhuriyetçi üyelerinin Suriye’deki askeri operasyonu nedeniyle Türkiye Cumhurbaşkanı ve bazı bakanları hakkında yaptırımlar içeren bir yasa tasarısı hazırlığı içinde olduklarını açıklamalarının ardından ise Trump da onlara katıldı. Hazine Bakanı Steven Mnuchin aracılığıyla “sınırını aşması halinde” ekonomisini felce uğratmak için Türkiye’ye sert yaptırımlar uygulamak konusunda kararlı olduğunu vurguladı. Ancak elbette buna ilişkin kriterleri açıklamadı. Dolayısıyla bunlar da Obama’nın kırmızı çizgileri ile aynı kaderi paylaşabilir. Süper bir gücün tutumlarını inceleyerek elde ettiğimiz bu gizemli karışım, Avrupa politikasının defalarca beceriksiz olarak tanımlandığı Moskova’nın taktik ve fırsatları değerlendirmekte usta, Pekin’in ise sessizce beklemekte, halihazırda ikisinin de ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmaktan aciz olduklarının sürekli tekrarlandığı bir zamanda uluslararası ilişkilerde karışıklık yaratmak için yeterlidir. Sonuç olarak Washington’ın belki de kasıtsız bir şekilde Türkiye’ye sınırları ne olursa olsun Suriye içerisinde operasyon düzenlemesine izin veren ya da bilerek buna göz yuman politikası bir yandan Suriye’deki savaşın siyasi olarak çözülmesinin önündeki zorlukları artıracak diğer yandan da güvenlik ve politikada bölgenin ihtiyacı olmayan sonuçlara yol açacaktır. Zira bu operasyon en çok Şam rejiminin işine yarayacak. Bu sayede Suriye rejimi, Türkiye’nin operasyonuna karşı Suriye’nin birliğini ve bir Arap ülkesi olduğunu vurgulayan bir tutum ve dayanışmanın görüldüğü Arap Birliği’ne geri dönebilir. Ayrıca operasyon kendisine bu bölgelere dönmesinin önünü de açabilir. Nitekim Moskova, Türkiye’yi Suriye rejimi ile diyaloga çağırarak bunu yapmaya çalışıyor. Çünkü bu hem kendisine hem de müttefiklerine yarar sağlayacak. Bu operasyon sonuç olarak bir taraf hastalıklı bir şekilde aşırı büyürken diğer tarafın zayıflamasına neden olacağı için bölgenin daha fazla savaş ve çatışma yaşamasına yol açacak. Bu da bölgede barışı sağlamak için gerekli dengede ek bir dengesizlik anlamına geliyor. Türkiye’nin bu operasyonunun kınanması gerekliydi. Ancak daha da fazlasına ihtiyaç var. O da bu operasyonu durdurmak. Çünkü Esed rejimi, işlemiş olduğu bütün suçların, neden olduğu ölümlerin, göçlerin, yıkımların, kaçırmaların ve işkencelerin hesabını vermeden serbest bırakılabilir. Bunun bedeli çok büyük olacaktır. Bunun sonuçları Suriye veya bölge ile sınırlı kalmayıp dünyaya uzanacaktır. Bölgenin sorunlarını çözmek için atılacak ilk adım yalnızca bölgesel sistemde değil aynı zamanda uluslararası sistemde de dengeyi yeniden kurmak için hızlıca hareket etmek olabilir. Bunu da başta ABD ve Avrupa olmak üzere Batılı liberal dünya gerçekleştirmelidir. Çünkü bu ülkeler çıkarlarını savunmalarının –ki bu ayıp değildir- yanı sıra insan haklarını, genel özgürlükleri, siyasi katılımı ve hukukun üstünlüğünü de savunuyorlar. Bunu onlardan istiyoruz. Çünkü onlar demokratik değerlerin ülkeleridir.

مشاركة :