Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed bugün hem galip hem de mağlup. Kendi gücü ile mağlup ama başkasının gücü ile galip. Bunun anlamı otoritesini, meşruiyetini kaybetmesinin yanısıra kendi kendine hayatta kalma yeteneğini de kaybettiğidir. Ancak yapay olanı doğal yapan, dış olanı iç yapan bir taraf olan İran ve Rusya ile hayata geri döndü. Esed’in temsil ettiği durum ancak Lübnan, Irak ve İran’daki devrim ve ayaklanmaların yenilmesi durumunda genelleşebilir ve belki de bunun en mükemmel örneği olabilir. Böyle bir durumda bizzat Esed’in kendisi bu durumun sembolü ve esin kaynağına dönüşebilir. Lübnan’da mezhepçi ve karşılıklı çıkarlara dayalı rejiminin devrilmek üzere olduğu veya en azından ekonomi, hukuk ve değerlerde bazı ciddi tavizlerde bulunmadan devam edemeyeceği açığa çıktı. Hükümet istifa etti. Parlamentoda düzenlenmesi planlanan 2 oturum düzenlenemedi. Cumhurbaşkanı Avn ve Başbakan Hariri’nin önerileri daha önce olduğu gibi yine reddedildi. Hükümeti kurması için Muhammed Safadi’nin görevlendirilmesi girişimi daha doğmadan öldü. Sendikalar devrimin tarafını tutmaya başladı. Bankalar halk için hırsızlık ile eş anlama gelmeye başladı. Ordu artık siyasi iktidar ile mükemmel bir uyum içinde değil. Hizbullah direnişi, ulusal kaderin anahtarı ve geleceğin kapısı olmaktan çıktı. Her şeyden önce mezhepçilik artık ülkeyi yöneten, yönetim ve güç kirterlerinin onun ışığında şekillendirildiği felsefe değil. Kendisine artık görmezden gelinmesi kolay olmayan güçlü bir rakip çıktı. Mevcut ekonomik sisteme gelince, kendisi köklü ve radikal olarak değiştirilmeden Lübnan’ın hayatta kalamayacağı açıkça ortaya çıktı. Diğer bir deyişle eski Lübnan’a dönmeye yönelik her girişim zorlayıcı ve yapay, bir anlamda doğaya aykırı bir girişimdir. Irak’a gelince, ülkenin zenginliği nedeniyle Lübnan’da görülen sorunlar burada bin katı daha kötü bir durumda. Yolsuzluk, hırsızlık ve gençler arasındaki yüksek işsizlik oranları 2003’ten günümüze Irak ekonomisinin uğradığı zararın yaklaşık 450 milyon dolara ulaşmasına yol açtı. İran’a bağımlılık ve bağlılık kilit bir rol oynadı. Cumhuriyet sitesinden meslektaşımız Kasım el-Basri’nin verdiği örnek bunun en önemli kanıtlarından: “Irak bugün İran ürünleri ile rekabet edemeyen yerel Irak sanayisinin aleyhine olacak şekilde özellikle kötü ve ucuz İran ürünlerinin ve mallarının satıldığı ilk pazar haline geldi. Bu da 4 bin imalathane sahibininin, işyerlerinin kapılarına kilit vurmasına ve 50 bin Iraklının işini kaybetmesine neden oldu.” Nitekim New York Times gazetesi tarafından yayınlanan sızdırılmış belgeler de İran’ın Iraklı politikacılar üzerinde ne kadar kontrol sahibi ve özellikle Kasım Süleymani’nin ne kadar baskın olduğunu açığa çıkarmıştı. Bu yapı şimdi sallanıyor ve sıkı bir tıkanma ile karşı karşıya bulunuyor. Temsilcileri bilhassa Başbakan hala konumlarını korumak istiyorlar ve mucizeler yaratmak için kendilerine 45 gün süre veriyorlar. Iraklı gençler eşsiz bir cesaret örneği ile bu tür koşullarda yaşamanın mümkün olmadığını deklare ediyorlar. Bunun karşılığında canlarını feda ediyorlar. Rejim de göz yaşartıcı bombalar ile sınırlı olmayan araçlarla canlarını almaya devam ediyor. Çünkü yaşaması için onların ölümü şart. İran’da yönetim değil ekonomi yarıklarla dolu. İran 2009 ve 2017’de ayaklanmıştı. Birkaç gün önce yine ayaklandı. Bir kez daha Rehber Ali Hamaney, eylemcileri devrim düşmanı olmakla suçladı ve ülkede interet erişimini engelledi. Rejim, karartma ve sessizlik ile ülkeyi boğmaya çalışılıyor. Brookings Enstitüsü’nden Ali Fethullah Nejad, yönetime geldiğinden bu yana geçene 40 yıl boyunca rejimin, Şah’ın kentlere yoğunlaşan politikalarının aksine kırsal bölgelerde altyapıyı ve temel hizmetleri genişlettiğini kabul ediyor. Elektrik, içme suyu, büyük şehirlerin dışında sağlık ve eğitim alanında sağlanan hizmetler yoksulluğu azalttı. Ancak bu halihazırda resmi rakamlara göre 12 milyon kişinin mutlak yoksulluk sınırında yaşarken 25 ila 30 milyon kişinin de yoksulluk sınırında yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor. İranlıların üçte biri ve işçilerin yüzde 50 ila 70’i daha düşük bir sınıfa düşme riski altında, yine halkın yüzde 14’ü çadırlarda yaşıyor. Kent nüfusunun üçte biri gecekondu bölgelerinde yaşıyor. ABD yaptırımları, rejimin baskı altında olması ve ekonomik olarak sınırlanması konusunda belirli bir rol oynuyor. Ancak İranlı ekonomist Huseyin Rağfar Kadr’ın geçen yıl belirttiği gibi yaptırımların etkisi yüzde 15’i geçmiyor Geri kalan ise yolsuzluk ve kayırmacılığın karıştığı birikmiş neoliberal politikaların ürünüdür. İran’da yeni iş fırsatları yaratılamıyor, özellikle gençler ve üniversite mezunları arasında işsizlik oranları artıyor. Bu kesimler arasında işsizlik oranları yüzde 25-40’a ulaşıyor. Bu da İran’ı dünyada gençler arasında işsizlik ve yolsuzluk oranlarının en yüksek olduğu ülkelerden biri yapıyor. Bunun yanısıra ülkede bir siyasi meşruiyet krizi de var. Bu krizi, 2009 seçimlerine hile karıştırılmasına karşılık başlatılan Yeşil Hareket ortaya çıkardı. Kısacası İran’da sistem kötü bir durumda. Hayatta kalması, direniş, mücadele ve kararlılık sloganlarının yükselişinin eşlik ettiği Kuzey Kore’den esinlenilmiş bir çürümeyi gerektiriyor. Ayakta kalabilmesi için Beşşar Esed’in, ilham verici tarihi lider seviyesine yükseltilmesi gerekiyor.
مشاركة :