Tekrar söz Filistin’e geldi. Hayat tekrar Filistin meselesine yüzünü döndü. Uzun bir uykunun ardından da olsa tekrar Filistin’in konuşulması iyiye işaret. “Yüzyılın Anlaşması’na” verilen tepkiler alışılagelmiş olanı ifade etmekten öteye geçemiyor. İsrailliler, ayrıntıları ile hayata geçirilemese de planın büyük bir adım olduğunu söylüyor. Filistinliler eski tutumlarını yineliyor; mahiyetini bilmesek de bu adımı reddediyoruz. Anlaşma, yalnızca hapse girme tehdidi ile karşı karşıya olan Binyamin Netanyahuyu kurtarma girişiminden ibaret olabilir! Geçmişteki barış projelerinin üzerinden çok zaman geçti. Dünya dönmeye devam ediyor. Rejimler çöktü ve başkanlar gitti. Kaddafi ve Saddam gitti. Nesiller, fikirler ve sınırlar değişti. Sudan yarısını kaybetti, Suriye yerle bir oldu. Bölgenin petrole dayalı stratejik değeri azalıyor, bölge değerinin ve gücünün yarısını kaybediyor. Eski liderlerin tüm seviyelerde yaşanan büyük değişikliklerin tehlikesinin farkında olmamasından korkuyorum. Filistin sorununun ele alınma şeklinin değişmemesi bunu gösteriyor. İsrailliler, Filistin meselesinin üzerinin kapatılmasını tercih ediyorlar. Eğer müzakere etmek zorunda kalırlarsa, Filistin tarafının reddedici konumu ve bazı fraksiyonların İran ve Suriye gibi farklı çıkarlara sahip rejimlere bağlılığı konularını ele alırlar. Ne kadar eleştirilirse eleştirilsin sınırlı düzeyde gerçekleşen eski barış anlaşmalarının bir kısmı doğrudur ve kısmen Filistin çıkarlarına hizmet etmiştir. "Oslo" Filistinlilere uluslararası meşruiyet ve idari bir varlık kazandırdı. Anlaşma 150 binden fazla Filistinlinin ülkesine dönmesini sağladı. İsrailin en iyi müttefiki İran’dır. İran kendisine tabi Filistinli gruplar aracılığıyla, geçmişte müzakerelere yönelik tüm girişimlere şüphe ile yaklaşmış ve hepsini ortadan kaldırmıştır. İran kaosu yaymış ve merhum Başkan Yaser Arafatın meşruiyetine meydan okumuştur. Yaser Arafat’ın vefat etmesi ile birlikte söz konusu girişimlerine son vermiştir. Barış projelerinin akamete uğratılması ile kaybeden her zaman Filistinliler olmuştur. İranlılar veya İsrailliler değil. Her geçen gün İsrail toprakları genişliyor, Filistin toprakları ise küçülüyor. Filistin tarafının müzakerelere yanaşmamasının sebebi ABD Başkanı Donald Trumpın İsrail tarafında pozisyon alması. Gerçek şu ki, ABD başkanlarının tamamı İsrail tarafında pozisyon almıştı ancak Filistin yönetimi yine de onlarla müzakerelerde bulunuyordu. Trumpın İsraille ilgili geçmiş kararlarını gözden geçirirsek, ülkesindeki seçmenin oyunu kazanma amacı ile bu adımları attığını görürüz, ancak bu kararların bir meşruiyeti olmayacak. ABD’nin, büyükelçiliğini Kudüse taşımış olması, uluslararası hukukta Kudüsün İsrail toprağı olduğu anlamına gelmez. ABD, Golan Tepeleri’nin İsrail’e ait olduğunu açıklasa da Golan, Birleşmiş Milletler (BM) haritalarında işgal altındaki Suriye toprakları olarak kalmaya devam ediyor. Trumpın yapabileceği en tehlikeli şey Filistin’in geri adım atmasını sağlamaktır, çünkü Filistinliler gökten bir mucize beklemektedirler. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, belki de ileride yapılacak olası müzakerelere katılabilecek tek kişidir. Mahmud Abbas en tecrübeli ve en fazla rasyonel bakış açısına sahip bir liderdir. O olmasaydı belki de Yaser Arafat’ın 16 yıl önce vefat etmesinin ardından Filistin yönetimi içinde kaos meydana gelirdi. Trumpın davetini kabul etmesi ve müzakerelere katılması için Filistin yönetiminin karşılıksız çeke imza atması mı gerekiyor? Tabii ki hayır. Filistin yönetiminden masaya oturması, diyaloğa katılması ve iyi niyet göstermesi bekleniyor. Hiç kimse Filistinlilerin istemediği bir çözüm sunamaz. İsrailliler, statükoyu müzakere konusunda istekli olmamalarına rağmen bu şekilde davranıyor. Çünkü bu, onlara toprak ve egemenlik sağlıyor. Tekrar başkan seçilebilme ihtimali olan Trump ile olumlu ilişkiler kuruyorlar. Böylece kendi çıkarları için kullanabilecekleri veya en azından zararlarını en aza indirebilecekleri büyük bir güç elde ediyorlar.
مشاركة :