Advan el-Ahmari* Irak’taki Kürtler, yaşama sevinci ve umut içerisinde yaşarken, ümitsizliği ise bir ayıp ve kusur olarak kabul ediyorlar. Bölgenin sınırlarını DEAŞ ve Haşdi Şabi gruplarından korumak için kadınların da silah taşıyor olması, tek anlaşma dilinin silahlar olduğu anlamına gelmiyor. Onlar için çiçek ekmek de bir anlaşma dilidir. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’deki Sami Abdurrahman Parkı’nda sizi üniformalı bir asker karşılıyor. Güvenliği sağlamak için burada görev yapıyor. Ancak 1991 yılından önce bu park, Saddam Hüseyin için büyük gözaltı merkeziydi. Kürtleri gözaltına alıp işkence uyguluyordu. Öldürdüklerinin cesetlerini de parka gömüyordu. Aralarında Iraklı büyük bir şair olan Muhammed Mehdi el-Cevahiri’nin de yer aldığı çok sayıda heykelin bulunduğu bahçede gezdim. Erbil halkı, Cevahiri’yi, önünde 1962 yılında yazdığı bir kasidenin beyitlerinin yazılı olduğu bir heykelle anıyor. Heykelin önünde yazan beyitlerden biri de şu ifadeler yer alıyor: “Kalbimi ve dilimi Kürdistan’a armağan ediyorum... Elinde verecek bir şeyi olmayan küçük şeyler armağan eder.” Iraklı şair kasidesini, Barzani ailesine övgü ve ülkedeki Kürtlere çoğrafi konumlarından dolayı “Ey kuzeyin çocukları” şeklinde seslenerek sonlandırıyor. Bir Kürt gazeteci, Saddam Hüseyin’in askerleri tarafından bir mezarlık ve işkence merkezi olarak kullanılmasının ardından güllerle bezenen bu bahçe hakkında, “Bu bahçenin her yerinin cesetle dolu olduğunu söylersem abartmış olmam. Kasvetli bir gözaltı merkezi olan bu mekânı yaşam dolu bir bahçeye dönüştürmeye karar verdik” dedi. ‘Serbilind’e giden yol IKBY eski Başkanı Mesud Barzani’nin Selahaddin’deki yazlığına giden yolda ‘Serbilind’e ulaşmak için sıra dağları aşmak zorundasınız. Bu, ‘yüksek yer’ anlamına gelen Kürtçe bir kelimedir. Kürt liderinin ikametgahının bulunduğu tepeye Serbilind denilmekte. Barzani’nin yazlığına doğru ilerlerken, gazeteciler, randevuları konusunda dakikliğinden söz ediyordu. Gerçekten de tanık olduğumuz durum tam olarak buydu. Sabah saat 10.00’daki randevuya bir saniye dahi geç kalmayan Barzani ile bir araya geldim. Yönetimden ayrıldığından beri ilk röportajını vermek için bizi ofisinin kapısının önünde karşıladı. Röportajın hemen başında Barzani’ye şu soruyu yönelttim: “Başkanlık döneminin sona ermesi ve uzatmayı reddettiniz. Peki, şu sıralar Mesud Barzani neyle meşgul? Günlük programınız nedir?” Tebessüm etti ve soruma, “Bir peşmergeydim ve öyle olmaya devam edeceğim” şeklinde cevap verdi. IKBY’nin eski Başkanı Mesud Barzani için bağımsızlık rüyası, İran topraklarında kurulan ve yalnızca 11 ay varlığını devam ettirebilen Mahabad Cumhuriyeti fikrinin ortaya çıkışından beri devam ediyor doğru mudur? diye sormam üzerine, “Evet, bu doğru. Bu konuda ABD’li diplomat William Eglin tarafından kaleme alınan ‘Mahabad’ isimli bir kitap bulunuyor. Fakat asıl adı o değil, Kürdistan Cumhuriyeti’ydi. Ancak ülkesinin Dışişleri Bakanlığı ismi Mahabad Cumhuriyeti olarak değiştirmeye zorladı. Bağımsızlık, diğer uluslar gibi Kürt milleti için de doğal bir haktır. Bazı Kürtlerin bu hakkı reddetmesine şaşırıyorum. Bu doğal bir hak ve her Kürt bu hakka kavuştuğu günü görmek ister” şeklinde konuştu. Referandum, bağımsızlık ve Washington’a dair hayal kırıklığı Referandum sona erdiğinde Kürtlerin ezici bir çoğunlukla bağımsızlık istediği sonucuna varılmasını büyük bir zafer kabul eden Barzani, “Referandum sonucunda Kürtlerin yüzde 93’ünün ‘evet’ oyu kullandı. Bu büyük bir zaferdi. Açıkçası bu gerçek şahsen beni çok şaşırttı. Kürtlerin büyük bir yüzdesinin referanduma ‘evet’ oyu vermesini beklemiyordum. Temeli atıldı. Sonraki aşamayı koşullar belirleyecek. Ne bu nesille ne de gelecek nesillerle yeni bir referandum gerçekleştirmeyeceğiz” dedi. Barzani, ‘Bağımsızlık hakkındaki düşünceniz nedir?’ şeklindeki soruma; “Referandumun hedefi doğrudan bağımsızlığı ilan etmek değildi. Ancak amaç, tarihte bir kez bile olsa Kürdistan halkına görüşünü dile getirmesine olanak sağlamaktı. Çünkü birçok kişinin Kürt halkının istekleri ve ezici çoğunluğun tutumu hakkında şüpheleri vardı. Elbette ki referandum, bağımsızlık için temel adım ve bir köşe taşıdır” ifadelerini kullanarak cevap verdi. Barzani, röportaja, açık bir şekilde ABD’nin, ilginç bir şekilde referandum öncesinde tarafsız kalacağını açıklayıp referandum yaklaşıp bir gerçek haline geldiğinde Bağdat’taki federal otoritenin yanında yer almasıyla Kürt halkını hayal kırıklığına uğrattığını söyledi. IKBY eski Başkanı Mesud Barzani, sözlerine, “Dürüst ve içtenlikle cevap vereceğim. ABD’liler, bize hiçbir zaman Kürdistanın bağımsızlığını destekleyeceklerine dair bir vaatte bulunmadı. Referandum konusun ilk dile getirdiğimizde itiraz etmeyip tarafsız bir tutum sergileyeceklerini söylediler. Ancak referandum gerçekleştiğinde fiili olarak Bağdat yönetiminin tarafında yer aldılar. Beklediğimizin aksine tarafsız bir tutum sergilemediler. ABD’den kesinlikle böyle bir tutum beklemiyordum. Referandumun doğrudan bağımsızlık ilan etmek olmadığını onlara açıklamış olmamıza rağmen tarafsız bir duruş sergileme vaatlerini ihlal ettiler. Fakat Bağdat ile siz ve Birleşmiş Milletler’in (BM) gözetiminde müzakereler gerçekleştireceğiz. Onlara gerekli süreyi tanıyoruz. Fakat onlar Bağdat ve başka bölgelerdeki fırsatlardan istifade ederek genel bir seferberlik ilan etmeye çalıştılar ancak Allah’a şükürler olsun ki başarısız oldular” şeklinde devam etti. Haşdi Şabi’nin Kerkük’e saldırı emrini kim verdi? ABD’nin hayal kırıklığına uğratması ve Irak ordusuna DEAŞ ile savaşmak amacıyla verdiği silah ve Abrams tanklarının Haşdi Şabi tarafından kullanımı konusunda sessiz kalması nedeniyle çok üzgün olduğu görülen Mesud Barzani, bu tankların Kerkükteki Kürtlere saldırmak için bir araç haline geldiğini belirtti. Barzani, “Açıkçası, Haşdi Şabi, ABD silahları ve Abrams tanklarını kullandı. İran ise Kerküke yönelik saldırıya öncülük etti” dedi. Kazalar ve ilçeler yerine bireylerin aday gösterilmesine izin veren yeni Irak seçim yasası hakkında yorumda bulunan Barzani, eski yasanın daha iyi olduğunu söyleyerek, yaklaşan seçimleri boykot etme konusunun da uzak bir ihtimal olmadığını ifade etti. Barzani, ‘Güncel olaylara ve genel gidişata nasıl bakıyor, bunlara ilişkin çözümü nasıl görüyorsunuz?’ sorusuna ise şu cevabı verdi: “Herhangi bir hükümetin ilk önceliklerinden biri vatandaşlara güvenlik ve hizmet sunmaktır. Bu koşullar, insanların ayaklandığı Irak bölgelerinde uzun süredir yerine getirilmedi. Evinden çıkan vatandaşlar geri dönemezdi. Kaçırılır, öldürülür ve kimse cesedinin nereye atıldığını dahi bilmezdi. Elbette bu durum böyle devam edemez. Halk hareketi, vatandaşların ekmeğe ulaşma ve hizmet alma haklarını talep edebilir. Taleplerini destekliyoruz ama bir notumuz var: Yolsuzluktan sorumlu olan fırsatçıların sıyrılmasına izin vermeyin. Gerçi bence ayaklanmalar yeterince bilinçliydi. Buna izin vermediler.” Muhammed Tevfik Allavinin başarı şansı Barzani, Irak’ın yeni Başbakanı Muhammed Tevfik Allavinin saygıdeğer bir insan ve Bağdatta iyi ve tanınmış bir aileye mensup olduğunu söyledi. Allavi’nin görevinin zor olduğuna dikkat çeken Barzani, “Devlet emirlerine bağlı olmayan silahlı ve yasa dışı grupların varlığı ışığında ne o, ne de bir başkası başarılı olabilir” dedi. Barzani ‘Allavi’nin yanında mısınız, yoksa karşısında mı?’ şeklinde gelen soruya şu ifadelerle cevap verdi: “Bu sorunun cevabı, onun rolüne, performansına ve bölgedeki durumu anlamasına bağlı. Bunu şimdi bilemeyiz. Ona saygı duyuyoruz. Bağdatta yeni hükümeti kurma konusunda onunla müzakere eden bir heyet var ve bu da pozisyonuna bağlı.” Hasan Nasrallahın Yalanı ve Barzaninin ABD güçlerinin çıkarılması hakkındaki görüşü Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Ocak ayında televizyonda yaptığı bir konuşmada, Barzani’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile bir araya geldiğini ve bu esnada Barzani’nin ellerinin korkudan titrediğini söylemiş, Barzani’nin DEAŞ’a karşı savaşta Süleymani’den yardım istediğini iddia etmişti. Barzani, Nasrallah’ın bu ifadelerine ilişkin, “Nasrallah’ın söyledikleri uydurulmuş ifadeler. Konuşması sırasındaki oyunculuk performansı başarısızdı” dedi. “ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli” Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından, ABD kuvvetlerinin Irak’tan çıkarılmasına ilişkin Irak Parlamentosu’nda yapılan oylamaya karşı çıkışlarına ilişkin Barzani şu yorumda bulundu: “ABD bir süper güç. Kim ne derse desin onsuz üstesinden gelemeyeceğimiz konular var. 2011de ABD kuvvetlerinin Iraktan çıkışına karşıydım ve ülkenin büyük bir bölümünde terörizmin kontrolüne dair beklentilerim gerçekleşti. ABD kuvvetleri kalsaydı, DEAŞ, Irak ordusuna karşı tüm bu zaferleri elde edemez ve bölgeyi tehdit edemezdi. Şimdi de ABD ve İran arasındaki bu çatışmadan sonra ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik talep duygusal zeminlere ve galip gelme arzusuna dayanıyor. ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin varlığı Irak’ın güvenliği ve geleceği için esastır. Şimdi de ABD kuvvetleri ülkeden ayrılırsa, tüm koalisyon güçleri de ayrılacak, hiçbir ülke burada kalmayacak. 6 ay sonra ise DEAŞ öncekinden daha da güçlü olarak geri dönecek. Bu nedenle, bir halkın ve bir ülkenin kaderi galip gelme arzusu uğruna hafife alınmamalıdır. Bu yüzden ABD kuvvetlerinin ülkeden çıkışına yönelik yapılan oylamaya karşı çıktık. Oy vermedik. Şu anda ABD kuvvetlerinin varlığı gerekli.” Barzani, ABD güçlerinin kalması gerektiğine olan inancına rağmen ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki çelişkili durumundan dolayı şaşırdığını gizlemeyerek, “ABD’nin Suriyedeki Kürtlerden ne istediğini anlamayı umuyorum. Eğer onları koruma konusuna bağlılığı varsa bu iyi ancak gördüğümüz şeyler istikrarsızdı. Bu konuda şüpheler var. Suriyeli Kürtler, ABDye olan inancını büyük ölçüde kaybetti. Şimdi bu güveni tekrar oluşturmaya çalışıyorlar ve bu da zaman alacak” şeklinde konuştu. İran ve Irak’taki müdahaleleri Kürt lider, ‘İran Irakı neden kontrol ediyor?’ şeklindeki soruya şöyle cevap verdi: “2003te Saddam rejiminin düşmesinden sonra Iraklıların gönüllü birlik ve federalizm temelinde bir devletler kurmaları Irak için altın bir fırsattı. Hepimiz bunun için çalıştık. Ancak en büyük hata, Aralık 2002de Londra konferansında üzerinde anlaştığımızın aksine ABD’lilerin rollerini ‘kurtarıcıdan işgalciye’ doğru değiştirmesi oldu. ABD’nin 2011de ayrılmasından sonra arkalarında bıraktıkları büyük boşluğu İran doldurdu. Doktrin kuralı ve tarihsel bağlılık sayesinde İran’ın Irakta büyük etkisi oldu. Irakın İran ve diğer komşularla normal ilişkileri olabilir ancak Iraklılar herhangi bir ülkenin vesayetini reddetmelidir.” Barzani, ‘İran’ın Irak’ı kontrolünün sebebi ülkedeki kendisine sadık milislerin varlığı mı?’ sorusunu ise şu ifadelerle cevapladı: “DEAŞ girdikten sonra neredeyse tüm ülkeyi tehdit etti. Merci-i taklid’den gelen bir fetva sonucu birçok Şii genç Haşdi Şabi’ye gönüllü olarak katılmak için birbiriyle yarıştı. Birçoğu öldürüldü, diğerleri ise cesaretle direndi. DEAŞ’ın yenilmesi ve zayıflamasının ardından belirli bir liderle bağlantılı birleşik bir güç yoktu. Bazıları bu fırsattan yararlandı ve silahlı gruplar oluşturdu. DEAŞ’a karşı savaşta şehitler verdikleri için Haşdi Şabi’ye saygı duyuyoruz. Ancak Haşdi Şabi kisvesi altında faaliyet gösteren, ülkenin tüm yeteneklerini kontrol eden çeteler ve mafyalar oluşturan bir bölüm var. Vatandaşlara şantaj yapmak, herhangi bir yeniden inşayı ve kalkınmayı engelliyor. Bu bir felaket.” Barzani’nin, ‘Şarku’l Avsat’a verdiğiniz röportajda, İranlı yetkililerin referandumdan önce sizinle görüştüğünü ve kibar olduklarını söylediniz. Aynı zamanda açıklamaları uyarılar ve tehditler de içeriyor. Bu iki dilden hangisini ciddiye alıyorsunuz?’ sorusuna ise cevabı şöyle oldu: “Referandum doğal bir haktır. Birinci Dünya Savaşından sonra Irak devleti kurulduğunda Irak, Araplar ve Kürtler arasındaki ortaklık temelinde kuruldu. Kürtler, Musul’un doğuşuyla ilgili referandumda, Araplarla ortak bir Irak hükümeti kurma temelinde Türkiyeye değil Iraka katılma yönünde oy verdi. Ancak vatandaşlık bile alamadık, ortaklık da yoktu. 2003’te Saddam rejiminin devrilmesinin ardından gönüllü bir birlik temelinde yeni fırsatı değerlendirmek ve tüm vatandaşların haklarından eşit yararlandığı ve görevlerini yerine getirdiği yeni bir Irak inşa etmek için Bağdat’a gittik. Kürt Parlamentosu yeni Irakın bu temelde inşa edilmesi gerektiğine karar verdi ve tüm bu girişimler başarısız oldu. Bağdattaki ortaklığımızın reddedildiği ve elbette tabiiyetimizin reddedildiği inancına vardık. Kürt halkının ne istediğini herkesin bilmesi için referandum yapacağımızı söyledik. Sizinle müzakerelere giriyoruz, gerekli zamanı veriyoruz ve acele etmiyoruz. Ancak ortaklığı reddettiğiniz sürece, başka bir çözüm yoktur. Kardeş olmalıyız ama herkesin kendi evi var ve Bağdat derinliğini koruyor. Ancak fırsattan istifade ettiler. Baskılar bekliyordum. Beklemediğim, bir Kürt grubun en büyük ihaneti yapmasıydı. Bu nedenle, tüm tehditler doğaldı ve onunla yüzleşmeye hazırdık. İranlılar ve diğerleri bizimle temasa geçti ancak çok geçti. Hatta ABD’liler bile işin başında bunun bir baskı kozu olduğunu düşündü. Fakat bu mesele bizim için kaderi bir görevdi. Bu bizim hakkımız, ona bağlıyız ve vazgeçemeyiz. Ancak bu, hemen yarın bağımsızlığımızı ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor. Yarından sonraki gün veya bir ay sonra olabilir ancak bu hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.” Barzani, ‘İran tehdidi veya İran diplomasisinden hangisini ciddiye aldınız?’ sorusunu yineleyince şu ifadelerle cevap verdi: “Bize ‘Bu sizin hakkınız ancak şu an koşullar uygun değil. Anlamanız gerekir’ dediler. Fakat bizi sınırdışı etme, katliam, öldürme ve haklardan yoksun bırakma ile tehdit etme ve ayrılıkçı olduğumuzun söylenmesi tabi kabul edilemez. Bana gelenler arasında İranlılar da vardı ve benimle nazik bir dille konuştular. Televizyonda söyledikleri ise bu onların işi. Herhangi bir kişi veya ülkenin beni tehdit etmesini kabul edemem. Tehditleri zamanında ciddiye aldık. Ama ihanet olmasaydı, tehditlerin herhangi bir değeri yoktu.” Kürt lider, ‘ihanet’ ifadesi ile Kürt grupların Haşdi Şabi’nin Kerkük şehrine girişini kolaylaştırmasını kast etti. Barzani ayrıca ABD, İran ve diğerlerinin bölge topraklarını bir savaş alanı haline getirmemesini umduğunu da dile getirdi. Sünniler Irak kuvvetleri arasında kayboldu Mesud Barzani, Saddam rejiminin düşmesinden sonra Sünni mezhebine mensup kişi ve liderlere giderek, kendileri için bir federasyon kurmalarını tavsiye etti ancak bu olmadı. Iraklı Sünniler de sonuçların onlara karşı olumsuz olması nedeniyle hayal kırıklığı yaşadı. Barzani, ‘Sünnilerin Anbar da dahil olmak üzere bölgelerinin bağımsızlığını talep etmeye hazırlandığı yönündeki haberler için görüşünüz nedir?’ sorusuna cevabı şu oldu: “Sünniler rejimin çöküşünden sonra siyasi süreci boykot ederek büyük hata yaptı ve bu büyük bir hataydı. Onları üç kez Erbile davet ettim ve bir şeylerin değiştiğini, dünyanın, bölgenin ve Irak’ın değiştiğini açıklamaya çalıştım. Yeniden düşünmelerini istedim. Fakat hala eski kültürün etkisi altındaydılar. Anayasa hazırlandıktan sonra, herkes, zenginliğin ve gücün adil bir şekilde dağıtıldığı temeliyle federalizme ikna olmuştu. Hatta Şiiler başlangıçta anlaşmaya vardı, Sünniler reddetti. Bunun ardından denklem değişti. Sünniler iki hata yaptı. Bunlardan ilki Saddam’ın devrilmesinden sonra siyasi süreci boykot etmekti. Diğer en büyük hataları ise anayasayı hazırladıktan sonra federalizmi reddetmeleriydi.” Barzani, “Onları şu an bölgelere çağırmanın geç bir adım olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna ise, “Kesinlikle bununla ilgili karmaşık durumlar var” diyerek cevap verdi. *Bu röportaj Şarkul Avsat tarafından Independent Arabiadan tercüme edilmiştir
مشاركة :