Okuyucularımı, çekinerek de olsa, ölüm ve ekonomik kayıplarla ilişkilendirmeden korona salgını hakkında düşünmeye davet ediyorum. Tabi ki görece bir ilişkisizlik öneriyorum, nitekim korona bazılarında doğal olarak fobi derecesinde korkuya neden olmaktadır. Korona salgınını, sosyolojik anlamda doğal bir fenomen olarak değerlendirmeye ne dersiniz. Max Weber’e göre sosyoloji modernitenin mirasıdır. Buradaki alanımızın meseleyi derinlemesine irdelememize imkân tanımadığı doğrudur. Ancak buna rağmen, koronayı modernite bağlamında sosyolojik açıdan ele almaya çalışacağım. Şüphesiz toplum, modern bir olgu olmadığı gibi, modernite ile birlikte ortaya çıkmış da değildir. Ancak çağdaş toplum, geleneksel yapıların, maddi ve fikirsel olarak, Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi sonrasında dönüşümüyle şekillenmiştir. Geleneksel toplumlarda, toplumsal kurumlar bireyin üzerinde egemendi. Yani modernitenin maddi ve manevi gelişimi, toplum birey ilişkisini yeniden belirlemiş oldu. Hatta modernizmle birlikte birey, sadece toplumun yapı taşı olmaktan sıyrılarak, toplumda değişime neden olan özne konumuna yükselebildi. Bu sosyal değişim ilk başlarda, geleneksel kurumların düşünceleri ve ahlakı üzerinde oluşturduğu baskılardan sıyrılması hasebiyle, insanın bir zafer duygusu yaşamasına neden oldu. Toplumbilim Emile Durkheim’in tanımladığı şekliyle, toplumsal kurumları tanımlamaktan ibaret olmaktan çıktı, aynı zamanda bireylerin davranışlarındaki öznel anlamlarla da ilişkilendirildi. Başka bir deyişle, sosyoloji, pozitivist anlayıştan sıyrılarak, rasyonel ve özgün bir varlık olarak, bireyin aldığı kararları anlamaya çalışan ve toplum üzerindeki etkisine odaklanan bir bilim anlayışına dönüşmüş oldu. Tartışmaya açık olan teorim şöyledir; malumunuz olduğu üzere, koronavirüs topluluklarda yayılır, dolayısıyla salgınla mücadele edilmesi için öncelik izolasyon ve karantinadır. Böylelikle koronavirüs salgını adeta şunu söylemektedir, insan topluluğu, modernizmin bir sonucu olarak dünya global bir köye dönüştükten sonra, insanlığın mutluluğu ve iyiliğin kötülüğe galip gelmesi hususlarında başarısız olmuştur. Nitekim modernitenin başarısı, şehirlerin çoğalmasına, ulaşım araçlarının yaygınlaşmasına ve zaman-coğrafya kavramlarının yeniden tanımlanmasına neden olmuştu. Kafeler, restoranlar, kültürel aktivite alanları ve spor salonları, insanların özgür bireysel iradeleri ile bir araya geldikleri yerlerdir. Tüm bu aktiviteler, salgının yayılması için elverişli ortam sağlamaları hasebiyle artık tehlike arz etmektedir. Sanki koronavirüs, modernitenin bazı nimetlerini ortadan kaldırmayı hedefliyor, uzlet, izolasyon ve karantinayı insan toplumlarına dayatıyor. Burada bir dilemma söz konusu, zira modernizm bireyin özgürlüğüne dayanmaktadır. İnsanın korona ortamında özgürlüğünü yaşaması ise, ölüm tehlikesine maruz kalmasına neden olacaktır. Tam olarak bu noktada yine Jean-Jacques Rousseau’nın fikirlerine dönmemiz zorunlu oluyor, Rousseau’ya göre; doğal mutlak özgürlükten, güvenlik, kaynaşma ve dengeler adına feragat edilmelidir. Üstelik bunu ölmek için değil yaşamak için yapmamız gerekmektedir. Böylelikle modern toplum, modernizm öncesine ilkel kavimler çağına dönmek zorunda kalmıştır. O zamanlar doğa insanın üzerinde egemendi ve insan semavi dinler ortaya çıkmadan önce doğa-tanrı düşüncelerine sığınmak durumundaydı. Şu an dünyadaki modern toplumlar, sosyolojik olarak dinle ilişkilerini büyük ölçüde koparmıştır. Modernizme direnen bazı toplumlar ise, hala varlığın anlamını dine dayandırmaktadır. Ancak toplumların dinle ilişkisinin farklı mahiyetleri bulunmaktadır, küreselleşmenin egemen olduğu çağımızda, toplumların din ile ilişkileri, çoğu zaman yüzeyseldir. Bazıları dine yabancılaşırken, bazıları da dine yabancılaşan sistemlere yabancılaşmaktadır. Bugünün toplumlarında din karmaşık duygulara neden olmaktadır, bununla birlikte dindarlarda ve dindar olmayanlarda maddi eğilimin yaygınlık kazandığı da bir gerçektir. Koronavirüs salgını insanın ne kadar da zayıf olduğunu hatırlatmıştır. Tüm bilimsel gelişmeleri, uzay yolculukları ve dünyayı maddi rasyonel değerlendirmelerinin, yönelim anlamında şüpheli olduğunu göstermiştir. Koronavirüs, aşısı bulunmadan önce, insanın sınırlılığını kavramasına neden olmuş ve ilan edilmemiş felaketlerin birey ve toplum üzerinde hâkimiyet kurabileceğini kanıtlamıştır. Koronavirüs lisanı hali ile adeta şöyle söylemektedir: insanların insanlara karşı savaşı, göçler, gerginlikler, açık ve gizli sömürgeler benden daha güçlü değildir. Silahlanma yarışı ve toprağı ve insanlığı katleden kimyasalların kullanımı tabiatın dengesini sarsmıştır, ben de kendi rolümce tabiatın dengesini sarsanları sarsmaktayım.
مشاركة :