Elimizin altındakiler birden ulaşılması zor hale geldi. Varlığından emin olduklarımız imkansız oluverdi. Kapılar kitlendi, kepenkler indi. Yanı başımızdaki sokaklar başka ülkelerin şehirlerindeymiş gibi uzaklaşıverdi. Kütüphaneler kapandı, günlük kütüphane ziyaretlerimiz bir ritüel olmaktan çıktı. Restoran ve kafeler birer anı olarak kaldı. Parklar terk edildi. Arkadaş görüşmelerimizden mahrum kaldık. Yani aniden evlerimizin dünyaya açılan kapıları kapandı. Havaalanları otoparklara döndü. Demiryollarından tren geçmez oldu. Görüntülü telefon konuşmasının varlığına şükürler olsun ki oğullarım yalnız kalmıyor. Ancak bu benim değil, onların seçimi. Zirâ onları göreceksem kokularını da duymam lazım. Fransız şair Alfred de Vigny’nin bir mısrasını alıntılamıştım: Bir varlığa inanıyorsanız o zaman dünya ıssız bir çöldür. Ancak siz şimdi bu ıssız çölde yalnızca bir varlıktan değil; insanlar, eşyalar ve geleneklerden de yoksunsunuz. Gazetelerde hayata dair banka, araba, düğün salonu ya da mobilya reklamları bile yok. Yalnızca telekomünikasyon ve televizyon reklamları var. Okuduğum günlük gazete sayısı arttı. Ancak esaret bitince bu rakam düşebilir. Aldatmacalardan türetilen iddialardan nakledilen kelimeler… Ancak sabır güzel şey. Tarık bin Ziyad bize yalnızca bir seçeneğimiz olduğunda en iyisinin onu kullanmak olduğunu öğretmişti. O halde derin bir nefes alın ve okumaların keyfini çıkarın. Yasaklanmış da olsa Beyrut sokakları halen duruyor. İsterseniz Necib Mahfuz ile Kahire sokaklarında dolaşabilirsiniz. Köye gidemiyorsanız Tevfik el-Hakim’in “Vekilin Köy Günlükleri” kitabını yirminci kez okuyabilirsiniz. Bakın ne diyeceğim; şehirler, yazar ve romancıların eseridir. Londra’nın imarına katkısı olan herhangi bir mühendisin adını bilmezsiniz bile. Ama sokak adlarını Dickens’ın romanlarından bilirsiniz. Dublin’e hiç gitmemiş olabilirsiniz ancak sokaklarını James Joyce’un yazdıklarından tanırsınız. Ya da mahalleleri... Tek başına Paris, Georges-Eugéne Haussmann’ın adını meşhur etmiştir. Tek bir sebepten: Şehrin geri kalanına koyduğu isim ve şairler tükenmiştir. Beklememiz gerekecek. Ne kadar daha bilmiyorum. Allah’uâlem. Ne olursa olsun değişmeyen tek kelimenin âlem (dünya) olduğunu fark ettiniz mi? Önüne sayı getirilmez; tekil ya da çoğul olmaz. Dünyalar ya da iki üç dünya… Şu dünya, bu dünya diyemeyiz. Çünkü dünya tektir. Sakinleri de birdir toprakları da.
مشاركة :